fed 2

dedemin gençliğinde aldığı fed 2 marka fotoğraf makinesi elime geçti ve çalıştırmak için çıldırıyorum. zira fotoğrafını çektiğim şeyleri ışınlayabilecekmişim gibi bir heyecan duymamı sağlayacak bir kokuya, hüzne ve cazibeye sahip bu makine...
ben kek gibi kararlı olsam da illa birileri jöle gibi değişken oluyor. işin sonunda herkes jöle seviyor. bense kek gibi kararlı olduğum için kuruyup  kalıyorum...


aslında herkes aynı yanii...

avlu vol. 2012

can: yeaaaa kızım ben uzun zamandır böyle güzel bir kız görmedim ama var yeaaa...
bilu: uzun süredir görüşmüyorduk ya ondandır.
can: yeasdlfkjasdfkls evet abi yeaa...


yani yaz geldi canlarım...

cuma akşamı ne zamandır geçirmediğim kadar güzel bir akşam geçirdim. sevgili mabel matiz'in beyoğlu hayal kahvesi konserine gittim. 
her geçen gün sahneye biraz daha yakışan bir adam mabel...
 pek neşeli pek keyifli ve sakin bir ortamda oturup şarkılarımızı söyledik. şarkılarımızı diyorum, kendini beğenmişlik yapıyorum ama her bir şarkısı o kadar ben ki, ben yazsam bu kadar kendimi bulamazdım eminim ki...
şarkılar şarkıları, kavırlar kavırları kovalarken, eline gitarı alınca mabel, zaman'ı da çalıp söyleyince resmen tüylerim ürperdi... o an orada değildim de şarkı benimleydi sanki...
zaten şüpheli ve kül hece'den bahsetmeme gerek yok...

sefil ve çırılçıplak davetin için teşekkürler mabel matiz...
en yakın zamanda yeni albümünü dinlemek ümidiyle...

unutmadan: yıldız tilbe'nin aşk yok olmaktır şarkısını mutlaka mabel'den de dinlemelisiniz...

yarımlar ve engerekler üzerine...

ne çok yarım insan var. yalnızlar çok kalabalık.
hep istenilen şeyleri elde edemeyerek,
hep elde ettiği güzellikleri elinde tutamayan insanlar...
hep yarımlar.
nasıl da yarımlar...


hiçbir zaman tam mutlu olamayacaklar ve bunu kimselere anlatamayacaklar. ben de yarım oldum bir kaç kez. yok, yarım olmadım, yarım kaldım. sonra ya kalan yarımı yaktım, ya eksik yarımı aldım. 


yarım yarım hayatlar, yarım sevmeler, yarım unutmalar, yarım unutamamalar, yarım vazgeçişler, yarım terk edişler... 
kahır çok uzakta değil, hep yarımlıkta. tıpkı bir otoyolun şeritleri gibi, yarım yarım ve huzursuz.
bir şehirden başka bir şehre, bir ülkeden başka bir ülkeye hep yarım. babadan yarım, kardeşten yarım.
ama hep yarım...


ama ben derken yarım diye, aslında nice yarı kalmış insanları sahiplenirim, "benim yarım" diye. biz yarım kalmış bir çoğunluk ama biz yarım kaldığının farkında olan bir azınlık...


zincire vurulmuş ellerimiz, göğüs kafesimize hapsedilmiş mecburi atan kalplerimiz... ne kadar azız ve ne kadar çok her şey. bazen kendinize bile itiraf edemediklerinizi, kendinden kaçırdıklarınızı dillendirir ya birileri...
belki bir şair, belki bir dost, belki diğer yarınız belki de öylesine bir insan işte, ne bileyim... 


yani bu yarıMlık ruh eşi gibi bir şey değil. birbirini tanımak bilmek gibi değil, birbirinin yerine yaşamak gibi. biraz kekremsi, biraz pamuklu... 


yarımlık, kırıklığın kardeşi... çünkü ne zaman bir şey kırılsa ya bir parça eksik ya bir parça dışarıda... bazen hiçbir şey eskisi gibi değil... bazen hiçbir şey yeni gibi değil. yarınlarda yarımlara yer yok gibi. yarımların yarını da yarım.
kimse kimsesizlikten ölmüyor. hiçbir aşk, hiç bir duygu bitimsiz değil. belki bitimsiz, ama yitimsiz değil. iki kişi uçurumun kenarında dururken biri düşse, bu diğerinin içinde yok etmez ki birini. ama biri iterse diğerini...
eğer iterse hani...
itmez de, laf gelimi hani...
olur da iterse yine bitmez biri diğerinde... kanar arada bir. kanırtır.
bir de düşerken tutmak vardır. ben hep tuttum, elimi bırakanlar oldu ama ben hep tuttum. bazen de itildim.


itilmek.
itilmek ne hain bir kelime.
itilmek ne ağır bir kelime.
itilmek, itene bile yakışmaz, üstünde durmaz.


ve bir gün, anımsayacaksınız itenler... anımsayacaksınız ittiğiniz güzelliklerin, masumlukların yokluğunu... yarım bırakıldığınızda...
hem de bilmem kaçıncı kez yarım bırakıldığınızda...
yarım kaldığınızda demiyorum...
yarım bırakıldığınızda...
öylece kalakaldığınızda...
anlayacağınız dilde söyleyeyim, İTİLDİĞİNİZDE siz de uçurumdan aşağıya bir küçük heves uğruna...
o zaman ben olacaksınız... o zaman nankörlük yapmanın ne kadar kolay olduğunu ama nankörlükle yüzleşmenin ne kadar zor olduğunu anlayacaksınız. anlar mısınız acaba?
bu yüzleşmeden ders çıkartabilir misiniz acaba?


yoksa yüzsüzce devam eder misiniz hayatınıza? edersiniz bence. siz ki engerekler, itmekten başka bir şey yapmazsınız. düşecek olursanız da kendiniz gibi engereklere sarılırsınız...
çünkü siz zehir salanlar, zehri taşıyanlar birbirinizi anlarsınız...