2009'u yazmak istiyorum aslında almanak tadında. ama yok yazmayacağım... Hem üşeniyorum hem de zaten blogtan takip edilebilir sanırım. Devam edeceğim bu yazıya... En'leri seçeceğim...

1 sene sonra gelen edit: yok yazmıcam. afişe olasım yok bu yıl (2010)
Bülent Ortaçgil'in "bu şarkılar adam olmaz" şarkısını dinlemek istiyorum. Ama ahşap ağırlıklı bir kafede ve kalabalık olmayan ama bütün masaların dolu olduğu bir yerde. Saçlarımı kısa kestireyim, efil efil bir tişört giyeyim, üstüme de bir hırka belki. 4-5 arkadaşım olsun, ben ahşap direğe yaslanıp bu şarkıya ellerimi kulaklarımın hizasında şıklatarak eşlik edeyim, tebessümüm de eksik olmasın tabi. Gülümsesin oradaki herkes bana. Eğlenelim minik minik.

Sonra herkes toplanmış giderken bizi Cibelle - Green Grass uğurlasın, omzumuza hüzün çöksün. Ayakkabılarımızı, terliklerimizi elimize alıp kumsalda birbirimizin beline elimizi dolayıp, green grass'ın soğuttuğu omuzlarımızı ısıtalım. Güneş doğarken eve varmış olalım. Kızıllığı izlemek isteyelim ama yorgunluktan uyuyakalalım. İlk uyanan da gidip ekmek alsın, dolapta kahvaltılık var...
hayal aleminden Sevgiler...
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9,...
...
bazen hiç başlamaması, bir gün bitmesinden iyidir.
çünkü beraberlik yaşlanırken bir terk ediş gençleşir.
...
yalnız kalmak bir ilaç mıdır yoksa hastalığın ta kendisi mi?
...
bir şeye çok uzun süre bakarsan onu görmemeye başlıyorsun.
...
işte sen, kurbanlarından korkan, kanlı, zalim bıçak!

1 haftadır asabiyim biraz. her şey batıyor, her şey bana ters geliyor. özellikle iş yerinde. insanlardan ne kadar sıkıldığımı fark ediyorum hemen her dakika. ama onlarsız da olamayacağımın bilincindeyim. şarjımın bitmesi strese sokmuyor bugün beni. karnımın ağrısı dışında önemsediğim hiçbir şey yok şu an hatta. bir de eve gittiğimde bulgur pilavı yiyecek olmam önemli. ne zamandır yemiyordum. bazen her şey için çok geç gibi geliyor. bir de dönüp arkama baktığımda yaptığım bazı şeylerden dolayı kendimi inanılmaz zayıf ve ezik hissedebiliyorum. o zamanlar kendimin arkadaşı olabilseymişim keşke diyorum.
ne yapayım alışamıyorum insanların bu hallerine.
oysa onlar bana alıştı çoktan...
"bilu böyle" diyerek geçtiler yanımdan. Aylin aslım klibi tadında. bazen uyandığımda bencil oluyorum. Sonra da üzülüyorum lan. ne biçim bi çocuğum ben. ben ağlasam sümüğümde boğulurum kimsenin de ruhu duymaz lan. öküz görünümümün altında çok hassas biri varmış, annem dedi geçenlerde. Öküz mü görünüyorum lan ben? öyleymiş. melek gibiyim aslında bi bilseniz. ama sanırım arada kinci falan olabiliyorum. an an sadece. neyse, karnım ağrığiiii....
erkeklerin bu kadar evlenme meraklısı olması çok itici.
Adam kadını döver, kızına oğluna tacizde bulunur. Mağdurlardan biri polise gider, polis delil yetersizliğinden mağduru gönderir zalimin koynuna. Başka bir gün adam kadının ırzına geçer, töredir diyerek takıverirler boynuna 5i 1 yerdeyi, düğün dernek yaparlar utanmadan. Utancını da kutlar bunlar böyle.
Bir şeyi saklamak, yasaklamak, onu çekici hale getirmektir. Ama cahiller bunu bilmez. İnsan bilmediği şeye karşı heves besler.
yorumsuz...
Acaba herkese bencil diyerek biz mi bencillik yapıyoruz, kendimizi bi bok sanaraktan ? Çünkü insanların bencilliğinden yakınan bir çok kişi benim gözümde bencilliğiyle ünlü...
Alkol almıyorum, 1haftayı geçti. Alkolik değildim de içiyordum işte. Alkol almanın, sarhoş olmanın en güzel yanı insanları "iyi" sanmamı sağlaması sanırım. Benim kafam güzelse, herkes güzel oluveriyor. Kimse bana ve kimse hiçbir şeye zarar vermezmiş gibi geliyor. Tanıştığım kadınlar, adamlar... Aslında "insan özünde iyidir be" demek istiyorum ama bunu reddettiren şeyler var hayatımda. Görüyorum, okuyorum... Psikoloji biliminin gücünü asla yadsımam ama her şey çocukluğa inmekle olmuyor bence. Bu işte bir itlik var. Çözemedim, bilemedim. Ayıkken her şey daha kötü değil ama... Bilmem ki ya...
Tuhaf...
uyandığında yanında sizi gördüğüne sevinen biri varsa hayatınızda...
...şanslısınızdır.
Belki mutluluk, bir arkadaşın sırrını saklamaktır. Mutluluk, paylaştıkça artarmış.
ağlıyor İstanbul...


