bence dünya artık bitsin, herkes ölsün.
sonra da dünya en baştan başlasın...
çünkü artık bişey kalmadı yaşanası...



bkz. 3.sayfa haberleri,anasayfa haberleri, tüm haberler...
"Yaz yağmurlarıyla, güz yapraklarıyla,
Gündüz düşlerinde o benim oluyor...

Yaz yağmurlarıyla, güz yapraklarıyla,
Gündüz düşlerinde beni seviyor...
"

Dudağıma küçük bir öpücük kondurup kendine başka bir aşk seçti. Arkasına bakmayı isteyerek ama kendine yediremeyerek gitti. Gitti ve kendine başka bir aşk seçti.
Şimdi kimse inandıramaz beni ölümün en kötüsü olduğuna.
O bilmedi.
Hiç bilmedi.
Kapıların ona açıldığını,o daha şehrime gelmeden onu kapılarda beklediğimi...
Bilmedi de bilmeyecekti de.
Çünkü bilirsin, bilmeyince güzeldir her şey.
Sözler unutuldu.
Şimdi ben yamaçlardan atlıyorum, dağlara çıkıyorum, zirvelerde dans ediyorum.
O ise dudağıma küçük bir öpücük kondurup kendine başka bir aşk seçti. Sonra bir başka aşk ve sonra bir başka aşk.
O hala küçük, o hiç büyümedi...


fonda: 4 X 4 - arada bir

Gecenin İntikamı

... sonra gece gelir ve sevgilinin koynunda uyumuş olduğum tüm huzurlu gecelerin intikamını alırcasına çekip alır uykularımı."sana bu kadar huzur yeter" dercesine gözlerimi kapatmamı,uyumamı engeller.
"sabahı zor ettim" derler ya.
ben edemedim mesela.
boğazımda düğümlendi ayların huzuru adeta.
ne yapıyorum ben dedim, ne yapıyoruz biz...
sonra geceler yansın, günler kurusun...
pek önemli değil senin kalbmi kırmanın yanında...


fonda:sertab erener-yalnızlık senfonisi

Arnavutköy ve küçük kız.


Ne zaman sela okunsa camide ve beri gelse sesi kulağıma içip ürperir. Gözüme bambaşka fotoğraflar, kulağıma bambaşka sesler gelir. İlk çocukluğumdur Arnavutköy. Bildüğüm tüm yangınları izlediğim, herkese selam vermeden geçilmeyen köy kahvesi tadında bir semttir. "Yaşamayan bilmez" diyecek oluyorum ama bazıları yaşasa da bilmez bu duyguyu, bu iç gıcıklanmasını. Dedim ya sela hatırlatır Arnavutköy'ü, bir de sabah ezanı burnumun direğini sızlatır. Caminin hemen arkasında kalan evimizden hoca öksürse duyulurdu. Küçücüktüm o zaman, bakmakla görmenin farkını bilmezdim ve ezan sesini Allah'ın sesi sanırdım. Sabaha karşı o sesten çok korkardım, annemin yanına gidiverirdim. Gündüz şehrin kalabalık sesine karışan ezanlar beni etkilemez irkiltmezdi, hala da öyle. Ama sabah ezanı korkulu bir huzurla dolardı evimize Arnavutköy'de. Bir de sela okundu mu hemen üzülüverirdik çocuk kalbimizle ve çocuk aklımızla. Arnavutköy minik bi yerdi, herkes birbirini tanırdı. Tanışıklığı olmasa da kim kimdir bilinirdi. Sela okunduğunda da burkulurduk "acaba kim öldü" diye. İlla ki bilirdik birinin öldüğünü.Ya misket oynadığımız Ahmet'in dedesi ya ip atladığımız Bahar'ın ninesi ölürdü. Biz pek anlamazdık, gider evlerinin önüne, "misket oynamaya ne zaman geleceksin" derdik, "annem izin vermiyor" derlerdi de aslında gelmeyi isterlerd. Biz ölümle tanışmayı reddederdik aslında. Rumlarla doluydu etrafımız ve Ermenilerle. Kilise çanı da ürpertirdi bizi. Ölenler Ahmet'in dedesi, Bahar'ın ninesi olmasa da, Karen'in yeğeni, Silva'nın kocası ya da Kalipo'nun ta kendisi olurdu. Bizim hep içimiz burkulurdu. Ermenisi ,Rumu bizi hiç rahatsız etmezdi de isimlerini kıskanırdık, havalı gelirdi Alex, Linda, falan olunca. Severdik birbirimizi. Selaya hepimiz üzülürdük. Cuma günleri camide cuma namazı çıkışı dağıtılan şekerlerden hepimiz yerdik. Kiliseye çocuk halimizle sokulmadığımızdan gizlice girer mum dikerdik. Evimiz iki katlıydı da bahçesi küçüktü. Rutubet olurdu çiçek olmazdı hiç.Mahzen vardı eski eşyaların durduğu, bana perili gibi gelirdi orası. Giremezdim hiç. Ölümü reddederdik de orda hep ölenlerin ruhu yaşar sanırdım.

Hala bir sela sesi, bir sabah ezanı, bir kilise çanı ürpertir içim ve Arnavutköy'ü getirir aklıma. Saçı başı dağınık, cebinde misketleriyle ve pis elleriyle bir kız tasavvur ediveririm. Zaman zaman okul dönüşü önlüğünü çıkartmadan oyuna koşan,arkadaşlarının annesinden korkan ve tek hayali Hacı Amca'nın oyuncak dükkanının dar ve tozlu vitrininde duran -o zamanın parasıyla 120 bin lira- olan uzaktan kumandalı mor-sarı vosvos olan.
...ve içimde bazen bir yara, bazense küçük bir mutluluktur Arnavutköy.

Sonra biz büyüdük ve kirlendi dünya...

p.s.:birgün babam o vosvosu aldı bana,gece gündüz demeden oynadım...