2009'u yazmak istiyorum aslında almanak tadında. ama yok yazmayacağım... Hem üşeniyorum hem de zaten blogtan takip edilebilir sanırım. Devam edeceğim bu yazıya... En'leri seçeceğim...

1 sene sonra gelen edit: yok yazmıcam. afişe olasım yok bu yıl (2010)
Bülent Ortaçgil'in "bu şarkılar adam olmaz" şarkısını dinlemek istiyorum. Ama ahşap ağırlıklı bir kafede ve kalabalık olmayan ama bütün masaların dolu olduğu bir yerde. Saçlarımı kısa kestireyim, efil efil bir tişört giyeyim, üstüme de bir hırka belki. 4-5 arkadaşım olsun, ben ahşap direğe yaslanıp bu şarkıya ellerimi kulaklarımın hizasında şıklatarak eşlik edeyim, tebessümüm de eksik olmasın tabi. Gülümsesin oradaki herkes bana. Eğlenelim minik minik.

Sonra herkes toplanmış giderken bizi Cibelle - Green Grass uğurlasın, omzumuza hüzün çöksün. Ayakkabılarımızı, terliklerimizi elimize alıp kumsalda birbirimizin beline elimizi dolayıp, green grass'ın soğuttuğu omuzlarımızı ısıtalım. Güneş doğarken eve varmış olalım. Kızıllığı izlemek isteyelim ama yorgunluktan uyuyakalalım. İlk uyanan da gidip ekmek alsın, dolapta kahvaltılık var...
hayal aleminden Sevgiler...
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9,...
...
bazen hiç başlamaması, bir gün bitmesinden iyidir.
çünkü beraberlik yaşlanırken bir terk ediş gençleşir.
...
yalnız kalmak bir ilaç mıdır yoksa hastalığın ta kendisi mi?
...
bir şeye çok uzun süre bakarsan onu görmemeye başlıyorsun.
...
işte sen, kurbanlarından korkan, kanlı, zalim bıçak!

1 haftadır asabiyim biraz. her şey batıyor, her şey bana ters geliyor. özellikle iş yerinde. insanlardan ne kadar sıkıldığımı fark ediyorum hemen her dakika. ama onlarsız da olamayacağımın bilincindeyim. şarjımın bitmesi strese sokmuyor bugün beni. karnımın ağrısı dışında önemsediğim hiçbir şey yok şu an hatta. bir de eve gittiğimde bulgur pilavı yiyecek olmam önemli. ne zamandır yemiyordum. bazen her şey için çok geç gibi geliyor. bir de dönüp arkama baktığımda yaptığım bazı şeylerden dolayı kendimi inanılmaz zayıf ve ezik hissedebiliyorum. o zamanlar kendimin arkadaşı olabilseymişim keşke diyorum.
ne yapayım alışamıyorum insanların bu hallerine.
oysa onlar bana alıştı çoktan...
"bilu böyle" diyerek geçtiler yanımdan. Aylin aslım klibi tadında. bazen uyandığımda bencil oluyorum. Sonra da üzülüyorum lan. ne biçim bi çocuğum ben. ben ağlasam sümüğümde boğulurum kimsenin de ruhu duymaz lan. öküz görünümümün altında çok hassas biri varmış, annem dedi geçenlerde. Öküz mü görünüyorum lan ben? öyleymiş. melek gibiyim aslında bi bilseniz. ama sanırım arada kinci falan olabiliyorum. an an sadece. neyse, karnım ağrığiiii....
erkeklerin bu kadar evlenme meraklısı olması çok itici.
Adam kadını döver, kızına oğluna tacizde bulunur. Mağdurlardan biri polise gider, polis delil yetersizliğinden mağduru gönderir zalimin koynuna. Başka bir gün adam kadının ırzına geçer, töredir diyerek takıverirler boynuna 5i 1 yerdeyi, düğün dernek yaparlar utanmadan. Utancını da kutlar bunlar böyle.
Bir şeyi saklamak, yasaklamak, onu çekici hale getirmektir. Ama cahiller bunu bilmez. İnsan bilmediği şeye karşı heves besler.
yorumsuz...
Acaba herkese bencil diyerek biz mi bencillik yapıyoruz, kendimizi bi bok sanaraktan ? Çünkü insanların bencilliğinden yakınan bir çok kişi benim gözümde bencilliğiyle ünlü...
Alkol almıyorum, 1haftayı geçti. Alkolik değildim de içiyordum işte. Alkol almanın, sarhoş olmanın en güzel yanı insanları "iyi" sanmamı sağlaması sanırım. Benim kafam güzelse, herkes güzel oluveriyor. Kimse bana ve kimse hiçbir şeye zarar vermezmiş gibi geliyor. Tanıştığım kadınlar, adamlar... Aslında "insan özünde iyidir be" demek istiyorum ama bunu reddettiren şeyler var hayatımda. Görüyorum, okuyorum... Psikoloji biliminin gücünü asla yadsımam ama her şey çocukluğa inmekle olmuyor bence. Bu işte bir itlik var. Çözemedim, bilemedim. Ayıkken her şey daha kötü değil ama... Bilmem ki ya...
Tuhaf...
uyandığında yanında sizi gördüğüne sevinen biri varsa hayatınızda...
...şanslısınızdır.
Belki mutluluk, bir arkadaşın sırrını saklamaktır. Mutluluk, paylaştıkça artarmış.
ağlıyor İstanbul...


Dün sevdiceğim kazaklarımı görmeye geldi. Beğendi de. "Ne iş böyle yenilikler falan" dedi, kıskanmış olmalı :) Dünyalar kadar seviyormuş öyle dedi, şımardım azıcık. Uyumuş, uyanamamış, kıyamam ki.
...
Akşam akşam Ortaçgil nasıl güzel bir tat bıraktı damağımda anlatamam. Tabiki öncesinde Çiço kafası da yapmadık değil. Önce Köri soslu tavuk ve djarum güzel bir tat bıraktı, ardından Ortaçgil tatlı niyetine... Yağmur da tatlı tatlı yağdı. Islatmadı sanki. Ortaçgil aldı götürdü bizi, Pencere Önü Çiçeği ile, Mavi Kuş ile, Bu Su Hiç Durmaz ile, Şarkılarım Senindir ile, Normal ile... Keyifle izledik, çıktık hala söylüyorduk şarkılarını. Ortaçgil yaşlanmış ama daha tonton daha tatlı bir adam oluvermiş. Bayıldık seyirciyle diyaloglarına. "Aşk var mı? Vaaaaağr, aşk var!" demesi falan :)
...

Kediler diyorum, ne asil hayvanlar. Ne kadar saygın ve karakterli. Bir de nankör derler. Halbuki insanları tanıdıkça kedileri daha bir seviyorum. "takmayın kafanıza" diyorum kedilere, "takmayın, çünkü insanlar varken kimse size nankör diyemez". Mesela bazı insanlar var ki, hiç dertleşmemişiz gibi, omzuma yaslanıp ağlamamış gibi, tutup elimden dans etmemiş gibi, gülmekten kırılana kadar eğlenmemişiz gibi, sırlar paylaşmamışız gibi omzunu çevirip giderler. Gözgöze geldiğinde düşman gibi bakar. Ama bu sabah bu blogu açıp "acaba benim hakkımda ne yazdı" diyorsundur.
Ben, "... konusunda bana güvenebilirsin" dediğimde, "biliyorum" der. Çünkü ben omuz çeviremem. Suçlayacak değilim, herkesin kendince sebepleri var tabi, yok değil. Yargılayacak da değilim ama nankörlük idesinden epeyce pay aldığını da görmüş olduk... Fonda ne var diye sormayın, tabiki Yasemin Mori'den Kuzgun. Meallerde ne kadar haklıymışım ki, şu an meale gerek yoktur sanırım...

