yalnızlık yemini

çamaşırlarımızın aynı ipe asılıp, aynı sepette ütüsüz tişörtlerimizin olacağı, ayakkabılarımızın dolapta üstüste duracağı günler yakın sevgilim. en az, "10 dakikaya evdeyim, istediğin bir şey var mı vee bir kahve yapsan nasıl mutlu olurum" demek için beni arayacağın günler kadar yakın...


benim yeminim yalnızlık yemini sevgilim, sen gelene kadar bozulmayacak...

ben hep koştum!



ben normalde bugün iş çıkışı yarı baygın bir şekilde eve gelip, bir duş alıp, feysbukuma, lastefemime ve tivitırıma bakıp yatacaktım. ama ne yaptım?
geldim, marketlerde kedi kumu kabı aradım, whiskas olmayan mama aradım, kedi kumu buldum, koşa koşa eve geldim. anahtarla açtığım kapıdan beni vanilyalı kızım shela karşıladı. gördüğüne sevindiğini gösterircesine bacaklarıma süründü, mırmırmır dedi. koştum odama balıklarım gabriel ve raphael'e mamalarını verdim. koştum içeri shela'ya tavuklu mamasını verdim. o hapur hupur mamasını yerken koştum kendime biraz süt koydum. sütü de ısınsın diye dolaptan çıkartıp tezgaha bıraktım. sonra koştum shela'nın yeni kum kabına yeni kumunu doldurdum. o sırada o da mamasını bitirdi hemen çiş yaptı. sonra o yalanırken koştum gabriel'in ve raphael'in suyunu değiştirdim. fanusu abimin odasına koydum, çünkü shela onları farketti :) sonra minik ve sivri dişli kedi tarağını alıp shela'yı taradım. gözlerini kısıp mırıldanmasına paha biçilemez.
ardından mutfağı topladım kahve yaptım ve şimdi oturdum inanılmaz bir sevgi yoğunluğu ve huzurla bunları yazıyorum. içimde verilmeyi bekleyen ne çok sevgi ve şefkat varmış, ben bile şaştım...


ve tüm bunları ben ben olduğum için yaşıyor olsam da, adı geçen tüm minik kalplerimi hayatıma sokan gündüzyüzlükız'a ne kadar teşekkür etsem az. hayatıma giren bir minik kalp olarak ona da teşekkürlerimi iletmeden geçemezdim...


çok çok teşekkürler :)
"kadınsın lan sen" dedi gülümseyerek; yan yan gülümseyerek. sonra da, "çok güzelsin" dedi. pürüzsüz cildim değildi bahsettiği. 
O, benim içimi görmüştü...

beni çağırdığını duyarak uyanmak...
daha güzeli beni senin uyandırman olabilirdi, sevgilim, benim...
en az benim kadar sessizdi. Benden de sessizdi. Kendi sessizliğimi bir kenara koyup, onun bana dokunan sessizliğini kırmaya çalışırdım*


beni içine al artık, seni mutsuz kılan duyguyu kırmak istiyorum...**


her şey bir kenara, bana sorarsanış aşk, kül hece şarkısını dinlemenin yanı sıra, biraz da maşuk kişinin iyiliği için dua edebilmek, onun iyi olmasını istemek ve bunu -tam anlamıyla olmasa da- amaç edinebilmektir.
eğer aşıksanız, pişmanlığa yer yok hayatınızda.


bir de herkesin aşk anlayışının aynı olmadığını hatırlamak gerek arada. sevginin en yoğun hali değildir aşk..
değildir işte..
çok daha güzel ve çok daha anlamlı bir şeydir aşk..


* ve ** : birhan keskin

VISA Vol.japon balığı


cevizlibağ'dan taksime gelmek 2.75tl
cihangir'de kebap 9tl.
kahvede orta şekerli türk kahvesi 5tl.
hiç tanımadan çok tanıdığın bir kadının senin için bir şey yapmasına 
paha biçilemez...


teşekkürler: gündüz yüzlü kız

kadın silahtır...

"koca bir kumarhanedeyiz. takriben las vegas’ın en fakir bölgelerinden biri, ellerde viskiler, sigara dumanından göz gözü görmüyor. orta kulvardan bir kadın, elinde yelpazesi, gözünde kemik gözlükleri, kırmızı rujlu, nerdeyse benden uzun… girdi mekâna.

yan masama oturdu, üç erkeğin yanına. kadını gördüğüm anda onu izlemekten kaybetmeye başlamıştım, gözüm başka bir şey görmüyordu. kadının masasından bir ses yükseldi:

-seni fahişe, hile mi yapıyorsun?
kadın çantasından silahını çıkarıp adama tuttu ve:

-fahişeler hile yapmaz, annenden yanlış öğrenmişsin, dedi. masaya ruj izini bıraktı ve adama silahını tutarak mekandan çıktı, tonla para kazanmıştı. paranın bir kısmını alıp, geriye kalanını silahı tuttuğu adamın yüzüne fırlattı. adam korkudan altına işeyecekti nerdeyse.

arkasından koştum hızlıca:

