yolcu'ya...

hayat sana oyunlar oynar yolcu sen ezelden ebediyete gidene dek, hep oyun. hiç bu kadar acımaz sanırsın canın ve kalbin hiç sevmez bu kadar... hep yanılırsın da hiç ders almazsın. kalbini elleriyle parçalayacak kadınları seversin hep yolcu, asla sarıp kollayacakları görmezsin. çekicidir acı, huzura rağmen. çaba göstermeyi sevdin yolcu, bir insanı mutlu edersen mutlu olacağını sandın. yanıldın yolcu, yanıldın, kandın... ağzından köpükler çıkartarak konuşan fahişelere gönlünü verdin, onlar arsızdı, aşık ve tutkulu sandılar kendilerini ve o kadar inanmışlardı ki yalan aşıklık palavralarına, seni de acımadan inandırdılar, kandırdılar yolcu.
aşktan ölünmedi hiç, yalnızlıktan da...
sen de ölürüm sandın ölmedin. öleceğini sandığın günleri "ben o zamanlar ölüyordum" diye anlattın. leman için de böyle anlattın, nermin için de, gülden için de... ama hiç ölmedin. leman'a rağmen ölmedin yolcu... bugün aşık olsan yine ölmeyeceksin.
ve sen her şeyi mutlu edip mutlu olmak için yaptın. sevgini büyüttün, kalbini büyttün uzattın onlara... onları da mutlu etmekten başka hiçbir amacın yokken onlar "sen beni mutlu edemezsin" dediler, mutsuz olmayı tercih ettiler, seni sevmediler belki de sevemediler. suçlamayacaksın yolcu, kalbine söz geçiremeyen birini asla suçlamayacaksın! sen sözünü geçirebildin mi ki kapılarında uyurken onların, hayır. suçlamayacak ve yargılamayacaksın seni sevmediler diye. yapmamalısın bunu. onlar büyük sevda sözleri söylerken susacaksın. "belki artık mutludur" diyerek gülümseyeceksin. çünkü mutlu olmasını istedin sen onca sevdiceğinin. birinin kokusunu birinin dokusunu birinin poposunu sevdin. ama hep sevdin. nasıl istersin, nasıl kıyarsın ki gözünün damlasına? sen kıyamazsın yolcu.

sen aşksın yolcu. senin bakışın aşk. sen aşkla baktığın için o orospular aşk. onlar da sana öyle bakabilselerdi sen aşk olacaktın onların gözünde, bakamadılar. üzülme yolcu. onlar da elbet bakacaklar birilerine aşkla ve sen tüm temizliğine dileyeceksin sadece... "bari şimdi mutlu olsa" sonra kafanı çevirip gideceksin. bir başka aşka. her birine kalmaya gittin ama hep kovuldun ya da kendini kovdurttun. yine kalmak isteyerek bakarak git yolcu. aşkınla git, kalbinle git o kadına. o seni aşkıyla aşktan gördüğünce sen de ona bak o nadiren bulunan saflıkla. beklemediniz mi hiç birbirinizi? beklemez olur musunuz? nasıl da özlemiştin sevilmeyi, nasıl da özlemiştin beklenmeyi, istenmeyi... nasıl da unutulmuştun yıllar var, önemsenmeyi...

ve kork yolcu, onun senden sıkılmasından kork, onun senden bıkmasından ve seni aslında sen olduğun için değil, öyle görmek istediği için öyle gördüğünden kork. ince ipi ince yapan uçurumdur ya hani, öyle sev, öyle heyecanlan şimdi yolcu...


yazan: yolcu

taze durmayı unuttuğuN şu şubat gününde,
Sen nasıl naif olsaN?
söylediN pek ince işlerSİN Sen;
Ben bakar, dalar, konuşur ve şahlanırIM.
birden susturduN tüm dünyayı Ben konuşAYIM diye,
nasıl sağırIM kendiME ilk defa toslayınca bir incelik abidesine,
yarattıM yenisini...

bildiğiN tüm küçük hayatlar yıkık ya,
Ben onarAMAM istemeZSİN.
sevdiğiM O gözler sessizse, inan çok çok uzakta gerçeğiN...

koşUP durAYIM, iyi ölü renkleri arasında bu gezegenin,
her şeye sahiBİM...
emin ol bu içtenlik BeniM,
Sen zaten yaşarken bambaşka bir alemde..

bildiğiN tüm küçük hayatlar yıkık ya,
Ben onarAMAM istemeZSİN.
sevdiğiM bu gözler sessizse, inan çok çok uzakta gerçeğiN...

