Hayat,insanın üzerine yakışanı giymesidir...

Yukarıdaki cümleyi okudum bir karikatür dergisinde ve hoşuma gitti bir kez daha.Aslında duymuştum bunu bir insandan.O'nun lafı sanıp, O'nu takdir ettiğimi anımsıyorum şu anda. Her neyse,diyorum ya bir kez daha hoşuma gitti.Okuduğum andan beri diliyorum ki biri sorsun; "Billur hayat nedir?" desin,ben de kendimden emin,Kadir İnanır ses tonuyla "İnsanın üzerine yakışanı giymesidir!" diyeyim. Soran kişi şaşırsın ve beğensin cümlemi.
Ama benim olmayan o cümleyi.
Ama benimmiş gibi...
Yahut aşk nedir,acı nedir,mutluluk nedir diye sorsun,ben yine aynı cevabı vereyim; "İnsanın üstüne yakışanı giymesidir." diyeyim. Aslında şimdi düşünüyorum da insanın üzerine yakışanı giymesi mi daha hoştur,bu lafı kullanabilmesi mi? Ben bu cümleyi teneke bir insana kullanırsam "vaay iyi ki bi felsefe okudun haa" der, ben de ondan nefret ederim.
"Hayat, insanın üzerine yakışanı giymesidir.", çok güzel bir tanımdır.Çünkü, bazen üzerimize yakışan kazak bizi terletir ya da üzerimize yakışan ayakkabı ayağımızı vurur.Bazen de o kendine en yakıştırdığın montu giydiğinde hiç üşümezsin -5derecede;iyi hissedersin,üşümek koymaz.Ağlasan da ısınabilirsin.
Hayat böyledir,bir taraftan alır bir taraftan verir.
Çok alır az verir,az alır çok verir.
Bu ona kalmış bir şeydir!
Bir de takılır aklıma "
yarama tuz basma
" lafı. Bunu pek kullanmak istemem,hatta kullanmam da,ama hoşuma gider bu deyimler.Yani sen başka bir şey dersin ama karşındaki ne demek istediğini anlar. bkz. etekleri zil çalmak... Örnek vermesem çıtırdardım,ama çatlamazdım.
Ne diyordum? "
yaraya tuz basmak
" Şimdi yaraya tuz basmak, üsteleyerek can yakmak,bir şeyin üstüne gitmek anlamındadır. Aldatılan bir kişiye "Murtaza'da ne salak adam he,nasılda aldatmış hatun bunu,puhaaaaa!!" dersen; 1. sen öküzsündür, 2. yaraya tuz basmışsındır. Yuhsundur,höhsündür,salak sensindir.Ama konu bu değildir.Konu nedir?Konu,Murtaza isminin yorumu da değildir.Konu, tuz basmak deyimidir.
Bir de sahil de balık tutarken elime olta iğnesi batar,elim kanar,dedem "tuzlu suya sok tuzlu suyaa" diye seslenir.Dedemin iyiliğimi düşünmesi değildir konu,dedemin iyi ve tonton biri olduğu hiç değildir.Konu burda, tuzun yaraya iyi gelmesidir.
İşte şimdi "asıl konu" ,bu iki paragrafın çelişkisidir.Ama ben yine de bir çözüm buldum kendime; belki de tuzlu suyun iyi gelmesi suyla ilgili bir şeydir.Yani tuzun suyla olan seviyeli ilişkisidir.Sütü sevmeyen insanların korn fleksle sütü içebilmesidir,Teoman'ı sevmeyen insanların Vur Sen Beni şarkısı için Teoman'a katlanabilmesidir ya da tereyağından nefret eden insanların pilavla tereyağ yiyebilmesidir.

Yani dert ettiğimiz şeyi sulandırırsak üstüne gitmek o kadarda acı vermez. Sulandırmak derken,yağmur altında bırakmayı kastetmedim elbette.Sulandırmak,cıvıtmak,gırgıra vurmak... Hoşuma gitti bu sonuca kendi kendime varmak."
insanın üstüne yakışanı giymesi hayattır
." lafını ben söylemedim ,evet.Ama bunu da ben buldum.Aferin mi? Bence evet işte. Seviyorum kendimi ve özlemişim de.
En büyük boşluklarda sensizlikle doluyum bugün. Her yere sinmiş sensizliğin kokusu ve buram buram kokuyor. Bugün sana şiirler,mektuplar yazmamaya karar verdim.Beni benimle başbaşa bırakmanın üzerinden sayfalar dolu şiir,oyüzlerce zarfsız mektup geçti.O günlerden bugüne sadece herkesin artık benim olmadığını bilir gibi bakması kaldı.
Bir eda bir çalım aldın başını gittin
Ne kadar masum bir şeyi terkettin
Avunurken olur olmaz aşklarla
Seni hem sevdim hem senden nefret ettim



Hareketli şarkıların derin anlamlar taşımasına hayranım. Sarışınım şarkısı da aynen öyle benim için.

