Sevgili Sementa

"Sementa!!


Sementa diye bir kadın tanısam asla karşı koyamaz aşık olurdum. Çok net aabi!! Düşünsene adı sementa. sementa asla çirkin olamaz. buna eminim. bir arkadaşım beni arayıp "hacı sementayla sinemaya gideceğiz, testere13'e" dese bile koşarak giderim. izlediği filmleri izler, dinlediği müzikleri dinlerim. Elma şekeri falan alırım ona. Olmadığım biri gibi bile davranır, -ki bunu hangimiz yapmıyoruz- olmamı istediği kişiye bürünürüm. Sementa olsa hayatımda, durmaksızın güler ve güldürürüm. ama yok. geçmişim isabellerle, güneşlerle anabellerle, o kadınlarla dolu olsa da, sementasızlık bazen çok ağır."



- Serap, evlenelim mi?
-Kudurdun mu lan?

garbage

önce derin bir nefes çekti kadın, kamyonun önünde. gülümseyip gözlerime baktı ve "birgün şöyle derin bir nefes alacağım, bahar gelecek. Çünkü bütün bulutları alacağım içime. Sonra da beni çöpe atarsınız" dedi. gülümseyerek kalakaldım. "garbage deriz ondan sonra sana" dedim gülerek. bir sigara molasındaydık. geçti gitti...
bugün çok garip bir şey oldu. çok büyük bir arkadaşlık ve incelik mercii olan(!) facebook'tan beni yıllar önce yakın arkadaşım olan bir kız eklemiş. bunun nesi enteresan derseniz, bu kız daha ben o yaştayken hep hayatımda olmasını istediğim ender insanlardandı. o zaman da en az şimdiki kadar maldım gerçi, hemen canım cicim yapardım insanları. neyse, ama bu kız tüm arkadaş ortamımızdaki kızlardan ve erkeklerden farklıydı. onu daha bi severdim benbundan 7 yıl önce onunla küsmemiş olsaydık, istiklalde gece yarıları kolkola kahkahalar atıyor olurduk eminim. sonrasında aynı arkadaş ortamında veya karşılaştığımız yerlerde hep kötü kötü baktı bana, neden küstüğünü bile anlamamışken her şey ortaya çıkıverdi. tam bir kızdı o, benden hoşlanan çocuktan hoşlanmıştı. o ha bu bloga ilk kez böyle bir şey yazdım. çok tuhaf. sonra onlar birlikte oldular yıllarca. sonra ayrıldılar falan 1 yıl önce sanırım. şimdi o kız beni eklemiş.

çok garip ya, içimde tuhaf bişey hissettim. kırık gibi.yok değil. nasıl desem. hani keşkeletti beni. garip lan amına koyim... kabul ettim arkadaşlık talebini ve "bu kimdi yeaaa 20 ortak arkadaş varmış" dedim. fotoğrafına bakınca da kaşlarımı kaldırarak gülümsedim, "aah" dedim.

tuhaf, hassaslaştırdı beni şu an için...

Ankara: Frigya dili ve Yunancada Ἄγκυρα ("Anküra" okunur), Gemi çapası demektir.


