ay lav yıldız teknik üniversitesi!

bu aralar her şey garip ve hızlı bir şekilde ilerliyor. beklenmedik, şaşırtıcı ve güzel de aslında... günlerim uzadı, en güzeli bu. odam süper evet, hıhım :) yaheyya...


canımı sıkan tek bir şey var... canımı sıkan da değil aslında. nasıl anlatsam bilemiyorum. hayatınızda hiç, birini son kez görecekmişsiniz gibi hissettiğiniz oldu mu? ama bu sonluk ölüm gibi bir şey değil, bu sonluk vazgeçmek gibi, vezgeçilmek gibi... tuhaf bir duygu yüklendi bir süredir omzuma. bak yazamıyorum, anlatamıyorum da. "son" kelimesinin ironik olarak bir başlangıç olmasının altında yatan bir durum gibi. zirvede bırakmak gibi de olabilir. ofisten ayrılırken iki arkadaşımın "bu gece soooooğğğnn" demesi gibi de olabilir. hani son olmayan bir sonluk bu. 
yok anlatamadım. yıllar sonra bu yazıyı okuyup haklı mı çıkmış olacağım acaba...


her neyse, ne diyorduk. dün akşam yarım ekmekle menemen yiyerek kendimi aştım. ama azimliyim ağalar. hep sağlık, saf sağlık. o yüzden öğlen arasında sigara bulsam iyi olacak...


bu da şüpheli bir şey işte...

Visa Vol. Dacar


sanayi mahallesi - taksim metrosu 1.65 TL,
cem adrian konseri - 34,5 TL,
dürüm kola çay 10 TL,
Dacar'la konserde hüzünlenmenin tadına paha biçilemez...

aşk ki ay değil
güneş tutulmasıdır diyordum
dudak büküyordun bana
oysa ilkokul bahçesindeki isli camların ardından
gülüyorlardı sana...*



*sunay akın

...


yarım kaldı, sende kalsın yarım
tadın kaldı ben de kalsın tadın
bir daha dokunursan, bir kez daha bana dokunursan
karışırız karışır dünle yarın
bizi üzen neyse burda bitsin...
bugün ilk defa bir sevgilim olmadığı için üzüldüm. çok güzel bir haber almıştım ve çok üzüldüm lan... çok garip bir duyguydu. biri sevgilim değil diye üzülmedim. sevgilim yok diye üzüldüm. halbuki hep "abi olsa dert olmasa dert" diye geçiştirdiğim bir durumdur bu.
ve kimseyi koyamadım o noktaya. kimseye o hevesle veremedim bu haberi.
çok garip lan. ilk kez böyle bi eksiklik hissettim. sanırım "aamaaan yalnız geldim yalnız gideceğim, sikerler" diye atıp tuttuğum, estiğim gürlediğim günler geride kaldı.


sadece beni gerçekten seven herhangi biri tarafından takdir edilmek istemiştim oysa ki.
bu kadar...
"arkadaşları birbirine bağlayan birçok şey var...
utanç verici bir olay üzerine beraber gülmek, ihtiyaç anında birbirini rahatlatmak, affetmek için kalbimizde o gücü bulmak. Ama arkadaşları birbirine en çok bağlayan, her şeyi değiştiren bir sırdır"


arkadaşlar...
neye arkadaş dediğimize de bağlı ama geçen akşam arkadaşlarımla konuşurken neler neler konuştuğumuzu düşündüm de şimdi. o ha abi neler neler konuştuk. nelere o ha  ha dedik. ne sırlarımızı söyledik bilmem kaçıncı kez. 
şimdiye kadar çok kez kazık yemiş ve belki de atmış biri olarak(yo yo bilu sen kazık atmış olamazsın) orada bulunan kişileri düşündüm şimdi. ne kadar da güzeldiler. kahkahalar atarken de, tartışırken de... şimdi yukarıdaki yazıyı okuyunca aklıma geldi. iyi ki varlar lan...
canlarım benim..

bir kıpırdarsak yolun sonuna kadar gidebilirmişiz gibi...
bir kıpırdarsak yüzümüze güldüğümüz gibi ardımızdan da gülebilirmişiz gibi...
bir kıpırdarsak içmize hızla yürürmüşüz gibi...
bir kıpırdarsak birbirimizi daha çok sevebiliriz gibi...


...geliyor sana.
aslında bana da. 