Dün sevdiceğim kazaklarımı görmeye geldi. Beğendi de. "Ne iş böyle yenilikler falan" dedi, kıskanmış olmalı :) Dünyalar kadar seviyormuş öyle dedi, şımardım azıcık. Uyumuş, uyanamamış, kıyamam ki.
...
Akşam akşam Ortaçgil nasıl güzel bir tat bıraktı damağımda anlatamam. Tabiki öncesinde Çiço kafası da yapmadık değil. Önce Köri soslu tavuk ve djarum güzel bir tat bıraktı, ardından Ortaçgil tatlı niyetine... Yağmur da tatlı tatlı yağdı. Islatmadı sanki. Ortaçgil aldı götürdü bizi, Pencere Önü Çiçeği ile, Mavi Kuş ile, Bu Su Hiç Durmaz ile, Şarkılarım Senindir ile, Normal ile... Keyifle izledik, çıktık hala söylüyorduk şarkılarını. Ortaçgil yaşlanmış ama daha tonton daha tatlı bir adam oluvermiş. Bayıldık seyirciyle diyaloglarına. "Aşk var mı? Vaaaaağr, aşk var!" demesi falan :)
...

Kediler diyorum, ne asil hayvanlar. Ne kadar saygın ve karakterli. Bir de nankör derler. Halbuki insanları tanıdıkça kedileri daha bir seviyorum. "takmayın kafanıza" diyorum kedilere, "takmayın, çünkü insanlar varken kimse size nankör diyemez". Mesela bazı insanlar var ki, hiç dertleşmemişiz gibi, omzuma yaslanıp ağlamamış gibi, tutup elimden dans etmemiş gibi, gülmekten kırılana kadar eğlenmemişiz gibi, sırlar paylaşmamışız gibi omzunu çevirip giderler. Gözgöze geldiğinde düşman gibi bakar. Ama bu sabah bu blogu açıp "acaba benim hakkımda ne yazdı" diyorsundur.
Ben, "... konusunda bana güvenebilirsin" dediğimde, "biliyorum" der. Çünkü ben omuz çeviremem. Suçlayacak değilim, herkesin kendince sebepleri var tabi, yok değil. Yargılayacak da değilim ama nankörlük idesinden epeyce pay aldığını da görmüş olduk... Fonda ne var diye sormayın, tabiki Yasemin Mori'den Kuzgun. Meallerde ne kadar haklıymışım ki, şu an meale gerek yoktur sanırım...