aşti,
7.cadde,
sevgi,
ilgi,
dostluk,
köfte ekmek,
sucuklu yumurta,
bol sigara,
3. cadde,
leman,
kanka tabağı,
tekila,
viski,
vodka,
kusmuk,
kahkaha,
özlem,
mordevrim,
anı,
hatıra,
gözyaşı,
kavga,
gülümseme,
tarot,
anne,
anneanne,
dede,
efes dark,
passage,
cafe classic,
seven,
iğrenç lokma,
abi çok kötüydü yeaaa,
beşevler,
bahçeli,
monitör üstü tozu,
yıllanmış soda,
tavanda ay manzarası,
ted mosby,
ah aha ahahha,
ankaray,
ikilik öğrenci,
ulus minibüsü,
paso,
"valla aben yabancıyım,bunu verdiler"
lahmacun,
olips,
tuzlu fıstık,
survivor,
ışın karaca,
uyku,
uykusuzluk,
duş,
tuvalet,
kuyruk,
türk kahvesi,
yastık kavgası,
kayıp alf,
patti smith,
çoluk çocuk,
"aaal"
nargile,
100 şekerli nescafe,
kapı koluna takılan kazak
djarum black,
itiraf,
şişe çevirmece,
i never,
striptiz,
olmeca'ya saxo,
küçüğüm,
seks,
kamasutra,
i phone4,
"selam biz sevgiliyiz",
guruldayan mideler,
cem adrian,
sarı gelin,
aygız,
bezelye,
bezelye :),
kereviz yaprağı,
çılgın kamil koç kornası,
sümük,
tıkık,
ağzımdan fırlayan lolipop,
nihat doğan,
pascal nouma,
ankara kedisi,
sokak kedisi,
azarlamacı taksici,
truncu volvo c30,
otogarda çay,
otogargara,
tekrar aşti
ve
neslihan,
elif,
şeyda,
ayça,
süleyman,
cansu,
burak...


tüm bunları topladığımızda içimde yemyeşil bir ışık topu. biraz kımıl kımıl, biraz gergin, büyüyüp patlar belki...
sen de ki heyecan, ben diyeyim ki huzur, o desin ki mutluluk...
işin sonuda o ışıklı top Ankara'nın ta kendisi...

Dikkat Arafta Şüpheli Bir Şair Var...


29 Nisan 2011'de iksv'de yaşanacak duygu çalkantısından ben sorumlu değilim...

Mabel Matiz, Mabel adını Kumral Ada Mavi Tuna adlı romandan alıyor. Matiz ise müziğini en iyi tanımladığına inanarak adına eklediği ve "çok sarhoş, düşkün kimse" anlamlarına gelen eski Yunanca kökenli argo bir kelime. 2008'den bugüne gitar-vokal ağırlıklı kaydettiği şarkılarını ve cover demolarını kişisel web sitesi üzerinden anonim olarak yayımlayan Mabel Matiz, 2009'da müziğine ilgi gösteren Engin Akıncı ile tanışarak ilk solo albümünün hazırlıklarına başladı, Alper Erinç ve Alper Gemici ile bir araya gelerek stüdyoya girdi. Matiz, kendi adını taşıyan ilk albümünün ilk konserinin heyecanını Salon takipçileriyle paylaşmaya hazırlanıyor

Kapı Açılış : 20.30

Biletler : Masa düzeni 25 TL Öğrenci 15 TL
aslında sen tüm o güçlü görüntünün ardında ne kadar da "çürük" ve "edilgensin" sevgilim...

yapan değil, yapılan...
arayan değil, aranan... (burada bulamamayı da ekliyorum haliyle)
isteyen değil, istenen... (bu nedenle asla seçemeyen, seçilmeyi bekleyen)
anlatan değil, anlatılan...
elde eden değil, elden ele dolaşan...


bir şeylerin olması için çaba sarfetmeyen, çabanın ne olduğunu bilmeden, boyun büken...
o kadar zayıfsın, o kadar edilgensin ki sevgilim, aslında istenen bile değilsin belki de. istemiyorum seni ben bile... kendinin bile değilken nasıl başkasının olabilirsin ki...
özgürlük naraları atma bana "kimseye ait değilim, özgürüm" diye. çünkü sana vurulan zincirlerin anahtarını atıverdin çoktan uçurumdan. acı çekersem, üzgün ve mutsuz olursam kimse bana bulaşmaz diye düşünüyorsun. haklısın. insanlar senin için "o öyle" diyor bana. "o öyle, o pasif, isteksiz"... bir taş gibi, bir kaya gibi görünüp dokunduğumda kum olan...