"ama üstümde beyaz gömlek var, dürtme içimdeki narı..."*




*birhan keskin

cemal süreya kimdir bilmeseydim, çok daha mutlu olabilirdim...

aynen öyle. 
eğer cemal süreya okumamış olsaydım, şiirlerini, yazılarını hayatıma katmamış olsaydım daha çabuk sevebilir, daha çabuk sevilebilirdim her seferinde. ama okuduk işte erkenden bildik adamı. o aziz adamı. bir insanı böyle güzel sevebilmekti aşk, çok sevebilmek değil ki. onun şiirlerini okudum sevdiğim kadınlara bugün, onun şiirlerinde andım ilk aşkımı, onun dizelerinde hırpaladım yıllar öncesinin esmerliğini ve onun şiirleriydi yüzüme sille tokat girişen. bana cemal süreya'nın bir şiirini söylemeyen adamları sevemedim hiç, cemal süreya'nın kitabından bir sayfanın altını çizmeyenleri sevemedim. işin en kötüsü ben hiç, cemal süreya'nın sevdiği gibi sevilmedim.


"aklıma kadeh tutuşun geliyor, Çiçek pasajı'nda akşam üstleri" demedi sevgililerim bana, çiçek pasajına götürmediler bile. Ayışığında oturduğumuzda bileğimden öpmediler beni. kapı aralığında soluğumdan öpmediler beni. kimse mutsuzluğa varolmadı benimle, olmasını istemedim de. "sesinde ne var biliyor musun, eski öpüşler var" demediler bana, dedirtmedim belki. geçmişe bakmadan, kimseye ihanet etmeden yaşatamadım kendimi kimsenin içinde.


şimdi aşk diye düşündüğüm şeylerde yine bir dizesi gelir zihnime Cemal Süreya'nın. Şöyle der;
"Yürüyor muyduk,
Yoksa bir doğa parçasının 
Altını mı çizdiriyorlardı bize?"


ne yapıyorduk bilemedim ey sevgililerim, aşık olmuyor, aşklaşıyorduk belli ki...


Çünkü bilirsiniz, içim akar benim bir mısraya, kanım akar hatta. sürekli anlam yüklerim kelimelere, taşıyamayacaklarını bilsem de.
yine de ötesine geçemediklerim vardır. Şöyle derler;


Kuşlar toplanmış göçüyorlar,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...
...
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka,

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...
...
Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek,
Keşke yalnız bunun için sevseyadim seni...
...
Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kıtada,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...
...
İkinci bir parıltı var senin bakışlarında,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...
...
Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...


Şu sözler söylendikten sonra, bunun üstüne laf söyleyemeyen kimse inandıramaz beni aşka. 
Şimdi sen ey sevgili!
"Bana bir laf et ki binlerce,onbinlerce görüntü anlatamasın!"

Şimdi ey aşk, "önce öp, sonra doğur beni"

bir sabah hayatımdaki en tatlı kadınlarla Cemal Süreya okunduktan sonra tüm büyüsüyle yazıldı.
19052011 
aynı yazarın, aynı kitabının, aynı noktası burkmuşsa içimizi aynı gecede, işte ben buna tesadüf diyemem. ben buna aşk da demem sevgilim korkma, ben buna küçük bir büyü derim. uzaklaşan ellerimizi arada bir birbirine değdiren bir büyü. değdiren ama tutmasına izin vermeyen bir büyü. şimdi gülümsedim sevgilim, ama içimden. yüzüm gülmedi ve sen yanımda olsaydın anlardın hep anladığın gibi "noldu" derdin, "bir şey mi diyeceksin?". Sonrası yok sevgilim.
Sonrası kalır...
Sonraya hep bir karanfil kalır...


biz ki bir konuşuruz, geriye on şey kalır.

uçuyor kavallar!

bu tip yazılar yazarken aslında kendimi garip hissediyorum "eleştirmen değilsin ki sen" diyorum. ama müşteriyim lan ben diyerek kendimi haklı çıkartıyorum. neyse, uzun lafın kısası, dün çok sevgili bir dostumla seni görmem imkansız konserine gittik. saat 22:45 civarı soluğu Nublu'da almıştık ki ekip üyelerini sokakta rakı içerken görünce gülümsedik. Biraz konuştuktan sonra içeri girdik.