Benim Adım Orman

İsmini duyduğumda itici geldi evet. "Benim Adım Orman nasıl olur da bir şarkı içinde geçebilir?" dedim kendi kendime. Ama "çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar" nasıl geçiyorsa o da geçebilirdi. Albümün kutusunu beğenmiştim görür görmez, tanıdığım herkes beğenmezken. Ama içeriğinden umutlu değildim. Bir kere yeniydi. Alışmak için zamana ihtiyaç vardı. İnsan psikolojisine göre bir şeye ortalama 26 günde alışırmışız. Mesela bitki çayı içemiyorsun diyelim, 26 gün içtikten sonra hem bedensel hem de ruhsal olarak alışıyorsun ona. Neyse bu da genel kültür olsun.
Gelelim Şebnem Ferah'a. Albüm etrafımdakilerce çılgınca yeriliyor. Ama bence bir şarkı "insan içinde kendinden bir şeyler bulduğu kadar" güzeldir. "İstiklal Caddesi Kadar" şarkısının beni sıkı sıkı tutup bırakmaması gibi işte. Bir de ben hayata dair şarkıları sevmiyorum. Şarkıysan eğer beni aşkımla eritmelisin. Böyle düşünüyorum, ilerde düşüncelerim değişebilir. Tavsiye ediyorum bu albümü. Alın, indirin, dinleyin...
Uzun uzun yazacak bir şey yok.
Şebnem Ferah - İstiklal Caddesi Kadar.mp3



sadece yarım saat tutuştuk elele
o saat durmadı
...
düşünüyorum,
sen, ben, gece ve bir yol.
başka bir şey yok elimde,hafızamda...
sabah uyandım, telefonumda hiç mesaj yoktu. belki bu sefer senden gelmiştir diye bakmıştım oysaki. ama sen son zamanlarda "uyandığında yalnız benim mesajımı gör istiyorum ama artık 3-5 mesajla uyanıyorsun" diyordun. Bu sabah kimsem yoktu ve ben senin olmanı dilemiştim sadece. Sonra kalktım, duş aldım. Duş alırken değiştirdiğim şampuanımdan sana bahsetmek istedim. Çünkü değişik kokuyordu. Saçlarımdan anlarsın belki görüştüğümüzde. Sonra senin de onu kullanmanı isterdim belki, saç tipimiz de her şeyimiz gibi zıt olmasaydı :) Sonra teyzem bana 3 kazak almış, gri olanı giydim bugün, keşke sen de görsen şimdi, güzel oldum. Yani göbeğimi içime çektiğimde güzel görünebiliyor. Kollarında da düğmeler var, şirin bir şey ve yumuşacık. Beğenirsen sana da alırız. Sonra tost yaptım, senin yaptıkların kadar değil ama yine de boool bool kaşar bastım içine. Yerken aktı tabağa :) Sonra seni özlediğimi anladım. Çok özlediğimi. Sonra sana karşı hissettiklerimi sorguladığım zamanlar geldi aklıma. Seviyordum işte. Daha başka bir kanıt gerekli miydi? Sevdiğime inanmazsan hala, özlediğimi kabul et bari, ellerini; yaralı bereli minik ellerini.
Bu kadar...
Biraz sevgi biraz hüzünle karışık, gocce di memoria ile başlayan bir sabahtan günaydın...

İdama karşıyım, ama...

* Her türlü cinsel tecavüz, taciz ve nefret suçu işleyenlere,
* Çocuk istismarında bulunanlara,
* Alkollü araç kullanımı ve özellikle ölümle sonuçlanan kazaya sebebiyet verenlere,
* Özellikle güç eşitliğinin olmadığı durumlarda şiddet suçu işleyenlere,
* Yediği veya yaşadığı kaba sıçanlara
(bilmem anlatabildim mi?)

uyulanmalı. Kesinlikle uygulanmalı. Ha ben faşistlikle suçlanacakasam bunun için, suçlayın amına koyim, vallahi de suçlayın.
Sinirimi bozmayın benim!!!
çünkü... diye bir açklama yapmayacağım, gerek olduğunu da sanmıyorum. Yukarıdaki maddeleri okuyup da "neden?" diye soran varsa onun da amına koyim...
Şu an da olanları unutmak için çok geç. Yan yana geçirdiğimiz her anı, her saniyeyi beynime kazımışken ben, hiç yaşanmamış gibi davranmak çok zor.

Bencil

Bencil kelimesinin anlamı üzerine, daha doğrusu bencil kelimesi hakkında bir ekşi sözlük yorumu aktarıyorum size,

Masal okuyabilir ama anlatmayı bilmez.