"peki" diyeceksin, "peki madem bu kadar iğrencim, neden yazıyorsun bunu bana?"
cevabım yok, hislerim var.
acını görüp, hoş olmayan bakışlarla bakıyorum sana, neden sence?
sen bile cevaplayamazsın bunu!?

ve sen, sen sevgilim...
sevmeyi bilmediğinden sevilemeyeceksin asla...

ne kadar denersen dene olmuyor değil mi sevgilim?
sevilmiyor bir başka ten.
o kadar benziyoruz ki, gülmeden edemiyorum.
o kadar huysuzsun ki şaşırmadan edemiyorum.

o kadar aynıyız ki, düşünmeden edemiyorum sevgilim. sana bunun olacağını söylemiştim. "bunlar bunlar olacak, sen böyle diyeceksin ben de böyle" dedim.
ben demiştim sevgilim. sanırım ilk kez senin hakkında yanılmadım.

o kadar üşüyorum ki tenimde diken diken oluyor adın.
o kadar üzülüyorum ki, kimse öpmüyor içini avuçlarımın.

gülümseyerek kapatıyorum gözlerimi şimdi.
ne olur gel rüyalarıma.



Viyana


Viyana ne yana düşer?
içim kıpırdadı...

D


söyler misin, bir sigara içebilir miyiz beraber?
sen ve ben, bir sigara içer miyiz?
sigara bir içer miyiz?

anlatacaklarım var sana, bir sigara molasında. ama içebilmemiz gerekiyor o sigarayı. sen ve ben, bir sigara içebilir miyiz beraber. ölmeye yaklaşarak ama yaşamanın tadını kutlayarak...
buz gibi havada bir kapı önünde içerken sigaranı, dersin ya "bitmedi gitti meret, dondum"... İşte öyle uzun sürmeli.
...ve sıkıntının ortasında, cihangir kahvede elma çayının yanında içtiğin gibi keyifli...

bir şey takılıyor aklıma, soracağım, soramıyorum. ama artık sormam gerek biliyorum; "bir sigara içebilir miyiz beraber?

belki de bir sigara içmeliyiz beraber,
şimdi değilse de, başka zaman içeriz bi' sigara belki...
ortada kalan her suç benim olsun, anlaştık.
yeter ki yok olun gidin artık hayatımdan...
ne kadar da önemli bi insanmışım ki herkes birbirine girdi ardımdan vay anasını wuhuuaaa!!!

lise günlerimi de özlemiştim, iyi oldu 2-3 gündür hatırlattığınız pek iyi oldu amaçsızgiller. sizin deyiminizle "masaya para bırakıp" gidiyorum ben artık...


aklıma takılan soru: "herkes bu kadar güneşli güzel geçirmemizi istiyorsa, neden bunlar yaşandı?"

ona da tamam...


“Bir kadın, eğer aptalın teki değilse, er ya da geç enkaz halinde bir insan müsveddesiyle karşılaşır ve onu kurtarmayı dener. Kadın bunu yapmayı bazen başarır. Bir kadın, eğer aptalın teki değilse, er ya da geç aklı başında sağlıklı bir adam bulur ve onu enkaza çevirir. Kadın bunu yapmayı her zaman başarır.” - Cesare Pavese’nin günlüğünden.

buradan çaldım
süleyman!!!

bana bu uykusuz şehri niye bıraktın???
...ve işin sonunda, hoş geldin Anabel.

Sis

iki şehri var gecenin, biri gözümde tütüyor; birinin dumanı üstünde. yağmur gibi çöken siste bana bu uykusuz şehri niye bıraktın? göze alamadığım bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin. gece değil istediğin, hayli karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak hevesindesin. gözlerinden anlıyorum, henüz bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimse. gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız, göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir. öyle acıyor ki gözlerim, kim bağışlayacak? sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim. biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz biri sis içinde kirpiklerine kadar açık. bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum konuşkan gözlerinde tek sözcük bile. gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde kimsenin kimseye gözleri değmiyorsa şiir niye?
~asılı kaldım bir ipin ucunda...~
çizgiler çizik çizik, hem içimde hem dışımda.
anne, bileklerimi sen mi diktin.
sevgilim, bileklerimi sen mi kestin?