Seni görmem imkansız iki güzel kadından oluşuyor ve tam olarak yaptıkları müziğin türü nedir bilemiyorum. inanın bilemiyorum ama çok seviyorum. deneysel müzik diye bir şey varsa eğer, bu onları anlatabilir. Sahnede bir masa, önlerinde minik klavyeler ve bilmediğim bir teknik ekipman daha, bir bardak da rakı!
Allah'ım, bu ne keyif. Zaten çok sevdiğim şarkılarını dinlemeten yeterince zevk almışken, bir de o ekipmanları sayesinde müzik alt yapısı daha da bir ortaya çıktı. Daha çok izlenmeli, daha çok takip edilmeliler. Bu iki güzel kadın Gaye Su Akyol ve Tuğçe Şenoğul. Gaye Seni Görmem İmkansız dışında Toz ve Toz'da da yer alıyor. Daha önce de Mai'de yer almış. Tuğçe ise hem Kahinar'da hem de Seni Görmem İmkansız'da. Gaye resim çiziyor, Tuğçe blog yazıyor vs. Daha araştırsam neler çıkar. Yani her yerde bu kızlar... 

Konser sırasında ikisi de pek neşeliydiler ve dinleyenler de pek keyifliydi. İtiş kakış olmadan kimisi yerde kimisi ayakta şarkılara eşlik eden de vardı, sohbet eden de. Ancak arkamızda bir çift ayarsız bizi sinir etmedi değil. Çok mutlusun adlı şarkılarını da yanımda boylu boyunca duran Mabel Matiz'e armağan etmeleri de jest oldu.

bu grubun henüz bir albümü yok. Olsa ne iyi olur mu? bilemem. ama şarkılarıyla bir yerlere dokundukları kesin. bir kaç yeri sallayıp bir kaç taşı yerinden oynattıkları kesin. bulun onları, dinleyin, izleyin, sevin...


Mehmet güreli'nin "kimse bilmez"ini bir de onlardan dinleyin,
en gizli ve çürük oda'da bayılın,
saygım var, kum enfes kokar'da kendinizi kaybedin,
çok mutlusun'u damardan alın.
dahasında da bana teşekkür edeceksiniz zaten...


ha bir de kafalarındaki şeyler kaval. adını bilmediğim böyle de bir şarkıları var, uçuyor kavallar!

Mabel Matiz - Arafta



ben bu adamla bambaşka bir şarkıda tanışıp, bambaşka şaraplarda bambaşka sokaklarda, bambaşka barlarda yaşadım. En sevdiğim şarkısı kliplenmişken, sadece göğsüm kabardı ilk izlediğimde. dedim ki "o ha". bunu diyebildim tüm hüznümle. sanki o şarkılarını tümünü benimle yapmış, o şarkılarda çok büyük emeğim varmış gibi gururlandım. elindeki gitarı ben almışım, üstündeki gömleği ben dikmişim gibi gülümsedim sahnedeyken. şimdiyse bu klibe bakıp, bir bebeğin dünyaya gelişine şahit olur gibi, bir çiçeğin bahara açışını izler gibi heyecanlanıyorum.
mabedimde kutlusun mabel,
kutlu kal.
(3 yıllık blogumdaki tek video)

masal


seninle güzel bir masala imza atabilirdik sevgilim. 
sen ve ben "biz" olabilirdik.
olamadık. 
sen olamadın...

değil bir masala inanmak,
bir masal yazabilirdik sevgilim.
ama sen yoktun.

şimdi ben gülen çocuklara kendi masallarımı anlatıyorum.
evet gülüyorlar, ama geçiyorlar.
sen olsaydın eğer,
bizim masalımızı yaşamak isteyebilirlerdi.
sen, olamadın!
SANA GİDEN YOLLAR KAPALI

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni.
Ne kadar yakınmdan ve aradan uçtum
İnsanlar evler, aramızda duvarlar gibi.
Uyandım uyandım hep seni düşündüm.
Yalnız seni, yalnız sesnin gözlerini.
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli.
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum oradan oraya,
yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki.
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5:45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki.
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi.
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki.
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki.
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi;
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu,
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri...


Cemal Süreya

kaç söz?

böyle yaz, böyle yazı mı olur?
pus oturmuş ağırlığıyla denize
göz gözü görmez bir mavi.
sus pus bugün buraları, anonslar ince
diyorlar ki;
böyle yaz, böyle yazı mı olur?

tek heceye mecalsiz sırılsıklam, kıpırtısız yokmuşum gibi.
gözlerim açık, telefonda elim, seni özledim.

ne çabul almışlar kederlerini, ne çabuk almışlar hüzünlerini..
daha mı fazlaydı ağrısı kalbinin doludizgin benden önceki?
kaç söz kurtarır, nefessiz kaç kulaç çıkarır beni sana?
kaç söz?


aşk gibi bir şey...

BANUÇ
ÖZZY
DUKİTO
DACAR
KRALİÇE
ve günün konuğu 
MABEL MATİZ...
hepinizi canım kadar seviyorum.
iyi ki varsınız amına koyim lan!