Çok doğru değil mi? bence öyle. Hoşuma gitti...
önce şaşırdım, sonra üzüldü, sonra kızdık, sonra güldük, sonra kızdım,sonra yine güldüm, sonra kızdı, sonra güldük ve şimdi de dalga geçiyoruz. e bu duruma düştün daha mı iyi oldu şimdi? He eğer "daha iyi" diyorsan ben yine bir şey demem, ama gülerim, geyiğini de yaparım yani...

fonda:Yasemin Mori - Kuzgun

Bu Böyle

mealler diye bir yazı yazmıştım zamanında. sinirle yazmıştım, sinirli olduğum bir sürü kadından hıncımı almıştım aklımca. yazdıktan saatler sonra sakinleşmiş ve uykumu almış olarak o yazıya baktığımda kendimi çok haksız bulmuş ve taslaklara almıştım o yazıyı. hep hırçın ve ani karar vermekten korkan biri olmuşumdur. Çünkü biri sizin sevgiliniz de olsa, dostunuz, kankanız, yatak arkadaşınız vs. de olsa onun ilk ve öncelikli amacı "kendini gerçekleştirmektir." Kişi bencildir. Bu böyledir.
Bazı şeyleri anlatamayız. Hissedebiliriz, anlayabiliriz ama anlatamayız işte. Kelimeler yetmez o anda. Sadece o anda değil, o anda ve sonrasında. Öncesinde de elbet. İnsanlığın başından beri süregelen bir sorun(!) olsa gerek bu. Ama bir gün öyle bir şey olur ki, biri siz daha söylemeden anlayıverir. Genelde aşık olursunuz o birine falan, beyninizin kayıp olan lobu ondaymış sanırsınız. Ama bu klişe bir sonuçtur. En olmadı zaafınız olur. Neyse, konu bu değil.

He "konu ne ki" diyecek olursanız, konu ruha dokunan ruhu anlayan şarkılardır; siz o şarkıyı anlamasanız da... Hani sözü, müziği, dili, rengi başkalarına aittir de, geri kalan her şey sizindir.

Aslında tek bir şarkıyı öveceğim ama benim henüz keşfetmediğim bu kategoriye ait çeşitli şarkılar olabilir. Onlar önemli değil şu an. Bir sürü güzel kızın varlığından haberdar olsak bile sevgilimizin en güzeli olması gibi bir şey bu.

Uzattım, açıklıyorum, pek tabii ki bahsettiğim şarkı
Gocce di Memoria. Evet, ta kendisi. Nasıl bir hüzün-huzur karışımıdır bu şarkı, ben çözemedim. Karşı Pencere filmini düşünürseniz bedeninize kesikler atar, o ayrı. Ama filmi izlemediyseniz bu şarkı daha bir başka, daha bi nasıl desem...
İşte böyle, anlatamam. Ama siz biraz "farklı" iseniz, anlarsınız beni bu şarkıyı dinlediğiniz anda. Benim de size zaafım oluverir. Belki aşık oluruz, evleniriz falan. Yok yok şaka.
Şarkının Türkçe sözleri de apayrı keser, dilimler ruhunuzu. Ama yazmayacağım Türkçe sözlerini. Şarkıyı soyup afişe etmeyeceğim. Sadece bulun, çalın, indirin ve gözlerinizi bir an için kapatıp dinleyin. Beni anlayacaksınız.
Soğuk ve kasvetli bir İstanbul Sonbaharı'ndan sıcak sevgilerle...
ps: Bu şarkıya bu fotoğrafı uygun gördüm. Daha uygunu da vardı ama afişe olmak istemedim.
fonda: Pek tabii Gocce di Memoria...

“Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”
“Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
“İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun.
“Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. Sonra yoluna devam etti.
"neren doğru ki beni sorgulayabiliyosun sen ya..."
dedi bana.
sorgulamıyordum ki...
bunu bana söyleyebilen bir insanla ne kadar doğru bir şey yaşanabilirdi ki zaten?
Anladım sonu yok yalnızlığın
Her gün çoğalacak
Her zaman böyle miydi bilmiyorum
Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak
Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak

Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum

Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet
"erkeklere orospu, kadınlara melek"
slafksşlfksşlfksdflşsakflşafksaşlfkasşfl
michael jackson - give in to me.mp3