Benim Adım Orman

İsmini duyduğumda itici geldi evet. "Benim Adım Orman nasıl olur da bir şarkı içinde geçebilir?" dedim kendi kendime. Ama "çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar" nasıl geçiyorsa o da geçebilirdi. Albümün kutusunu beğenmiştim görür görmez, tanıdığım herkes beğenmezken. Ama içeriğinden umutlu değildim. Bir kere yeniydi. Alışmak için zamana ihtiyaç vardı. İnsan psikolojisine göre bir şeye ortalama 26 günde alışırmışız. Mesela bitki çayı içemiyorsun diyelim, 26 gün içtikten sonra hem bedensel hem de ruhsal olarak alışıyorsun ona. Neyse bu da genel kültür olsun.
Gelelim Şebnem Ferah'a. Albüm etrafımdakilerce çılgınca yeriliyor. Ama bence bir şarkı "insan içinde kendinden bir şeyler bulduğu kadar" güzeldir. "İstiklal Caddesi Kadar" şarkısının beni sıkı sıkı tutup bırakmaması gibi işte. Bir de ben hayata dair şarkıları sevmiyorum. Şarkıysan eğer beni aşkımla eritmelisin. Böyle düşünüyorum, ilerde düşüncelerim değişebilir. Tavsiye ediyorum bu albümü. Alın, indirin, dinleyin...
Uzun uzun yazacak bir şey yok.
Şebnem Ferah - İstiklal Caddesi Kadar.mp3



sadece yarım saat tutuştuk elele
o saat durmadı
...
düşünüyorum,
sen, ben, gece ve bir yol.
başka bir şey yok elimde,hafızamda...
sabah uyandım, telefonumda hiç mesaj yoktu. belki bu sefer senden gelmiştir diye bakmıştım oysaki. ama sen son zamanlarda "uyandığında yalnız benim mesajımı gör istiyorum ama artık 3-5 mesajla uyanıyorsun" diyordun. Bu sabah kimsem yoktu ve ben senin olmanı dilemiştim sadece. Sonra kalktım, duş aldım. Duş alırken değiştirdiğim şampuanımdan sana bahsetmek istedim. Çünkü değişik kokuyordu. Saçlarımdan anlarsın belki görüştüğümüzde. Sonra senin de onu kullanmanı isterdim belki, saç tipimiz de her şeyimiz gibi zıt olmasaydı :) Sonra teyzem bana 3 kazak almış, gri olanı giydim bugün, keşke sen de görsen şimdi, güzel oldum. Yani göbeğimi içime çektiğimde güzel görünebiliyor. Kollarında da düğmeler var, şirin bir şey ve yumuşacık. Beğenirsen sana da alırız. Sonra tost yaptım, senin yaptıkların kadar değil ama yine de boool bool kaşar bastım içine. Yerken aktı tabağa :) Sonra seni özlediğimi anladım. Çok özlediğimi. Sonra sana karşı hissettiklerimi sorguladığım zamanlar geldi aklıma. Seviyordum işte. Daha başka bir kanıt gerekli miydi? Sevdiğime inanmazsan hala, özlediğimi kabul et bari, ellerini; yaralı bereli minik ellerini.
Bu kadar...
Biraz sevgi biraz hüzünle karışık, gocce di memoria ile başlayan bir sabahtan günaydın...

İdama karşıyım, ama...

* Her türlü cinsel tecavüz, taciz ve nefret suçu işleyenlere,
* Çocuk istismarında bulunanlara,
* Alkollü araç kullanımı ve özellikle ölümle sonuçlanan kazaya sebebiyet verenlere,
* Özellikle güç eşitliğinin olmadığı durumlarda şiddet suçu işleyenlere,
* Yediği veya yaşadığı kaba sıçanlara
(bilmem anlatabildim mi?)

uyulanmalı. Kesinlikle uygulanmalı. Ha ben faşistlikle suçlanacakasam bunun için, suçlayın amına koyim, vallahi de suçlayın.
Sinirimi bozmayın benim!!!
çünkü... diye bir açklama yapmayacağım, gerek olduğunu da sanmıyorum. Yukarıdaki maddeleri okuyup da "neden?" diye soran varsa onun da amına koyim...
Şu an da olanları unutmak için çok geç. Yan yana geçirdiğimiz her anı, her saniyeyi beynime kazımışken ben, hiç yaşanmamış gibi davranmak çok zor.

Bencil

Bencil kelimesinin anlamı üzerine, daha doğrusu bencil kelimesi hakkında bir ekşi sözlük yorumu aktarıyorum size,

Masal okuyabilir ama anlatmayı bilmez.

Çok doğru değil mi? bence öyle. Hoşuma gitti...
önce şaşırdım, sonra üzüldü, sonra kızdık, sonra güldük, sonra kızdım,sonra yine güldüm, sonra kızdı, sonra güldük ve şimdi de dalga geçiyoruz. e bu duruma düştün daha mı iyi oldu şimdi? He eğer "daha iyi" diyorsan ben yine bir şey demem, ama gülerim, geyiğini de yaparım yani...

fonda:Yasemin Mori - Kuzgun

Bu Böyle

mealler diye bir yazı yazmıştım zamanında. sinirle yazmıştım, sinirli olduğum bir sürü kadından hıncımı almıştım aklımca. yazdıktan saatler sonra sakinleşmiş ve uykumu almış olarak o yazıya baktığımda kendimi çok haksız bulmuş ve taslaklara almıştım o yazıyı. hep hırçın ve ani karar vermekten korkan biri olmuşumdur. Çünkü biri sizin sevgiliniz de olsa, dostunuz, kankanız, yatak arkadaşınız vs. de olsa onun ilk ve öncelikli amacı "kendini gerçekleştirmektir." Kişi bencildir. Bu böyledir.
Bazı şeyleri anlatamayız. Hissedebiliriz, anlayabiliriz ama anlatamayız işte. Kelimeler yetmez o anda. Sadece o anda değil, o anda ve sonrasında. Öncesinde de elbet. İnsanlığın başından beri süregelen bir sorun(!) olsa gerek bu. Ama bir gün öyle bir şey olur ki, biri siz daha söylemeden anlayıverir. Genelde aşık olursunuz o birine falan, beyninizin kayıp olan lobu ondaymış sanırsınız. Ama bu klişe bir sonuçtur. En olmadı zaafınız olur. Neyse, konu bu değil.

He "konu ne ki" diyecek olursanız, konu ruha dokunan ruhu anlayan şarkılardır; siz o şarkıyı anlamasanız da... Hani sözü, müziği, dili, rengi başkalarına aittir de, geri kalan her şey sizindir.

Aslında tek bir şarkıyı öveceğim ama benim henüz keşfetmediğim bu kategoriye ait çeşitli şarkılar olabilir. Onlar önemli değil şu an. Bir sürü güzel kızın varlığından haberdar olsak bile sevgilimizin en güzeli olması gibi bir şey bu.