Ben küçük prensiN, varlığıMla fethettiM mi sandıM garip dünyaNı?
boşa saydıM, bak, bunca beden zaferde Seninle yıllar sonra...
henüz boşanmadığım kocam ile kocam ilan ettiğim ama henüz evlenmediğim kocam birbirine mi yazıyor ne?

ps:bu yazıyı uzun zaman sonra okuyup büyük bir kahkaha patlatmak için yazdım.
sevgiler.

suyumu harelendiren sevinç: Ankara!


kafamda koşuşturan cümleleri durduramıyorum. engel olamıyorum ve toparlayamıyorum. cuma 12de inmem gereken ankaraya 2de inmişken başım dönüyordu heyecandan. hayatımda bu kadar heyecanla gittiğim çok az yer var. taksiciye "sen bekle 2 dakika" derken ellerimin titremesinin soğuktan olmadığını anlamıştım zaten. Adam tam karşımda duruyordu işte. "pardon" dedim, "bugün biri doğmuş"
Fuat baktı kaldı. kalbimin sesini duyuyor olurdu, tabi ben onunkini duymasaydım. sarılıp öpüşürken biz, "nası yani yeaaaaa" diye gülerek bağıran ve taş tekmeleyen ayçayı da unutmamak gerek. fuatı bırakıp ona sarıldığımda kalbim hala dışarı çıkarcasına atıyordu. fuat'ın gidip gelip "yaaa sürpriz yumurta mısın sen ya, seni yerim" diyerek beni sevmesi gülücüğüme gülücük, huzuruma huzur katıyordu. pasta kesip kivisiz dilimimi yedikten sonra en çok beklediğim anlardan 2. sırada olanı yaşamaya kurtuluş'a gittim.
saat 3müydü neydi, uykulu gözlerle bana tavuklu salata yapan nes'i sarılıp sarılıp öptüm. sarılıp sarılıp da uyudum. sabah uyandığımızda ise Bet'e yalanlar sallamakla meşguldük. her ne kadar geleceğimi anlamış olsa da kafasında soru işareti bırakabilmek için elimden geleni yaptım. kalmış neyse ki. o geldi, 3'lü yaptık. aynı anda şeyda ve elif'in de gelmesiyle evde "neeeeeeeeeee!!?!?!" sesleri yükselmeye başldadı. bu sırada çirkindim. duş alıp saçımı kuruttuğumda neyseki Bet beni beğendi. sonra ver elini 3. cadde dedik gittik ve içtik elbet. şeyda da içti kldsjlkasdjflkfjas. sonra 1001 fantezi ürettik oraya gidelim buraya gidelim diye, herkes otururken ben biraz gezindim darlanarak. baktım şöyle bi. "ankaradayım lan" dedim. "ne işim var lan benim burda" dedim. seviyorum lan ben burayı da demiş olabilirim devamında. içim kıpır kıpırdı, mutluydum alenen lan! sonra sülo'ya mesaj attım, dedim ki yarın benimsin bebişim. o da önce kızmış olsa da tamam dedi. umar da yarına dahil oldu ve ben sadece mutluydum. başka bir şey düşünmüyordum. am göt bok sik konuşup gülüyordum. içmedim de pek. çiğ köftecide yaşlandığımı ve yorulduğumu hissetmiş olabilirim. sonra evde içelim geyiği ile taksiye binmişsek de son hatırladığım kare, betle nes'in... (malum), şeyda'nın kolonların yanında "hiçbir şeyim az olmadı senin kadar" dinlediği, benim telefonla uğraştığım ve elif'in odasını toplaması. bet gidince sızmışım zaten.
pazar günü ise her ankara seyehatimde olduğu gibi tüm duyguları bir arada yaşamama sebep olan bir gün oldu. buluştuk, toparlaştık, ışıl bile geldi lan. nasıl kahkahalar yükseliyordu masamızdan.
herkes beni seviyordu orda ya, hepimiz çok mutluyduk. herkes bana "gitme oğlum, yarın gidersin" diyordu. "abi gitmem lazım yeaaa" diye şımarıklık yapıyordum ve lanet olsun sahiden gitmem gerekiyordu.
Aşık olup kendime koca mı bulmadım, umar'ı mehtaba karşı mı öpmedim*, süleyman'la karı kız mı kaldırmadım hohoho! bir de umar'ın getirdiği gül vardı ki, o başka bir yazının konusu. aklımda kalan en güzel an hep beraber, her kafadan başka ses çıkarken gülüşmelerimizdi işte. otogar'a gittiğimizde ise o gerzek duygu kapladı içimi işte. bilirsiniz. bitmemesi gereken şeylerin bittiği anda hissettiğimiz o duygu. umar damarıma girmese, otobüse binmeme 50 sn. kalmışken ağlamayabilirdim, içeri girip oturduğumda, lütfü "yanındakinin gideri var mı" diye sorduğunda yok yok demezdim. nes gözlerime baka baka el salladığında "hassiktir lan gidiyorum sahiden" demezdim. bir de bu kadar çok uyumazdım, ne bileyim abi. 1 hafta kendime gelemeyeceğim...