Bazen kendimi çok zavallı hissediyorum. Çünkü çoğu zaman, safça insanlara aldanıyorum. Hani derler ya "3kuruşluk adam" işte onlara milyonlarca değer veriyorum. Sonuç ne mi oluyor? Hayatımdan kaybediyorum,zamanımdan kaybediyorum. Yani yine ben kaybediyorum. "İnsanlar bu kadar adi, bu kadar nankör olamaz" diyorum her seferinde. Ama yine oluveriyorlar. Aslında yaşamak çok zor. Ya da onlar gibi mi olmalı acaba? Onlar mutlu mu acaba? Gece yataklarına yattıklarında " oh birini daha üzdüm, vicdanım çok rahat" diyorlar mıdır acaba?
Keşke böyle olmasalar.
Çünkü hep ben kaybediyorum.
Üzülmek , yaralanmak değil derdim.
Yanılmak...
Bilmiyorum ki, belki yanlış olan benimdir.
Yok yok.Onlar yanlış... Onlar yanlış olmalı.
Bir avuntuymuşçasına inanıyorum.
Sonunda onlar kaybedecektir...
Kaybedecek midir?
Umarım...

yazı biterken fonda Teoman - bugün
bir doğum günüm daha bitti.
Çok güzeldi. hatırlayanlar,hatırlamayanlar, beraber olduklarım, telefonla bağlananlar.
çok çok yakın bir arkadaşım geç kutladı mesela ama çok alakasız bir kaç kişi de arayıp kutladılar.
çok özel kişiler vardı. hepsi 00.00da varlıklarını bir kez daha hissettirdiler.
saçma sapan mesajlarda olmadı değil.

doğum günü benim için çok özel ve önemli.
çok mutlu oluyorum doğum günü haftam hatta ayım bile bana aitmiş gibi geliyor...
çok seviniyorum.
yine mutluyum.
daha güzel bir şey yazmak isterdim ama bunlar şimdi aklımdan geçenler :)
Sevdiğim adamlar sevmediğim adamlara, sevdiğim kadınlar sevmediğim kadınlara dönüşüyor her bir an. Sevmediklerimi takip etmiyorum, belki de onları da severim artık... Ben de geçmişim simli, fosforlu bir kutunun içine saklıyorum. O geçmiş ki anı denen şeyin ta kendisi. O kutuyu da saklıyorum dolapların tepelerine. Canım sıkıldığında hayata sarılacak bir dal olsun diye. Bana "hayatta güzel şeyler de vardır" dedirtsin diye. Yazılar, fotoğraflar,hatıralar. Kısacası anılar.

Çünkü onlar olmadan hayat susuz et yemişçesine adi ve zor. Ama onlar açılıp bakıldığında bir elimde kürdan, bir elimde diş ipi sanki.
Evet diş ipi tadında onlar.

Sonra gerçek hunharca yüzüme çarpıyor olsa da...
Çünkü -miş'lidir o kutu...

"Olsun" derim. Zayıf olan ne o kutunun içindekiler ne de ben çünkü. Zayıf olan, olmadığı gibi güçlü ve umursamaz görünüp eve gidince defterler boyu ağlayanlardır. Güçlü görünmek, güçlü olmaktan daha kolaydır çünkü.
Ama ben aklıma yenildiğim zaman da duygularıma yenildiğim zaman da bunu alnım açık söyleyebilirm. Söyledim, hiç çekinmedim.