eski sevgili deyip geçmemekte, eski dost deyip geçmemekte üstüme yoktur. bir insanı bir kere sevdiysen, bir gece yıldızların altında susuşmuşsan ya da konuşmuşsan, bir sabah uyandığında yanında onu görmüşsen, hasta diye ilaç aldıysan ya da meraklandıysan, uzun süre görmediğinde kokusu burnuna geliyorsa, "bu şarkı o lan" diyorsan... bunların tümünü ve fazlasını 1 kişide toplayabiliyorsan sevmişsindir lan sen o insanı, en azından ben sevmişimdir. sonra nefrete dönüşemez o sevgi. ister sevgili, ister arkadaş, ister dost olsun adının çok da önemi yok gibi geliyor bana. bundandır herkesin resmi asılıdır duvarımda. bakıp gülümserim, bazen özlerim. özlediğim onların o bildiğim kokusu, bana gülümsemeleri, sırtımı sıvazlamalarıdır. şimdiki onlar değildir ya hani. o yüzdendir masamı süsler eski sevgililerimin ismini verdiğim çiçekler. her sabah birini daha çok severim. hayatımın her bölümünde birini daha çok sevdiğim gibi.

gelelim bugüne. bugün zor uyandım. aylardır uyandırma melodim olan earl grave'i değiştirmeye karar verdim. çorba içip çıktım evden. hava kapalıydı ama sıkılmadı içim... güzel günler gelecek biliyorum. giden herkesin bıraktığı güzellikler kalacak kucağımda.


bazen bana bir kez daha sarılman için üzülmeni dilediğim, yeminler ettiğim olmuyor değil. ama ayağımı kaldırıyorum hep, inan bana sevgilim...


ve buraya ne yazarsam olduğundan yazıyorum a dostlar; bugün sevgilim bana sürpriz olsun diye yemek yaptı.


kadın gibi, kısrak gibi...

bir kadın var orda hala soylu hala sır...
var ya kardeş mardeş dost falan da yalan bir noktada. varsa yoksa para amına koyim, en çok da bu ağrıma gidiyor lan...

senden sonra

senden sonra

bisiklete bindim

film kiraladım

çiğdem çitledim

şarkı söyledim

az konuştum

annemi dinledim

yeniden başladım

telefonlar çaldı

kimseyi iplemedim

kabuk kırdım

kilit açtım

duvar ördüm

dağa kaçtım

şeker ezdim

tuz ufaladım

küfürler ettim

taklalar attım

rüzgara tükürdüm

yatağıma işedim

kalbimi yırttım

dengimi buldum

derdimi siktim

yollara çıktım

sonları yaktım

diplere daldım

kipleri sildim

kirlere bastım

kancık oldum

erkek oldum

vuruldum

vuruldum

vuruldum...

mm

son radde!

her şeyi yalan, yanlış, yasak ve gizli yaşamaktan bıktım.

dün gece seni çok özledim. kimseye söylemedim. içim acıdı seni düşündükçe ve gülümseyerek uyudum.

öncesinde bir arkadaşımlar seni konuştuk. zaman tarlığından mütevellit çok ayrıntılı anlatmadımsa da en eğlenceli yanlarını anlatabildim sevgilim. pek eğlenceli biri olmadığından dolayı fazla konuşamadım zaten. ama bana deli dolu anılarını anlattı bir adam. onu üçüncü görüşümdü sanırım. bir de yolda karşılaşmıştık elde var dört. koynuna uzanıp boynunda uyuduğum insanları düşündüm. ne kadar da uzaktılar bana o anda.

dün gece seni çok özledim. kimseye söylemedim. biraz düşündüm seni ve yapabilecek bir şeyim olmadığından gülümsedim. sonra uyumuşum.

öncesinde otobüste sızdığım için durağımı kaçırdım. koşarak eve gitmek de vardı ama hava soğuk olduğundan taksi aradı gözlerim. sonra bindim taksiye. eve geldim. keyifliydim.

sonra seni çok özledim. boşverdim. sonra uyumuşum...