diyeceğim o ki, oraya ayak bastığımdan itibaren, sevdiğim insanlar tarafından sevildiğimi o kadar güzel hissettim ki. o kadar güzel güzel gösterdiler ki, hepsi benimle, ben hepsiyle... (uşak hepimize)
... o kadar mutluyduk ki...

sonra giden olmaktan nefret ettim.
sonra bir gün bizim istediklerimizin hep bizim olacağına inandım.
sonra "kime lan bu mesafeler" dedim isyan ettim.
sonra da "evet lan" dedim, "evet" kucağımda güllümle, müzik dinleyerek istanbul'a vardım.
pazar günü beni herkes, gözümdeki değeriyle sevdi.

teşekkürler
nes, beto, elif, şeyda, süleyman, umar ve lütfü...
onur teşekkürü, buket hanım'a :)


evet bi'tanem.
seni kandırdım :)
Birinin maskesini düşürmeden önce, yüzünü görmeye katlanabileceğimden emin olmak isterim.

Tam bu lafı okuyup "vay amına koyim lan, ne güzelmiş" dedim. Ardından feysbuk iletime, buna benzer bişey yazdım. tivitırıma yazmış da olabilirim. siktiret mevzu bu değil. Sevdiğim sandığım insanlardan birini düşündüm o an. Düşündüm ve onun gerçekte olan yüzünü değil maskesini sevişimi, maskesiyle sevişmişliğimi düşündüm. Gülümsedim. hayır o maskenin altına inmek istemiyordum. o kişinin içine girmek istemiyordum. çünkü ne zaman o kapıyı aralasam aslında aramızdaki milyonlarca bağın çoğunu koparabilecek şeylerle karşılaşıyordum. ama hayır, sevmeliydim ben onu, sevecektim hani. o da beni elbette... seviyordu hani. tümçirkinliğiyle hem de. şu an ona kızgın olduğumdan pişman olacağım şeyler yazmaktan da korkmuyor değilim. ama biliyorum işte tüm pisliklerini, yalanlarını, gurursuzluklarını ve iki yüzlülüklerini. yüzünü gördüm senin, içini gördüm.
lanet olsun ki sen de onlar gibisin işte. beni kıran, parçalayan onlarcası gibi. hem de beni sevenleri, hiç kırmayacak olanları savurmama sebep olurken.
şimdi içimde sana karşı yoğun bir şeyler var. ama adını bilemiyorum. belki sana dair değil kendime dairdir, bilemiyorum.
tüm bu "gerçek yüzünün" doğru olup olmadığını da bilmiyorum. hiçbir şey bilmiyorum, anlayamıyorum her zamanki gibi. gidişine hak verdim ilk kez. ben senin oyunların için fazla aptaldım, fazla masumdum.
sense iç hesapların ve işkencelerinle mutlusun, mutsuz gibi görünsende. "mut" ne garip bir kelime.
öyle işte.
sakın gelme.