-hanımefendi, bakar mısınız?
-ne var?
-rujunuzu kendiniz mi sürdünüz, yoksa başka bir erkek mi?
-sana ne, neden soruyorsun?
-o adamı öldürebilirim de ondan.
 (kadın gülümsedi)
-ben sürdüm, erkekler kadınlarının rujunu sürmez, yalnızca öper.
-o zaman, sizi öpebilir miyim?
-silahım var, git başımdan.
arabasına binerek mekandan uzaklaştı kadın hızlıca. arabaya binmeden bir kart bıraktı yere, koştum kartı aldım ve kartta şu yazıyordu: 
”BİR KADINI ASLA ÖPMEK İSTEME, O ZATEN ÖPMEK İSTEDİĞİ ZAMAN ÖPECEKTİR. AYRICA; KADINLAR ZATEN SİLAHTIRLAR, SİLAHI OLAN BİR KADINLA UĞRAŞMAK İKİ KEZ ÖLÜM TEHLİKESİ DEMEKTİR.”

işte o günden beri yediğim kurşunun yarası geçmedi, ikinci silahıyla gelip beni vurmasını bekliyorum."*

*Alıntıdır.

yalnızlık



o günleri hatırlamak yüreğime bir taş gibi oturdu şimdi.
sevgi neydi, aşk neydi, özlemek neydi?
bu kadar birbirimizin içine işlemişken, nasıl bu kelimelerden farklı şeyler anlayabiliyorduk. belki aynı şeyi anlıyorduk da, bir şeyler vardı aynı olmayan. aynı olması gerekirken aynı olamayan.
yormaktan anlıyorduk bir tek. birbirimizi öyle güzel yoruyorduk ki, birbirimizin gözlerine bakıp içten içten gülümseyip, midesini deşiyorduk birbirimizin alttan alttan.
şimdi seni özlüyorum. her konuşmamızda biraz daha özlüyorum hatta. her seferinde sana akmak, her gidişinde ve susuşunda tekrar toparlanmak...
bir ihtimalim oldu senden sonra, o da olmadı hatta. olmuş muydu daha önce. 
ihtimal?
muhtemel?


ağladım demin. sırt üstü yatmışken, gözyaşlarım kulaklarıma doğru akarken...
sonra burnumu çektim. burun çekmek ağlamanın kod adıdır.
ağladım ben. bunca zaman sonra, yine senin yüzünden...
hem de sen bir şey yapmazken...
bende bir izin bile yokken ...


tüm yalnızlığımın sebebi olmandan başka...




fonda: motoboy - early grave / pain of salvation - undertow / songs:ohia - lioness


Neydi, nasıl oldu, Ramazan ne ara geldi hiç anlayamadım bu sene. 2010/2011 birbirini kovalarcasına geçti. belki de sahiden yaşlanıyorumdur. Eskiden ramazan öncesinde abimle alışverişe gider bir sürü şey alırdık. Hem sahur hem iftar için. Annem oruç tutmaz, abimle ben ise hiç kaçırmazdık. Bu sene çok sıcak olduğundan mütevellit ben "eziyetle ibadeti ayırmak gerek" diyerek tutmadım oruç. Allah affetsin. Abim azimle tutuyor. Sahura kalkamadığında da tutuyor evet abim mal


Ramazanın o en sevdiğim anlarını yaşayamadım henüz. Ne bir iftara gidebildim, ne bir kalabalığa girebildim, ne sahurda mahmur mahmur gözlerimi ovuşturabildim. Hafta sonu tutarım, evde zaman geçer diyordum, yorgunluktan yattığım yeri bilmez halde uyumuşum...


Bu ramazan eski ramazanlar gibi değil. Babamla iftara falan giderdik biz. Babam aramayalı kaç hafta oldu? Doğum günümde bile aramadı. Abim desen geliyor iki parça yemek hazırlıyorum ona erken gelebilmişsem, sonra soda içip yatıyor. Annem genelde yazlıkta oluyor. Ben de masayı toplayıp ya bir kitapla yatağıma uzanıyorum, ya bilgisayarın başına geçiyorum. Anlayacağınız bu sene ramazanın hiç tadı yok. Bu sene başka şeyler peşindeyim.


İlk 2-3 günde ramazanda olduğumuzu hissettiren tek bir şey oldu, "ramazan davulcusu". Geçen sene Ramazan'da Ankara'daydım bir hafta sonu ve yine sabaha kadar oturmuş konuşuyorduk kelepir kadınla. "ramazan davulcularından nefret ediyorum" diyerek kafasını yastıklarla kapatmıştı. Ben de gülümsemiştim kaşlarımı kaldırarak. İlk 2-3 gün ramazan davulcusunu duyup, uyku sersemi o günlere dönüp gülümseyerek ayıldım, dualar ettim. "Allah'ım şu mübarek Ramazan gününde..." diye başlayan, Ramazan'da olduğumu hissettiren cümleler kurdum.