Uzattım, açıklıyorum, pek tabii ki bahsettiğim şarkı
Gocce di Memoria. Evet, ta kendisi. Nasıl bir hüzün-huzur karışımıdır bu şarkı, ben çözemedim. Karşı Pencere filmini düşünürseniz bedeninize kesikler atar, o ayrı. Ama filmi izlemediyseniz bu şarkı daha bir başka, daha bi nasıl desem...
İşte böyle, anlatamam. Ama siz biraz "farklı" iseniz, anlarsınız beni bu şarkıyı dinlediğiniz anda. Benim de size zaafım oluverir. Belki aşık oluruz, evleniriz falan. Yok yok şaka.
Şarkının Türkçe sözleri de apayrı keser, dilimler ruhunuzu. Ama yazmayacağım Türkçe sözlerini. Şarkıyı soyup afişe etmeyeceğim. Sadece bulun, çalın, indirin ve gözlerinizi bir an için kapatıp dinleyin. Beni anlayacaksınız.
Soğuk ve kasvetli bir İstanbul Sonbaharı'ndan sıcak sevgilerle...
ps: Bu şarkıya bu fotoğrafı uygun gördüm. Daha uygunu da vardı ama afişe olmak istemedim.
fonda: Pek tabii Gocce di Memoria...

“Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”
“Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
“İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun.
“Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. Sonra yoluna devam etti.
"neren doğru ki beni sorgulayabiliyosun sen ya..."
dedi bana.
sorgulamıyordum ki...
bunu bana söyleyebilen bir insanla ne kadar doğru bir şey yaşanabilirdi ki zaten?
Anladım sonu yok yalnızlığın
Her gün çoğalacak
Her zaman böyle miydi bilmiyorum
Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak
Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak

Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum

Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet
"erkeklere orospu, kadınlara melek"
slafksşlfksşlfksdflşsakflşafksaşlfkasşfl
michael jackson - give in to me.mp3
Altın saçlı çocuk gitti, yine gelsin.
Yine gülelim.
Yine içelim.
Bu kadar.

O kurbanlığın bacağına atılan bıçak darbesi aslında insanlığa ve müslümanlığa atılmış bir bıçak darbesidir!

işin dini boyutuna girmeyeceğim, o kasabım diye gezinen orrospu çocuğuna da orospu çocuğu falan demeyeceğim.
sadece düşünüyorum. hani sinek olaydım, eşek olaydım, sümüklü böcek olaydım da insan olmayaydım, o insan(!)la aynı kefeye konmayaydım diyorum. günahsa herkes günahlar işliyor. kutsal kitaplarsa eğer günaha sevaba karar veren her aşık olduğumda cehennemdeki evime balkon çıkıyorum demektir. her seviştiğimde, her içki içtiğimde, her dedikodu yaptığımda, otobüs için annemin çantasından bozuk parayı habersiz çaldığımda (çalmak habersizdir zaten)... ama böyle kansızlar soysuzlar oldukça ben hurilere beni beklemesini söyleyebilirim, evet. şimdi böyle şakayla karışık, biraz kinayeli laflar ediyorum, bunun sebebi o soysuz kasabı yermek değil. hani zaten azıcık mantığı, ahlakı, dini, saygısı, sevgisi olsa yapmazdı bunu yani. bir de onun çile çekmiş hayvanın etini dağıttı da cennetteki evine havuz yaptırdı aklınca sikko herif. Hani tamam, kabul ediyorum, ne günah ne sevağ biz karar verecek değiliz. Ama ben kurban kesimine karşı bile olmayan biri olarak "neden iğneyle uyuşturup kesmiyorlar" dediydim daha önce. Uyuşturulan hayvan şuurunu kaybedermiş, onun sevabı yokmuş. Lan göt herif, amaç eti butu paylaşmaktı hani? hadi tamam, buna da sustum, gelenektir,ananedir dedim diyelim, ulan aykları kesilen hayvanda şuur mu kalır, boynu kesilen hayvanda şuur mu kalır? kurban bayramı böyle bir şey değil. Neden küçümsediğimiz arabistanlarda suryelerden böyle haberler duymuyoruz da biz her kurbanda reklam oluyoruz dünyaya? Yllar sonrasında başka memleketlerde bir çocuk annesine soracak, "anne, vahşet ne demek?", anne de cevap verecek "hani 2009 yılında Türkiye'de bi büyükbaşın bacakları kesilmişti ya, işte o vahşettir yavrucum" diyecek.
Haklı bence. O anne çok haklı olacak.
Şimdi bu konuyla ilgili ekşi sözlükte okuduğum bir kaç haklı yorumu buraya ekleyeceğim, bakıp bakıp ağlanacak memleketime güleceğim;

*hayvan kaçmasın diye bacaklarını kesen zihniyet gibi, bi daha öküzlük yapmasın diye bu adamın kellesini uçurmak lazımdır, ya da ellerini kessekte iş görür. ama adam kendindeyken, testereyle keselim şöyle. belki intihar etmeye çalışır ve başarılı olur.
*en çok rating alan dizisinin her bölümünde yapılan düzinelerce vahşiliğin; delikanlılık, cesaret gibi kavramlarla içselleştirildiği bir ülkede meydana gelmesinin abes karşılanmaması gerektiği eylem. o dizideki başoğlanın bir insanın arkasından sinsice yaklaşıp boğazını kestiği görüntüleri yüzünde mutluluk ifadesi ile izleyen benim vatandaşım, tabiiki bir hayvanın arkasından yaklaşıp bacaklarını kesmenin gayet normal bir davranış biçimi olduğunu farzedecek. ama asıl suçlu, o sahneden sonra o iğrenç diziyi yayından kaldırmayan, sonra da dönüp o en aşşalık canlı formuna işlediği vahşetin bedeli olarak 1000 lira fatura kesen zihniyettir.
*kendi kafasındaki tanrı'ya yaranmaya çalışan insanın yaptığı eylem. bunun yaranmaya çalıştığı tanrı kendisine ibadet edilmesini bu şekilde emretmiş olamaz. benim inandığım tanrı bu şekilde bi ibadeti kabul edemez. ediyorsa ben o inanç topluluğunun bir üyesi değilim.
*bu eylem insanı kin ve düşmanlığa tahrik eder.
*böyle manzaralar gördüğünde tanrı bile, kurban bayramını yarattığı için pişmanlık duyuyordur eminim.

ve benzeri...
kadın uyandığında alkolün verdiği baş ağrısının gitmesini diliyordu. gözlerini çevirse sancılar başını sarmış. adamsa dünyanın en büyük huzuruyla uyuyor. çünkü aşık olduğu kadınla sevişmişti ve sabahı ona sarılarak karşılamıştı. kadınsa yorganı kaldırdı, çıplaktı. adamla seviştiğini hatırlamayacak kadar sarhoş olmuştu. kareler gözünün önüne geliyordu ama yine de beyninde bir soru vardı; "seviştik mi ya?" adam sevişmişti de kadın bir şeyler yapmıştı işte. kadın ayılmayı umut ederken adam uyandı, kadına gülümsedi. kadın sahte bir gülümsemeyle karşılık verdi. çünkü aklında başka bir kişi vardı ve o an bulunduğu yer olmak isteyeceği bir yer değildi.
kadın afilli bir orospunun ruhuna sahipti. bir sevgilisi vardı, bir başkasıyla sabaha uyanıyordu ve aklında başka biri vardı. bu üç insan da alakasız şekilde birbirinden haberdardı. ama kimse o kadın hayatındaki rolünün bilincinde değildi.
kadın 2 dakika bunları düşündü. sevgili gibiymişçesine kalktılar. adam tekrar kadına sevişmek istediğini belirtti, olabilecek en kibar ve uygun dilde. kadın mızmızlandı, aklındaki kişi de onun adama yaptığını yapmıştı. rahatsız edici bir empati yaşıyordu kadın. aklındaki kişiye lanet ederken kendine de ediyordu.
kalkıp giyinirken "evet" dedi. "evet, işte hayat böyle öğretiyor adi olmayı da."
hep anlamak istediği şey, onu yatakta bırakıp kalbine kazınan kişinin olay sonrasında neler hissettiğiydi. Şimdi anlıyordu, hiçbir şey hissetmiyordu. Bir arkadaşıyla bsiklete binmek gibi bir arkadaşıyla yatmak. sabah uyanıp "hadi görüşürüz" demekten ibaretti.

acıydı, haksızdı...
dünya hiç adil değil derken ne kadar adil olduğunu düşündü kadın.
adamın koynunda uyandığı sabah, bir şey farketti kadın ve sustu.


