Saygı değer okuyucu ve bizzat ben kendim...
Dolmuş yolculukları benim hayatımın en verimli anlarıdır. Ortalama bir günün, ortalama bir saatinde Taksim - Yeşilköy dolmşu 30 dakika civarında son durağa ulaşır. Ben o 30 dakikada dünyayı kurtarırım. Eski aşklarımı temize çeker, yenileri lekelerim. An an bir iş adamı, doktor, saatçi, muslukçu, filozof,hasta, sağlıklı, dinci,solcu, komunist veya deli olabilirim. Çünkü o an kendimle başbaşayımdır. Özel bir randevuya gitmiyor ya da gelmiyorsam; apayrı bir dünyada kendimle başbaşayımdır. Bazen Sakarya'ya giderken de olur ama dolmuş yolculuğu kadar sık değil.
Genelde dolmuşlarda bozuk para bulurum, bulmasam da düşüren olmuş mu diye yerlere ve koltuklara bir göz gezdiririm. Bazen bir cep telefonu bazense selpak bulurum. "Eve gidince haber ver" diyerek dolmuşa bırakanlarla doldur dünyam, sağ olsunlar.
Onları da temize çekerim,bazen de sıra dayağına çekerim ,o ayrı...
Björk ya da Garbage dinlerim, kesin Şebnem de dinlerim. Ama dolmuşlarımın fon müziği Ezginin Günlüğü'dür aslında. Huzur bana dolar,ben huzura, uşak hepimize... Hüzünlü de olabilirim neşeli de ama kesinlikle kendimleyimdir o anda. Bir dolmuş için bu kadar yazılır mı demeyiniz, farkındalığınızı geliştiriniz. Para uzatma, inmeyi talep etme geyiklerine girmeyeceğim, ona Ata Demirer girdi ve bizi güldürdü, geçti gitti. Taklidi sevmem. Her zaman daha iyisi olduğuna inanırım. "İyi nedir?" diye sorarsanız "insanın üzerine yakışanı giymesidir" der, taklit ederim. Çelişki insanın olmazsa olmazıdır. Ama "olmazsa olmaz nedir?" diye de sorabilirsiniz. Cevabım değişmez, "insanın üzerine yakışanı giymesidir" derim.
Bu yazının sonuc yok, bunu zaten anladık. Dolmuşlar iyidir, şoförleri genelde kürttür bu nedenle ne sevgi ne saygı duymam. Hatta aralarında kürtçe(!) konuştukları olur, o an ölseler üzülmem. Ama beddua da etmem, bilirim;beddua döner gelir beni bulur.