peki vol.mordudak

Peki banu'nun ekme çabasının Dacar tarafından net bir şekilde bana yönlendirilmesi?
Peki taksicinin beylikdüzü'nde oturması?
Peki balkondan dacar'ı başka biri sanmam?
peki asla alkol satan market bulamamamız?
peki 4 şişe cumartesi?
peki benim hevesle nargile yapam?
peki ilerleyen saatlerde nargilenin unutulması?
peki benim ısrarka ve hala nagihan'a neslihan demem?
peki dacarın ağzına çorabını sokmam?
peki şarapların bitiminde benzinciden 6 bira daha almamız?
peki bira şat yaparken kusmam?
Peki kusmam, hem de evin tam ortasına kusmam?
Peki kusarken Banu taklidi yapmam?
peki lady gaga?
peki alejandro?
peki "gaga beni, ben alejandro'yu" ne abi?
peki TOLGA ne abiiiii?
peki tolganın "biraz kıllıyım ama..."sı?
peki melis ile bihter?
peki "keşke ben de nihal olsaydım"?
peki banu'nun aydınlanması?
peki dudaklarımız?
peki dacarın omuz hizamızda uyuması?
peki banu'nun dayanılmaz enerjikliği?
peki rose - love.mp3?
peki dacar'ın çalan şarkılara dayanamadığını 1 saat sonrasında dile getirmesi?
peki dacar'ın saçlarının yumurtasına karışması?
peki dacarın yumurtasında banu'nun gözünün kalması?
peki dacarın "işte türk kadını icadı" diyerek başını bağlaması?
peki dacarın başını bağlamasının sahiden iyi gelmesi?
Peki dacarın tokasının benim kafamdan çıkması?
peki sabah "sanki saatlerce sevişmişim gibi popom ağrıyor" demem?
peki meğersem düşmüş olmam?
peki düştüğümü hatırlamamam?
peki gogo?
peki derman?
Peki benim azimle istediğim gibi bir video aramam?
peki dacar'la banu'nun kapışması (nihoho)
peki benim kitap vermek istemeyişim?
peki annemin burç bilgilerinden kelli banu'nun çok heveslenmesi?
peki annemle dacarın her bokunun aynı olması?
peki kızlar gidince benim bayılarak uyumam?
peki mükemmel bir hafta sonu geçmiş olması?
peki peki anladık!!!

sonradan görme pekiler;
Peki annemin esas kızının Dacar olması?
Peki "bilu ile dacar birlikteyse..." genellemesi?
peki banu'nun kendini göstermek için soyunması ama bizim görmememiz?
peki Dacar'a şişeyi uzatmam? lkfjasdfkljdasklasjfaslkf


-KAFAMDA BÖCEKLER VAR-
Defne "JOY"
Çok insanla tanıştım. Çoğunu unuttum çoktan. Onlar da beni unutmuştur eminim. Kızmam hiçbirine. Alınmam. Üstüme almam.
Hayat çok hızlı bir tren gibi. Senin camından baktığın çok hızlı bir tren. Ne çok şey görürsün o camdan. Ne azını hatırlarsın.
Seninle tanıştığım günü hatırlıyorum mesela.
Bilindik, alıştığımız "Tanışmalar"a benzemediğini hatırlıyorum. Bir "Buluşma" gibiydi daha çok. Bir "Kavuşma". Beni, benim seni sevdiğim kadar sevdiğini gördüğümde çok rahatlamıştım. Çok korkmuştum beni sevmiyorsundur diye.
Dokunurdu öyle olsaydı.
Senin beni seviyor olman lazımdı.
İnsan yaşarken hep bir "Aferin" arar ya, toplar ya bulduklarını. Senin beni sevmen benim "Aferin"imdi.
Neden sevdiğini bimiyorsan gerçektir o.
Başka çaren yoksa eğer, sevmekten başka çaren yoksa gerçektir.
Ben bilmiyordum neden seni sevdiğimi.
"Başka" türlü bir kızdın sen. "I am a virgin, but this is a very old t-shirt" yazan bir tişörtün vardı.
Çok iyi yemek yapardın. Zetinyağlı fasulyeni hatırlıyorum.
Beslemeyi severdin. Misafiri severdin.
Sıkılınca "Sıkıldım.Git biraz." derdin.
Ben de giderdim. Bazen sen söylemeden anlardım, giderdim. Ayakkabılarımı giyerken ben, sen bana bakar, gülümserdin.
Çok yan yana uyuduk. Hiç sevişmedik. Kimseyi de inadıramadık.
Zaten bir müddet sonra inandırmaya da uğraşmadık.
Yan yana uyumaya devam ettik.

Kızardın bana.
"Oğlum sen salaksın.Sen salak mısın? Niye böylesin?" diye azarlardın.
"Peki sen niye böylesin?" dediğimde, susardın.
Ben çok özlerim seni Defne! Çok !
Uyandığımda öldüğünü duyacağımı bilseydim, uyanmazdım.
Bir daha yatsam, uyusam?
Sen dönene kadar uyanmasam?