Visa vol.6

Feriköy'de Cumartesi şarabı 10TL.
Yeşilköy'de bir Paket Djarum 7,5 TL.
Tekel'de karşık kuruyemiş 2 TL.
Kocalarımla dedikodu yapıp şen kahkahalar atmanın değerine, paha biçilemez.
Hayatta en az bir kez uçurtma uçurtmak gerekir.
Yoksa büyüyemezsin.
Belki meleklerle sevişebilirdim, biraz daha iyi olabilseydim...
bir kaç gün ya,bir kaç hafta,
üç gün yirmi üç dakika sonrasıydı her şey donarken...
bildik bir ses olmuştun ya,sonunda bir ben duyan
kaçırdım orda bakarken hayaline...
bir defa kalsam yanında,hayat güzel hikayemde kalınca..

bir ses duydum, sen sanmıştım; ta derinden, içlerdeyken,
sorma sen, sus, her şey bağırırken...

amına koyim lan senin, göt! :) güldüğüme bakma; sitemkâr ve kinayeli güldüm. neden mi? kalıcı ve fiziksel hasar bıraktın hayatımda da ondan, sikko karı!!!
sana hediye aldım ben
:)



Sabah sabah çok fena halde sinirim bozuldu. Herkesi dövebilirim şu an, ama dövmeyeceğim. Döversem o şerefsizler gibi olurum; biliyorum. O şerefsizler gibi dediğim, bildiğin orospu çocukları. "Allah birdir" diyerek kendini Allah'a eş koşan mide bulandırıcı, insan suretli sikkafalı beyinsizler*. Bildiniz siz onları. Ama onlar gibi değilim biliyorum, biz güzel çocuklarız. O yüzden derin bir nefes alıp gülümsüyorum. Gülümsüyorum Adile Teyze'ye ve ellerimi açıp dua ediyorum ona, mekanı cennet olsun diye.



Şimdi birden aklıma bana ilk kızdığın gün geldi. Beni telefonda azarlaman yetmiyormuş gibi yanına geldiğimde de 5 posta azar işitmiştim. Tek suçumsa geç kalmış olmaktı. Ama telefonda azarladığında tebessüm ediyordum, çünkü sana geliyordum, seni görmeye geliyordum. Yanına geldiğimde de suratın asıktı, kızgındın bana. Oturmuş ağzından çıkacak iyi ya da kötü kelimeleri bekliyordum. Artık tebessüm etmiyordum ama mutluydum yine de. Boş yere fazla tepki verdiğini düşünüyordum ama bir yandan da beni bir an önce görmek istediğini, benle daha fazla vakit geçirmek istediğini düşünmek beni güçlü ve mutlu hissettiriyordu.
Şimdi aklıma geldi.
Bu kadar...

ps: şimdi bunlar geldi içimden.

Peki Vol.2

Peki Vildan ne?
Peki Eski Cambaz'da aldığım dedikodu üzerine sandalyeden düşeyazmam ne?
Peki sokakta içmek ne? (bunu neden soruyorum ki :D )
Peki Ece'nin "Salih Salih" diye aranması ne?
Peki "bana gömebilir" ne?
Peki Bağcılar kafası ne abiii?
Peki "siksin sene yapamam" ne?
Peki çay kafası ne?
Peki kahve6daki huzurum ne?
Peki "bu ailede herkes manyak, senin akıllılığın çok itici" ne?
Peki "be canım" ne?
Peki Erden Özer Yalçınkaya ne?
Peki Peyote'nin önünde yanımıza gelen sap grubuna "kız mı lazım" demem ne?
Peki ÇAĞDAŞ BÖREK ne?
Peki makarna olamamış hamur ne?
Peki Ece'nin ısrarlı "merebaaaa"ları ne?
Peki bizim otobüste Kuzgun'un sadece düzgün fotolarını hatırlamamız ne?
Peki "ben hangi durakta ineceğim" sorusuna verdiğim "tamam" cevabı ne?
Peki Eski Cambaz'da 1 tabak zeytinyağlı dolma ne?
Peki Eski Cambaz'da 1 tabak daha zeytinyağlı dolma ne?
Peki Eski Cambaz'da 1 tabak dahaaaa zeytinyağlı dolma ne?
Peki son dolmalara adiğğğğce atılmam ne?
Peki hötürümcülü ne?
Peki Gülse'nin düğünü ne?
Peki edit büdüt ne?
Peki herkes adına çay söylemelerim ne?
Peki Ece'nin bi sürü çay içip asla bitirememesi ne?
Peki Ece Harikalar Diyarı'nda ve Ece'nin dünyas ne?
Peki Fikret, sen ne yani? Bir gece de geç yat abiiii?!!!
Peki Bronx'ta kapı görevlisine "damgaladınız yine eşek gibi" demem ne?
Peki Gül Ağa ne?
Peki Melekler Korusun dizisinin kapıcısı ne?
Peki her şey bir kenara da MEHMET GÜNSÜR! Sen ne yaniiiiii ne?
Peki Peyote'de Dolores'in şatlara vodka basıp basıp içmesi ne?
Peki Pi Bistro'da çılgınca dans eden Dolores ve Ece!!! Siz ne yani?
Peki "şebnem ferah küçük yaşta eline aldığı mandolini ile" diyerek cümle girişi yapmam ne?
Peki Salih ve mini enstrumanı ne?
Peki her horoz kendi kikisinden asılır ne beeeeee?
Peki "hayrola beeeee" ne?
Peki Sanat'ın merdivenleri ne abi, sikerim böyle merdiveni ya?
Peki Ece'nin peruğu ne? ksdjkdsfhsdlkfjasl
Peki benim yine 9'da uyanıp "hadi gidelim triplerim" ve 12'de ancak evden çıkabilmemiz ne?
Peki "dükkanlar ikiye ayrılır" ne?
Peki Ecelerde gördüğüm rüya ne?
Peki Ece'nin kurdelesi ne?
Peki o mesaj ne abiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii, adi kadın!? hahahayt
Peki XXX karı götürüyor abiiiiiiiiiiiiiiiiiiii?
Peki "Danimarka mı, İsveç mi ne, soğuk bir yer" demem ne?
Peki şu anda "peki" yazmaktan sıkılmam ne?

Acısıyla tatlısıyla tuzlusuyla bir cumartesiyi daha pazara bağladık güzel İstanbul'un güzel Beyoğlu'nda. Darısı Diğer haftaların başına...
Sevgiler, emeği geçen herkese teşekkürler...

Falımda Çıktı

"Önyargılı, yanlış anlamalar sonucu yanlış hükümlere varan birisiyle karşı karşıyasınız. Bu nedenlerden dolayı o, hatalı kararlara varıyor ve zararlı, mantıksız tehditler ve suçlamalar yapmaya yöneliyor. Dikkatli olmalı onunla her şeyi açık açık konuşmalı, nerede hatalı olduğunu ona anlatmalısınız. Yoksa hayatınızdan birdenbire yok olabilir ve ilişkiniz bitebilir."


ps:sanki dinletebilirmişim gibi...
Çakıl tişörtü giyen kızları seviyorum, hıhım!