Ne kadar umursamaz görünsem de, ne kadar sevimli anılarla ansam da ramazanı bu yıl, hiç tadı yok yine de. hiç keyfi yok Ramazan'ın. Belki de bir akşam bir ya da bir kaç sevdiceğimle bir Sultan Ahmet, bir Feshane (hala varsa) gezisi yapar, merdivenlerde açarım iftarımı da o zaman bilirim ki Ramazan'dayız. 
O zaman bilirim ki Ramazan sevgi dostluk ayı.
O zaman bilirim ki nefse hakim olmak zamanı.
O zaman bilirim ki hoşgörü diye bir şey var.
O zaman bilirim ki gökyüzü başka...


Evet Ramazan'da -en azından İstanbul'da- gökyüzü bir başkadır benim için. içimi kıpırdatır, pembelik, kızıllık verir içime... bu Ramazan diğer Ramazanlar gibi olmadı hiç. Hiç içime sinmedi ilk haftasında. hiç kalbimi attırmadı bir kaç sabah ezanı ve abimin ilk iftarı haricinde. Belki toparlar bu haftadan sonra ya da hissizlik, isteksizlik bendedir, ben toparlarım, kim bilir...


Hayırlı Ramazanlar...


ps: bu yazıyı yazdıktan sonra eski Ramazan yazılarıma bir bakayım dedim. aslında bu sene de değişen bir şey yokmuş, şöyle demişim geçen sene "Bu ramazan en çok yapmak istediğim şey başkalarıyla başka evlerde iftar sofralarına oturmak. evet arzum budur." Anlaşılan o ki ben Ramazanın tadını, başkalarıyla yaşadığımda alıyorum. Çok hoşuma gitti bu :)

Yola Çıkmalı (hemen)

söylesem anlar mısınız ben çıkamadım içinden...
izlenip fişlenmeler maksat kolaylık,
arada ağlar mısınız siz de yerli yersiz,
gizlenip saklanmalar el mecburiyetten...

ah kelimeler dünyası züğürdün rüyası,
içinizden hanginiz cesursa öne çıksın hemen.
ama bence kaçın düello bu, kaçın manasız;
yarıştırılıp, yarıştırılıp, yatıştırılırsın.

yola çıkmalı
yola çıkmalı
yola çıkmalı
hemen!

ne isem ne kadar isem kabullendim gitti.
hani yetebilseydim değiştirirdim vitrini.
azıcıkmışım anladım görüp hissettikçe,
suyun ağacın toprağın bilgeliğini...*

bugün de newton olamadım anne. bugün de çok para kazanamadım. bugün de kimse seni tebrik etmedi benim yüzümden ve bugün de babam aramadı anne. bugün de sadece kitap okuyup bir şeyler yazdım. sadece kendim için yazdım o yazıları anne. buralardan gitmek için yazdım. nereye ya da kime gideceğimi bilmesem de aslında biraz biliyorum gitmem lazım anne. herkesin istediği çocuk olamadım, bunu bir ben bilirim anne. çünkü uzaktan bakınca ben o "herkesin beğenip övdüğü" çocuğum hala.
söğüdün dalları henüz eğilmemişken anneciğim, abimi kimse üzmeden, azıcık sürtecek olmayı çok da dramatikleştirmeden gitmek gerek, yola çıkmak gerek bazı bazı. bir alışılmışlık var işte. yalnız olmaya, kendimi bir türlü tam olarak anlatamamaya, tam anlattım derken karşıdakinin kafasının başka yerlerde olmasına...
artık dayanamıyorum. nilgün marmara olamadım ben anne, olamayacağım da, hiç o kadar cesur olamayacağım. çok fazla arka bahçe görmüşsem de tümünü göremedim anne. 
senin de dediğin gibi kırılgan ve hassasım, ama orospu diyorlar anne, güçlüsün diyorlar. gülüp geçiyorum. eve gelip ojelerimi çıkartırken ağlıyorum. 
tutunamayan bir kadını tutmaya çalışmakla geçti ömrüm şimdi ben tutunamıyorum. anlatsam anlar mısın anne?
bazen dayanamıyorum... bunca yüke dayanamıyorum. "insanlar neler yaşıyor" demesinler bana, ben bu kadarını taşıyamıyorum.

ama iyiyim. ben çok iyiyim. uyuyabiliyorum da. uykumdan uyandığımdaysa gülümsüyorum doğmamış ya da doğmakta olan güneşe. 

yola çıkmalı anne. gitmeli tozunun bile bilinmediği şehirlere, gidilmeli bilinmeyen tenlere ve geri gelinmeli.
geri dönmek farzdır benim gibilere... hele bir gitmek olsun bir yerden bir yere. hele sırtına çantayı takmaz olsun.

belim ağrıyor anne, camları yarın sileceğim...

*sezen aksu
fonda: nazan öncel - bu havada gidilmez / gidelim buralardan

gülümseten...

geceyi uyutan gündüz yüzlü kız...
bir gece uyandıkça yanımda görmek için seni, bin kere uyudum...
sabah yola çıkmalı, durup eşyayı dinlemekten iyidir yola çıkmak.*


*ece aksoy
bana turuncu balık alır mısınız?
sensizliğe lanet edip, yokluğun ve olmazlığın yüzünden sana küfürler yağdırıp, beni üzmelerine ağlarken gecenin bir yarısı...
...kapı çaldı.
sen geldin.