Ağlamadım ilk duyduğumda, Defne.
Ama bak...
Şimdi ağlıyorum!





Yunus yazmış bunu Defne'ye. hiç yazmak istemedim aslında Defne ile ilgili. çünkü o kadar iticiydi ki bu olayla ilgili yorumlar. ne ona laf eden gazetecilere(!) laf sokmak istedim, ne de aman da defne süper hatundu, çok matraktı demek istedim. Çok üzülenlere "abartmayın" dedim, " su testisi" muhabbeti yapana da kötü kötü baktım. Onlara anlayış gösteremedim.

yunus demiş ya, "senin beni seviyor olman lazımdı" diye. işte biz önümüze bakalım, sevdiğimizi, sevilmeyi beklediğimizi söylemek için böyle şeyleri beklemeyelim.
öyle işte...


içinde bin pişmanlık gözlerinde yaş,
yüzünde yasak duyguların verdiği garip telaş,
sesinde bir burukluk ellerin soğuk,
boğazında düğüm düğüm kelimeler.
erkekler ağlamaz sil göz yaşını
kaçırma gözlerini benden suçlu suçlu
erkekler ağlamaz, insanız unutma sustururum zamanla
içimdeki acıyı...

gözyaşların içimi eritiyor erkekler ağlamaz sil göz yaşını.

yaşadığım o günleri unutmak zor.
geceler boyu beklemek nedir, onu bir de bana sor.
çok özlemek ve sevmediğini bilmek,
sonu gelmez acılarımla beraber...



izlediniz mi bilmem, ama izleyin dinleyin, acıyın biraz, biraz da gülümseyin.
buyurun.

dün, bugün yarın ve belki de daha çok uzunca bir zaman...

her sabah sana uyanıyorum. uyanıp seni düşünüyorum. yüzümü yıkarken seni düşünüyorum, dişlerimi fırçalarken de. duşa alırken seni düşünüyor bazen akan suya gözyaşlarımı da ekliyorum. kurulanırken seni düşünüyorum ve saçlarımı kuruturken. giyinirken seni düşünüyorum ve kemerimi takarken de. hangi ayakkabıyı giyeceğimi seçmek üzere dolaba baktığımda da aklımda sadece sen oluyorsun, sonra makyajımı yaparken de aynada senle konuşuyorum. sana gülümser gibi gülümsüyorum. montumu giyerken seni düşünüyorum ve apartmandan çıkarken de. minibüs beklerken,otobüse binerken, metrobüste kitap okurken ve ofise girerken. yerime oturduğumda, facebook'uma baktığımda, last fmde sevdiğim şarkıları skorplarken ve işimi yaparken. yemek yerken seni düşünüyorum. çikolata yerken, annem aradığında, arkadaşım kızdığında, abim mesaj attığında ve bazen sadece öylesine dururken. sonra akşam oluyor ben yine seni düşünüyorum. içimden defalarca adını söylüyorum. 40 diyorum. 40 kez söylersem gelir miydi diyip gülümsüyorum. kendimle elele tutuşup 3 kez adını söyüyorum, gelimiyorsun ve ben gülümsüyorum. ofisten çıkıyorum, üşüyorum ve seni düşünüyorum. otobüste uykum gelirken aklımda yine sen oluyorsun. cama kafamı yaslayıp gözlerimi kapadığımda da. evin yakınındaki durakta gözümü açtığımda "ay neyse ki geçmeden uyandım" demek yerine adını sayıklıyorum. rüya görmüş müydüm diyorum. inip eve yürüyorum ve seni düşünüyorum. eve gelip annemi öpüyorum, sofraya otururken seni düşünüyorum, bazen anneme senden bahsediyorum. sonra odama geçiyorum. yatağa yatıp elime bir kitap alıyorum. okuduğum her cümleyi "biz"e yoruyorum. sonra kitabı başucuma koyup 1-2 mesaj atıyorum. sonra seni düşünüyorum. derken seni özlediğimi farkediyorum. bilgisayarımı açıp bendeki tek fotoğrafına bakıyorum. işte tam o an senden nefret ediyorum. kendimden de...

teşekkürler hayatıma kattıkların -hayır aldıkların- için.

sonra uyuyorum ve sabah oluyor. her sabah sana uyanıyorum. uyanıp seni düşünüyorum. yüzümü yıkarken seni düşünüyorum, dişlerimi fırçalarken de. duşa alırken...