Balık alcam ben!
evet.
Şimdilik arkadaşlarımın bloglarıyla idare ediyorum. orda besliyorum işten sıkıldıkça.
ama gerçeğini alıcam.
evet, deliriyorum.
bazen sevgiye falan inanasım gelmiyor hiç.
siz bunun kolay bir şey olduğunu mu sanıyorsunuz? Tercih meselesi olduğunu mu sanıyorsunuz ?
iyi mi oluyormuş?
anla şimdi beni.
ama tabi beni anladığını anlayamadan...
aptal.

Şehit Metin Sülüş

Şehit Metin Sülüs Vapuru Haliç Tersanesi’nde 1986 yılında yapılmıştır. Vapur 456 grostonluk olup, çift motorlu ve çift uskurludur.
Ben bugün buna bindim : ) Evet.
hava soğuk mu soğuktu, ama yine de balkonunda oturdum, kuşlar vardı minik minik ayak ucumda. Adam oturuyordu karşımda, gitti. Gitti diye sevindim. Uzattım bacaklarımı baktım efil efil esen rüzgarda gökyüzüne, gemilere...
bence vapurlarda sigara içmek yasak olmamalı. çok büyük bir keyifti çünkü.
...
o vapur beni kadıköy - beşiktaş arasındaki 20 dakikalık yolda kah güldürdü kah hüzünlendirdi. üniversite yıllarım saniyeler içinde aktı gitti sanki, bir anda küçücük bi anda kocaman oldum. daha önce kim bilir kaç kez bindim 1001 türlü düşünceyle, kim bilir cebimde kalbimde kimlerle...
ama bu sefer yapayalnızdım. Bildiğin yalnızlık bu, orospu yalnızlık. hüzünle tebessüm etmek gibi.
kulağımda da haftasonunun etkisiyle tek bi şarkı vardı elbette; gocce di memoria.
...
bir sürü hayalim vardı. şu andan şikayetim hiç mi hiç yok. ama çok daha farklı yerlerde çok daha farklı kişilerle çok daha farklı şeyler yaşamayı hayal ediyordum gerçek bir öğrenciyken. o zamanlar felsefe bölümü okuyan sevgi kelebeği ben, şimdi göbeği çıkmış sigara içmeye başlamış, alkolü abartmış, bir türlü tam mutluluğa erişememiş, zaman zaman acınacak haline gülen manyağın teki olmuş. süperim ama ya. Çok gülüyorum kendime. bugün de fark ettim bunu, hatta dünden beri : )
tüm karmaşanın içinde gülümseyen bir çocuğum sanki.
....

ve ben vapurdayken, gözlerim hep güneşi aradı, severim güneşi ben. "hava güneşli olsun da soğuk olsa da olur" derim hep. güneş oradaydı, bağırıyordu adeta bulutlara "çekilin" diye. ama bulutlar mutsuzdu, "yorgunuz, biraz dinlenelim gideceğiz" der gibiydiler. nitekim ben levent'e vardığımda güneş açtı. "gitmeden seni bi göreyim bilu'cum" dedi. Gülümseyerek işe geldim.
...
yorgunum.
bir sevdiğimi bir adam üzmüş,
bir sevdiğimi daha bir adam üzmüş,
bir sevdiğimi daha yine bir adam üzmüş,
bir başka sevdiğimi daha bi adam üzmüş.
adamlar kötü.
evet.
faithfulness, distracts me from my ever changing
tastefulness, my mouth upon the richest tongues
i run for this static at the same time by it all

common sense can slap me in the face and yet i calm disent
embarrassed by your obvious indifference
digusted at the same time by it all
watching as my ego breaks your fall

don't you know that i've been running from your heart
and i feel like you've been running too
don't you know that i've been lying from the start
and i feel like you've been lying too

leave you now can't convince myself that you're the one somehow to free me from this smile
i call my loneliness stuck inside this need to feel complete now i've left you standing on your feet

faithfulness is just a little rule
we break still pretending lust was just a fool
we faked, me made

şimdi sen bana kan kusturuyorsun, o sana, başkası ona, başkası başkasına falan...
bu böyle bir döngü. hayat "kuralları söylüyorum: kural yok" derken aslında bu döngü kuralını koyuyor toplumlar arası sözleşme tadında. bunun kaçışı da yok çünkü. he evet yine çözdüm hayatı ama yine çok eksik her şey...
aynı anda hem mutlu olmanı hem sürünmeni neden istiyor olabilirim? neden yani. bir de canın yanınca benim değerimi anlama gibi bir durumun da yok. neyin peşindeyim, neden peşindeyim hiç bilmiyorum.

şimdi sakin oturuyorum. bana atfedilen beni oynuyorum. Kendim olursam yakın zamanda, belki sana dönerim.
sevgiler...
"Bilu'cum" dedim, "çok yaralısın; gülüyor geçiyorsun da, an geliyor kahroluyorsun. Sorguluyorsun, arıyorsun, bulamıyorsun" dedim. "Her yeni yara bir öncekini unutturuyorsa eğer" dedim, "yap bunu!"

evet yaptım. kendime engel olacak değildim, olmadım da. dvd'ye o cd'yi koydum...

Ben bugün, uzun aradan sonra yine Karşı Pencere'yi izledim, bileklerim kesildi. Ağzımda uzaktan gelen vanilya kokusuyla 1 saniyelik şeker tadı veren bir çikolata tadı ve aklımda bir mektup kaldı;

"sevgili simone,
senden sonra artık kırmızı kırmızı değil, gökyüzünün mavisi de artık mavi değil,ağaçlar artık yeşil değil.
senden sonra biz olmanın,özlemenin renklerini aramalıyım.
senden sonra bizleri utangaç ve kaçak kılan acıyı bile özlüyorum.
bekleyişleri,vazgeçişleri,şifreli mesajları özlüyorum.
görmek istemeyenin kör dünyasında kaçamak bakışmalarımızı.
bizi görselerdi onların utancı,nefreti,acımasızlığı olurduk.
senden af dileme cesaretini henüz gösteremediğim için pişmanlık duyuyorum.
o yüzden artık pencereme bile bakamıyorum.
seni hep orada görürdüm.
henüz adını bile bilmezken.
senin daha iyi bir dünya düşlediğin zamanlar.
bir ağacın ağaç,mavinin gökyüzü olmasının yasaklanamayacağı bir dünya.
bilmem bu daha iyi bir dünya mı?

artık kimse bana davide demiyor.bay veroli diyorlar.
bunun daha iyi bir dünya olduğunu nasıl söyleyebilirim.
senin olmadığın bir dünya için bunu nasıl söylerim.
"


ne istediğimi bilmiyorum ama bu filme ihtiyacım varmış. boğazımda bir düğüm, gözümdeyse sık sık toplanıp bir türlü akamayan bir tanecik damla...
Akamadan da kurudu.

ps:aylar önce fotoğraftaki adam gibi şişli civarında bir kilisede oturmuştum bi keresinde, akabinde haykırdığımı hatırlıyorum. bi an anımsadım. aynıyız işte, hiç benzemesek de...

sevdiceğinin gözünden bir damla akıverir. Sıradan bir damladır da aslında biçiverir ruhunu. kesikler atıverir tüm bedenine, benliğine.

ve en kötüsü...
hiçbir şey gelmez elinden.

bazen sen bile sana iyi gelemezsin ya, tam da ondan işte...
Robin Hood'um ya ben, yine mazlumun yanındayım tabi. Hayatım sikilmiş, mazlumun kralı olmuşum, hala elalemi kurtarcam derdindeyim. Kafamı sikeyim, hakkaten ya.
Biri enseme çaksın bir tane, alsın beni karşısına "bu böyle olmaz gerizekalı" desin. Biri de benim iyiliğimi düşünsün bir anlık. Çok rica ediyorum. Nokta.
Embarrassed by your obvious Indifference
Senden nefret ettim şu an...
Kendi salaklığımla daha sonra ilgileneceğim.
Evet!
Fuck you!
Fuck you very much!!!
Evet!
iyi pişmiş et kıvamındaki sohbeti bölmek istemedim. ama tadı damağımda kaldı bilesin, iyi ki de varsın göt!

ayrıca bu salak halimi seviyorum tamam mı?
ezik mezik diyorum ama seviyorum.
kaybedenleri sevdiğimi söylemiştim, ben de bi kaybedenim hem.
hıh.

björk'üm geldi; björk öpsün beni.