Söyledim de ne oldu? İşte o kutuya bir şeyler daha koydum.
Dibine kadar sarıldım, dibine kadar öptüm, dibine kadar kokladım,dibine kadar konuştum...
Şimdi sevmediğim adama dönüşsen ne olur ki...


yazı biterken: sezen aksu - İzmir'in kızları
(izmirli olasım geliyor bu şarkıda)
*Kader vardır,ama dili yoktur.
*Akılla kaderin uzlaşabileceği anlar da vardır.
*Çirkin insanlar daha büyük aşklar yaşar gibi gelir hep bana. Çirkin ama entellektüelitenin suyuyla yıkanmışsa bir insan, çok büyük aşklar yaşayabilir. Hatta olabiliritesi yoktur bunun, kesinlikle öyledir.
*Belki de Allah bir yandan alırken bir yandan vermektedir.
*Büyük aşkları okudukça ve duydukça temize çekerim karanlıkları, umutsuzlukları ve aşklarımı.
Hayata dair söylenecek onlarca genelleme, genel olarak yanlıştır. Doğru olanlarsa sadece birer üstüne alınmadır. Diğerleri kaderde vardır. Olayları özgür irademizle yaptığımızı düşünürken kader, zaman zaman cehennemin zaman zamansa cennetin zeminini hazırlamaktadır. Araf bölgeler de vardır ama onlar daha iradidir.
Sonra ömür biçme çabaları gelir ki, hayat asla bunun için izin vermez. En mutlu anımızda asla ölmeyecekmişiz gibi gelir ya hani... Öyle bir şey işte.
Anlatamam ki...
Anlamazlar...

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.


Orhan Veli KANIK

sadece günün anısı yaşasın diye.
iyi ya da kötü diye değil.
arada bir şey.
güzel ya da çirkin diye değil.
start a party.
hem hüzün hem eğlence kokar beyoğlu.
siren.
sonra ya da önce diye değil.
ohlsuun:**
Yaşanan ve yaşanacak olan her şeyin anlamsız gelmesinin sebebi olan boşluk; kalbe ilk ayak bastığı gün, kapladığı yerden büyük olan alandır. Geçen zaman içerisinde ağaçlar, çiçekler gibi sulanır da büyür mü bilinmez, ama hep artarak ilerler. Artık hayat eskisi gibi değildir. Ne film izlemenin bir tadı kalmıştır, ne müziğin, ne de eğlencenin. Sadece birkaç kişiyle içer durursun. Onlar da başlarından geçen buna benzer olayları anlatırlar, ama sen onları dinliyormuş gibi yapıp yine sevdiğini düşünürsün. Sana "geçecek" derler, için için ''geçmeyecek ben onsuz ne yaparım'' diye ağlarsın. Sonra bir bakarsın aradan bir ay geçmiş, ama sen hala onu düşünüyorsun ve hep düşüneceksin.

O boşluğu doldurmak için uyunur, yemek yenir, ağlanır, içilir,yeni sevgililer edinmeye çalışılır, belki de edinilir, boş verilir, yeni kararlar alınır, yeni şehirlere gidilir, yeni insanlar tanınır, yeni kitaplar okunur... Hiçbir yeni, o eski boşluğu doldurmaz. O boşluk kendisiyle bile dolmaz gibidir . Öyle bir kırılma noktasıdır ki hayatın, o noktadan sonra bütün hayat o boşluğu doldurmak için harcanır. Bu boşluk olgusu , ayrılıp gidenin bıraktığı yerde belirir, size sormadan oraya yerleşir ve inanılmaz bir hızla büyür. Siz ne olduğunu anlayamadan içinizi kaplar, dışarı taşar, etrafınızı sarar, yaşanan ve yaşanacak her şeyin yarısını zimmetine geçirir. O saatten sonra bazen azalır, bazen çoğalır ama hayırsız değildir, asla sizi bırakıp gitmez. Bir türlü doldurulamayan boşluktur. Yani giden yoktur bu olayda, gidenler vardir. Geri dönersiniz bazense, boşluğunu ararsınız gitmişliğinizin gözlerinde. Sıfır her zaman -1 den daha büyüktür çünkü, ama sıfır da büyük değildir. Sıfır sayısı da yoktur. O da belki sizin gibidir. Çünkü bu, hayatta bir kere olabilecek en güzel hikayenizdir. Yaşanmışlıkların sizi hiçbir zaman birakmadiği olaydir. Çünkü başka o yoktur. Olsa da o değildir.