"hayatta nirvanaya ulaşmak da var yere düşmek de."
evet, bu mesaj otobüseytken yardı beni.

işte bir şekilde geçiyor günler.
bazen bir gözyaşı asılı kalıveriyor gözbebeğimde, boğazımda bir yumruyla beraber;
bazense gülmekten yerlere düşüyorum.
bildiğin düşmek, pata küte.

hayat da bu bu değil mi zaten...
bak yine çözdüm hıh.

okulumu ve sakaryadaki evimi özledim, öğrenci evimi. acıkıp dolapta hiçbir şey olmadığını görmeyi. ama içkimizin hiç eksik olmadığı günleri özledim.
özlediğim bir çok şey gibi...

Şşişt, hadi lunaparka gitsek ya, çok güzel hikayelerim var orada yaşanacak. Lunapark kafası olsak, gondolda etekleriniz açılsa, çarpışan arabada şen kahkahalar atsak. Pamuk şeker de alırım hepimize, dondurma da yeriz hava soğumadan.
Evet!
193

ama sen çok tatlısın kiiiieee!...
eveeeeeeeeeeeet!

98 x 93 = tek kişilik orgazm

"bi adamla sevişirsem 90ları çarparım" dedi, "nasıl yani" dedim. "Bi adamla ya da bir şekilde sevmediğim biriyle sevişmem gerekirse, 98 çarpı 93 falan diye çarpmaya çalışırım, ben çarpana kadar onun işi biter" dedi. Aslında söyleyişi ve yaklaşımı şen kahkahalar attırdı bana. Ama "90'ları çarptığın bir adamla sevişemezsin ki zaten, o sevişme değildir" diyecek oldum. Yaşı küçük diye üstelemedim. Ama bu laf kafama takılmış oldu bir kere.
90ları çarpmak, enteresan...
Biraz da acı bence. Neden istemediğin biriyle yatasın ki...

Peki vol.1

Peki çiçoda 6 dark brown ne?
Peki çiçodaki pınar ve dilara ne, doğan ne?
Peki "sen kaliteli orospuysan..." şeklinde başlayan cümle ne?
Peki ayhan ışık bıyıklı kız ne?
Peki şemsiyeyi bilerek unutacakken bilmeden unutmak ne?
Peki balkan lokantasında türlü+pilav ne?
Peki Jazz Stopta 9 şarap ne?
Peki Jazz Stopta gerzek fotoğrafçı ne?
Peki Jehan Barbur ne? Sen ne yani?
Peki "öylesine" ne?
Peki "Neden" ne?
Peki Ceren Tügen ne?
Peki benim Ceren Tügen'e "biz senin fırtına'yı söylediğin günler de biliyoruz" demem ne?
Peki Ceren Tügen'in de bana gülmesi ne?
Peki fotoğrafçıya çılgınca küfür ederken Ece'nin beni engellemesi ne?
Peki benim “heyyaa” tepkim ne?
Peki benim Ece’nin bilmediği şarkıları 2sn. önceden Eceye söylemem ve onun eşlik etmesini sağlamam ne?
Peki Ece'nin konsere giremeden gelmesi ne?
Peki benim doğalgaz kutusunun üstünde bulduğum kartpostalla sevimli olmam ne?
Peki peki jazz stoptan kaçmamız ne?
Peki dolores'in yakalanması ne?
Peki o saatten sonra Peyote ne?
Peki Peyote başlı başına ne abiii?
Peki Dolores'in yine non stop hizmette olması ne?
Peki Berkant'ın 3 zavallı kızla eğlenmesi ne?
Peki Musa ne ya, hakikatten ne ama ya?
Peki kocaman Cihan Bey ne?
Peki Salih ne abi? Ne yani?
Peki Dolores'in üstüne döktüğü şarap ne?
Peki Dolores'in çığlık çığlığa ve ağlamaklı; "bilu mesaja bak biluuu" demesi ne?
Peki Dolores'le bir hışım Line'a gitmemiz ne?
Peki Ece'nin Peyote'de kalmak istemesi ne?
Peki Ece'yi sarhoş ve mutlu halde yalnız başına Peyote'de bırakmamız ne?
Peki Line'a giderken Dolores'i sakinleştirme çabam ne?
Peki Line'a giderken bakkaldan bira almam ne?
Peki Line'da Korhan ve Müge ne abiii ? Hahahaahaha!
Peki Line'da karşıma çıkan kadim dostum Sean Parker ne?
Peki Sean'ın bana menthollü LARK alması ne ya, o sigara var mı ki hala?
Peki benim Sean'la bildiğin dertleşmem ne?
Peki benim Sean'a "fuck?" demem ve karşılığında "no, make love" cevabını almam ve bir anda tüm sarhoşluğumun gitmesine sebep olacak kadar utanmam ne?
Peki ben Sean'la sigara içip karı kız muhabbeti yapmam ne?
Peki tüm bunlar olurken bizim kızların dışardan beni izlemesi ve gülmesi ne? (ece ne ara geldi lan ?)
Peki Sean'ın her boku hatırlaması ne?
Peki benim bütün gece ve ertesinde Sean'a Shawn demem ne?
Peki Sean'ın ben yanından kalkarken zorla şapkasını bana vermesi ne?
Peki hiç Jazz Stop'tan kaçmamışız gibi arsızca tekrar Jazz Stop'a gitmemiz ne?
Peki Jehan Barbur'da 60 kişi olan Jazz Stop'un o saatte 500 kişi olması ne?
Peki o 500 kişiden 1'inin de Burhan Altıntop olması ne?
Peki yine Korhan'la Müge ne abii?
Peki benim Burhan Altıntop'un göbeğine vura vura dans etmem ne?
Peki benim orda başka bir şey hatırlamıyor olmam ne?
Peki ordan çıkmış yürürken ara sokaktaki Çöp Arabasına çıkmaya yeltenmem, beceremeyip tekrar yeltenmem, becerip pofuduk montumla bizim kızlara eller kollar sallayıp mutlu olmam ne abiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii? Biri bunu açıklasın bana lütfen.
Peki gecenin sonunu hatırlamamam ne abi... Evet gerçekten hatırlamıyorum.

aaaaaaaaaaaaaaaaaaaa bi dakka benim dolmuşta ağlayıp sonra güldüğüm gece mi bu ?
evet oymuş, Dolores'e sordum şimdi : )
Peki benim dolmuşa binip önce ağlayıp sonra gülmem ne abiiiii? (ağladığımı hala reddediyorum ben gerçi.)
Peki bana bakıp acıyarak peçete veren kız! Sen ne yani?
Peki sonra eve 6'da gidip sonra duş alıp işe gitmem ne yani?

...


kibarlığına, kadınlığına, hanımlığına, gülümsemene, sesine sağlık.
böyle güzel bir insan, böyle rahatlatıcı ve sakinleştirici bir ses, böyle bir zerafet..
başka yoktur.
ve en güzeli de Jehan Barbur'dan "Teninle Konuşmak" şarkısını dinleyebilmek oldu. Hoş bir sürpriz.
....
konserden 2 gün sonra Asmalımescit civarında karşılaşılan Jehan'a selam verilir, övülür, "konser çok güzeldi" denir. Kendisi mütevazidir, bize teşekkür eder, bizi hatırlar.
....
Teşekkürler Jehan ve bizim kızlar :)

"yarım yamalak, peltek ağzıyla kestane demesi ne de güzeldir bir çocuğun,
ve ayak bastığın her kaldırımı aşkla yürümek,
şehrine sarılmak,
havayı öpmek
ve hissedebildiğin her şey için şükretmek"
Kevaşe

çaldım bu yazıyı, sevgili Kevaşe'den.
Çünkü buldum bir şeyler kendimden.

inanılır gibi değil. cuma akşamı evdeyim, yorgunum ve yatıyorum 9buçukta. Sabah uyanıyorum koynumda Zuzu'yla. Rüya bile göremeyecek kadar yorgundum ama rüya da gördüm alakasız. Uyandım güneş gözümü yiyor;
ve evet. cumartesi sabahı evdeyim. evet :)


VISA vol. 5

Çiço'da Dark Brown 3 TL.
JazzStop'ta Jehan Barbur 20 TL.
Line'da şişe Efes 8TL.
Belediye çöp arabasının arkasına asılıp arkadaşlarına el sallamanın eğlencesi, paha biçilemez.
:)

Tutunamayan Kadınlar V.1

Dünya tüm gereksinimleriyle döner durur. Bu dönüş sırasında her kadın ve her adam onlarca fırsatla karşılaşır. Herkes kategorize edilemez elbet ama edilebildiği düşünülürse... Ya her şeyi siktiret, ben kategorize ediyorum ve diyorum ki, "tutunamayan kadınlar" vardır! Bazen bu tutunamama süreç de olabilir. Ama bi kere tutunamadıysa kadın, bir daha -mutlu olmak adına- asla tutunamaz. Var bunlardan bir kaç tane bende, ceplerimde yanımda, köşelerde, başucumda falan. Bazen ben de onlardan biriyim. Bazen değilim. Beni bırak... Tutunamayan kadınlar vardır. Seksidirler, insanın canı falan çeker böyle tipleri, hep gülerler, şen kahkaha atarlar, sempatiktirler çoğu zaman.

Neyse, belki onların da üstünden bir kuş geçer...
peki aşkın kaç yüzü vardı?
Zeytin'i özledim!
Kırarız birbirimizi, incitiriz; istemeyerek, istemeyerek.
Seviliriz reddederiz, severiz istenmeyiz; istemeyerek.
Değişmek gerek, oysa büyümek gerek; düşlerimiz çocuk, kendimiz çocuk...
Kaç aşktan, kaç dostluktan, kaç oyundan kovulduk; istemeyerek!!!
Kötü değiliz, belki mızıkçıyız biraz; yalancı neşeler saçma düşlerle avunduk.
Kızdık mı, küstük mü hırçınlaşırız; istemeyerek!!!

...

Keşke o zamanlar benim de bi Bilu'm olsaydı. O zamanlarda ve sonrasında zaman zaman. Çünkü artık dayanamıyorum gerçekten. Dayanamıyorum insanların bencil olmasına. "Amınıza koyim lan, ne var insanın insandan alıp veremediği" diyecek oluyorum; zaman zaman da diyorum zaten. Ama küfretmekle bitmiyor. Bencil olamıyorum ve anlamaya çalışıyorum. "Allah allah, neden böyle dedi ki acaba" diyorum. Anlamadığım zaman, "vardır bir bildiği" diyorum. Ama insan bir düşünür, hayvan bile düşünür; "napıyorum ben" diye, evet bazen sadece isteriz ve yaparız. Buna lafım yok, ama hep mi bencildir insan, hep mi "istedim ve yaptım"'a sığınır? Aslında cevap evet. Ben de, insanların, bencillik yapmamalarını bekleyerek bencillik yapıyorum belki de. Evet, mantıklı.
Hayır, değil.
İnsan kendi cehennemini de cennetini de yaratıyor. Ama sonu hep cehennem sanırım. Çünkü bir şekilde hepimiz elma yemek istiyoruz.
Ben yine de suçlayamıyorum. Ne sevdiği için, ne seviştiği için, ne kızdığı için, ne kırıldığı için, ne konuştuğu için ne de sustuğu veya başka bir şey yaptığı için... Kendime de kızmıyorum bunların hiçbiri için. Sadece bu sefer sorguluyorum işte, elimde değil. Neden bu kadar bencilsiniz? Ayrım yapmıyorum, hepiniz?

fonda: hande yener - siz


Ansızın bir rüzgar çıksa saçlarını dağıtsa çocuksu saçlarını.
Ben üşüsem.
Uzaklarda bir yerlerde tanımadığın, bilmediğin;
ama yüreğinde özlediğin o kadın ben olsam.
Başucunda özlediğin bir kadın adını seslense,
özlediğin o kadın, o kadın ben olsam...
Ansızın bir yağmur yağsa birden ıslansam.
Sımsıkı sarılsan bana, öylece kalsan.

bazen sadece huzur ister insan...
Çakma gaydostu, evet! :)))))
çok güldüm buna.

one shot!

canım, insanın kendini bilmesi de güzel; belki de bu, iyileşme sürecinde bir adımdır, ne dersin?
Sürekli depresif olan insanlara gıcık oluyorum. Evet!
Bu insanlar şen kahkaha atarlar ama gülmesi bitince kaşlarını indirirler. Düşüncelere dalarlar. Nefret ederim bu hal ve tavırdan. "Neyin var" diye sorarsın cevap vermezler. Çünkü cevabını onlar da bilmezler. Sürekli bir regl psikolojisindedir bunlar. Kronik regl, evet! Dövsen dövülmez, sevsen sevilmezdirler. Böyle iterler her şeyi, ama "herkes beni sevsin" isterler. Omuzları düşüktür bunların. Dertsiz ömrüne dert eklemeten zihinleri karışmıştır. "Yalan söyleme" diyerek yalan söylerler. Sır saklarlar ama herkes bilsin isterler. Kaba tabiriyle ne emmeye ne gömmeye gelirler. Memnuniyetsizdir bunlar. Kendilerine bir çerçeve çizmişlerdir, onun dışına çıkmak istemezler. O çerçevenin köşeleri de, yani topu topu 4 kişi arkadaşı eşi dostu bıkbıkıdır. Onlara taparlar, ama asla onlara da kendilerini vermezler, kendilerini vermelerini de beklemezler. Sorsan sorulmaz, kızsan kızılmaz bunlara. Gerçekleri söylersin anlamaz, "hıhı" der geçer.

Manik insanları da çok sevmem. Pek bir şey konuşulmaz onlarla. Ciddi bişey konuşmaya kalkarsın, o kadar dalga geçerki ağzını burnunu kırasın gelir, yapmazsın; yapmamalısın.

Ama o manik depresifler yok mudur? Bebeğimdir onlar benim. Göğsüme bastırırım, biyle minik minik severim onları, hatta bırbır bile yaparım zaman zaman. Normal insan, bu manik depresif olanlardır. Tabi bu söylediklerimin bilimsel bir kesinliği yok. Sadece benim kesinliğim bunlar.
İnsan, insanları kafasına taktıkça daha da mutsuz oluyor. Ben öyle oluyorum ne yapayım. Güvenmekten korkmakla, inanmaktan korkmakla geçmez çünkü hayat. Çünkü "hayat güvenmemek için çok kısa". Gerçekten böyle, ne yaşarsak yaşayalım bir şeylerden güvenerek, koşarak, düşerek, yaralanarak, kahkahalar atarak, acıyarak ve acınarak kurtulabiliriz.