Bu boşluğu yazılarla kendini tatmin ederek anlamlandırmaya çalişiriz ve o an tatmin oluruz ve kısa bir süre sonra yine gelir onun eksikliği , dolmayacağı.. .bir şair demiştir “ o boşluğu dolduran sizin eksilmenizdir” . "Ömür boyu boşlukla yaşamanın tadını çıkarmak" diye bir tabir de yoktur. Bu kelimenin içindeki tüm tatlandırıcılar alınmıştır çünkü.
Kalp dolmaz..
Zaman geri gelmez..
Boş kalır işte herşey..
Bomboş..
Havada asılı anılardır, elde kalanlar.
Kevin January
ben iyiydim geldiğimde.
o yoktu.
bende gittim.sonra yine geldim.
O da gelmişti.
çok şeker yedim.
bi de çok bira içtim...
başkaları da geldi ve gitti.
çoktuk,kalktık gittik...
çok değil,biraz yürüdük.
o yoktu....bi baktım varmış...
müzik yükseldi,ben iyiydim...
daha içmedim.
yeterince iyiydim.
sesler yükseldi, ben vardım o vardı..
herkes vardı,biz yalnızdık.
bi sevgilim vardı; ama yanımda yoktu.
yanımda o vardı...
sonra müzik bitti.
"al" dedi, "bir içki daha"..ben duvar dibindeydim.
o orda bi yerlerdeydi işte...
herkeste ordaydı..
poliste vardı.
ben sarhoştum...
"daha da sarhoş olmaya gidelim" dediler.
gittik...
o anlar resimlerde kalıverdi....
günler geçti, o bir vardı bir yoktu...
artık sevgilim de yoktu..
benim sevgilim o'ydu..
sonra bi ara gerçekten kayboldu..
işte burda bi yerdeydi sanırım,daha solda.
sonra ben iyiydim..
geçen günlerde de çok sarhoş oldum,iyi de oldu.
o yoktu.
ben içtim,o yoktu..
sonra aradı beni.
bişeyler dedi...
iyi dedi.
sonra bi baktım geldi.
hoş mu geldi?
boş mu geldi?
ben yoktum o vardı;o yoktu ben vardım.
sonra ben gittim.yine içtim...
sonra o da içti.
içmek güzeldi.
ama o yoktuben vardım.
bi vardım bi yoktum...
içki falan yetmedi!
bittik.bu kadar.....
ilk içtiğimiz de bugün gibi bir gündü işte...
öööyle bi gündü iştekime neyse...
bana neyse?
hoşgelmişti ne iyi etmişti....
hasta ziyareti kısa sürer dediler,o da gitti...
gerçekten bu kadar...
çok eski de olsa, en güzel hikayeme...
hayat her zaman bize mutlu olma şansı vermez elbet. çok da arsız olmaya gerek yoktur bence bu yüzden.
ama hayat jilet gibidir bazen;keser ama kestiğini bile anlamayız. insan mutsuzluğunu bir bira şişesinin kağıtlarını sıyırarak gösterir bazen. Aslında kesikleridir gösterdiği, ama çoğu zaman anlamaz kimse. Bardakta yarım bırakılmış içkiler, soyulmuş bira şişeleri ve tabakta söndürülmüş sigaralar hüzün doldurur içimi. hem de tıka basa...
çünkü çaresizdir insan küllüksüzlük karşısında ve sıkıntılıdır insan içerken o birayı. karşınızda biri olsa dahi eğer o bira şişesi üzerindeki etiketi söküyorsanız mutsuzsunuzdur. orda olmak sıkar sizi. düşünecek başka şeyleriniz vardır yahut.
ve tabii sigarayı çay tabağınızda söndürürsünüz bazen, bıkkınlıktı bence bunun anlamı da.
yarım bırakılmış bir içki, bir kahve de yine olumsuz duyguların eseridir,acımasızdır...
içemez,tüketemezsin bazen,kafan o kadar doludur ki kahveni içmiş misin içmemiş misin ya da biran yarım mı kalmış, bitmiş mi umrunda değildir. zaten düşüncelerin seni çoktan uyutmuş ya da sarhoş etmiştir.


ve ben...
ben bugün biramı bitirmedim, kağıdını söktüm ve sigaramı camdan dışarı attım.
çünkü karmaşığım bugün. odam dağınık, masam dağınık,cebim dağınık,kitaplar, defterler...
ve rahatsız olmuyorum hiç.
çünkü bugün ben buyum.
kimse değilim ve ben benim,buyum.
bugün dağınığım, rahatım...
sen de yap, güzel oluyor!!!