...ve ben kimseyi suçlamıyorum. Kızdığım oluyor ama suçlamıyorum. Çünkü herkes kendini gerçekleştirme çabasında. Kendi olma çabasında. Ben de, sen de, o da...
O yüzden gerçek kısmında daha çok gülümseme olsun herkesin. Acılarına da gülebilsin. Ben mesela bir acıma çok güldüm. "O parayı araba kiralamaya verene kadar gider şarap ve djarum alır eğlenirim, bir de gider O'na hediye ederim" dedim. Deli gibi güldüm.
Ayh, sıkıldım. Gülün abi ne diyeyim, gülün, mutlu olun, karışmayın kimsenin hayatına, sevinin sevinenler için. Güzel bi hayat dileyin, her gece yatarken sevdiklerinize şükredin, "iyi ki varlar" deyin. Demeyen depresif olsu emi.
bi kız bana en mutlu anında aşkı anlatmıştı. Gerçekten mutluydu, içi içine sığmıyordu. Onu hatırladım dün gece. Yağan yağmura camdan bakarken. Hem de öyle bi bakmak ki o, yağmuru izlemenin en güzel halidir benim için. Hani yapmur yağar, soğuk sokağın lambasının sıcak ışığına bakarsın. metrodan çıkan aceleci insancıklar gibi koşuşturur o ışığın altında damlacıklar. canım sıkılmıştı yalnız hissediyordum ve tek aklımda kalan kare o oldu dün geceden.

bahsettiğim kız bana mutluluğu anlatmıştı bir keresinde de. Çok aşıktı, içi içine sığmıyordu. Umutları, hayalleri vardı. Kandırılmıştı çünkü her insan gibi. Güven duyabiliyor, inanabiliyor ve ısınabiliyordu. Şu an çok kıskanıyorum o kızı. Tatlı dilli güler yüzlüydü. Onunla başka bir evrende başka şartlarda tanışsaydım aşık olurdum belki. "olsun yine de mutluyum lan" derdi, hoşuma giderdi.

Sonra o kız herkesin derdini dert edinir, yardım etmeye çalışırdı. En azından dinlemeye çalışırdı. Çünkü dinlemek insana zor gelir. Dinlerken, anlatılan şeyi kendine çekiverir insan ve birden konu dağılır. "sana anlatcaklarım var" demek için ararız dostlarımızı da, "gel bi anlat, sen nasılsın" diyemeyiz işte bir türlü. aklımıza gelmez.

O kız bi kenara, ben en çok buna üzülüyorum işte. Yalnız olmadığımızı sandığımız kalabalıklarda ne kadar da yalnızız aslında. Bir sürü şeyi yaşadığın insan bir anda sikindirik engellere takılan bir yabancı oluverir. Hiç beraber içmemiş yememişsiniz gibi, bazen hiç sevişmemişsiniz gibi, bazen hiç dertleşmemişsiniz gibi ve bazen hiç sevmemişsiniz gibi. Bu sabah koynumda bir kuzu ile uyandım. Eski sevgilimin hediyesi. Bu aralar kuzu hep yatağımın üstünde duruyor. Dün gece de aldım koynuma, sevdim sevdim öyle uyudum. Sonra düşündüm*. İçimde öylesine sevgi var ki bir şeyler için, sadece neye kanalize edeceğimi bulamamış haldeyim. Dün de arkadaşımın kedisini aldım kucağıma, sarıldım. Baktım suratına, sevgi kusacağım adeta.

Sonra o kızı gördüm, mutsuz şu an. Mutsuz olmaktan çok yalnız ve bundan şikayetçi. "insanın kendinden başka dostu yok" diyebildim. "haklısın valla" dedi.

ben de karar verdim, artık insanlara kızdığımda, "allah seni yalnız bıraksın" diye beddua edicem. Gerçekten zor bir şey yalnızlık. ama arkadaşların olmasın demek değil bu. "seni merak eden olmasın" demek.

Mesela şimdi ben yalnızım.
Evet!
ama yine de mutluyum lan ben.

*bu arada size düşünmek kelimesinin manasını anlatacağım bir ara. unutturmayınız.
fonda:yağmur sesi...
istek parça: kazım koyuncu: yalnızlığı anla


onlarca blog izliyorum, şöyle bi içerik uyarısı görünce ister istemez pornografik, hadi olmadı erotik hadi o da olmadı küfürlü bir şeyler bekliyorum. Bazen denk geliyor ama nadiren. Geçen gün bir arkadaşım daha yapmış bu uyarıdan. Sırf ibnelik olsun diye "devam etmek istemiyorum" seçeneğini tıklayıverdim. Çünkü adam süt gibi yazılar yazıyor, hangi içerikten bahsediyorsun lan. Mesela benim de bir ara blogumda vardı bu uyarı. Ama ben küfür ediyordum o dönem. Artık o kadar etmiyorum, anneme söz verdiğim gibi uslu duruyorum.
Bir de şöyle diyor; "anlıyorum ve devam etmek istiyorum". bunun hakkında yorum yapamayacağım sadece gülüyorum.
hı bu arada Büklüm Büklüm şarkısını bir de Ata Demirer'den dinleyin, unutmuşum ben. Hoşuma gitti. Bir de Mirkelam'dan Aşk Garibi var ama ondan çok bahsedip pornografik hale getirmek istemiyorum blogumu. Çünkü kalkıp yazarsam, o şarkı sizi siker. Ciddiyim. Sözleri hoşunuza gider en başta, çünkü hep böyle başlar. Ya benden istersiniz yollarım ya da indirirsiniz bir yerlerden ve o şarkı orda adiğğce çalarken siz ağzınız uyuşaraktan kahrolursunuz. Ağız uyuşması ne alaka derseniz, bana öyle oluyor. Kötü haber aldığımda, çok üzüldüğümde falan. Duygusal yaklaşırsak terkedilme/reddedilme durumlarında da kendini gösterebiliyor.
Bir de şunu diyeceğim süper iyi bi insanım ben yemin ederim. Eskiden de biliyordum artık eminim. Atla aşağıya :)
Bir şey daha diyecektim de unuttum. Heh dicem, kırık şemsiyem vardı ya, o bugün yine ters döndü, huf, yine de beni korudu ama. Acayip rüzgar vardı çünkü ve ben 100metrelik yolda şemsiye toparlamaya çalışan her genç gibi terledim. Saçım başım dağıldı. Rüzgar diye bi sevgilim vardı benim. O da çok iyi biriydi. Küçüktük o zaman ama, lise 1 olabilir. Bana hayatımda, hatırladığım en kazık soruyu sormuştu kendisi. Asla cevaplayamadım bu soruyu. Başka zamanlarda başka kişiler de sordu bunu, kaşlarımı emrah gibi kaldırıp boş boş baktım hep. Ben de sordum bir kaç kişiye. Dile getiremediğim de oldu ama hani bazen biriyle konuşur gibi düşünürüz ya, yine cevap alamadım. Cevabı da yok sanırım o sorunun. Uzattım, konuya geleyim. Rüzgar bana "Bilu, ben seni çok seviyorum,neden sen beni sevmiyorsun" dedi. Bak şimdi yazınca bile kaldırdım kaşlarımı Emrah gibi. Evet bunun cevabı yoktu.
Bak keyfim yerindeydi, şimdi sıkıldı içim. Rüzgar iyi çocuktu. Napıyor acaba şimdi?

Sevgili hayat...
her şeye rağmen "anlıyorum ve devam etmek istiyorum!!"

günler sonra gelen edit: eski sevgilimin adı rüzgar değil; Poyraz'dı. bağlantı kurmuş beynim yine de :) hürmetler...
fonda:jane fonda hahahahahahaahahaha çok komikti!