siz hepiniz ben tek!

aylar sonra birhan keskin'in kitabını alıyorum elime... defalarca hatmettiğim, acımı çok iyi anladığı ve benden önce dile getirdiği için nefret ettiğim zamanlar ve ben gibi acı çekenler, üzülenler yok edilenler varmış dedirttiği zamanlar için aşık olduğum kitabını: "kim bağışlayacak beni"...

şöyle diyor açtığım sayfa;

"Göğsümde karıncalanan eski düş şimdinin korkusu muymuş?
Bir makas gibi duruyor içimde açık unutulmuş"

ah birhan diyorum. ah birhan...

neden hep aynı döngü?
yaşarken ölümcül olan o acı, şimdi üstünden dalga geçmeyi hak etmiş miydi hiç?
neyi çok seviyorduk, neye çok diyorduk.
önceliklerimiz ne zaman değişti ve ne zaman insan olduk?
vefa neydi, dostluk ya da?

yanında olmak neydi, karşında ya da?

şimdi diyemiyorum kimselere, utanıyorum zaman zaman.
utanmak değil de belki de yedirememektir.
hani hep alıngan olurdum ya ben...

siz hepiniz ben tek derken oyun oynamayı teklif etmiştim oysaki savaşmayı değil ki...
inançlarım değişebilir ama kızgınlığım baki sevgili Tanrı'm.

küçük prens saatim var benim. bir de minik biblom.
hala monami pastel boyam olduğu için içimdeki saflığı taşıyorum.

tarhana çorbası içebilseydim eğer, bu yazıyı hiç yazmazdım...

ankara

sevgilim...

bu sefer ülkenin başkentinde, belki de manevi anlamda dünyanın en güzel başkentindeydik seninle.
ve bu sefer epey özgürce...

bizim başkentimizde.
nice güzel günlere...

fıtı fıtı fıııt

dünyaya döndüm epeydir. belki bundandır yazmamam. yazamamam. geçmişte özlemini duyduğum hemen her şeyi elde ettiğimden, içime sindirdiğimden. mutluyum lan işte kısacası. aşkitos doritos panços diyorum sevgilime, o gülüyor.

o gülünce bulutlar aralanıyor. soğuk bir kış gününü yaza çeviriyor. o gülünce sanki bir yerde bir kaç kedi doğuyor ya da bir çocuk gülüyor katılarak. o şaşırınca ağaçlar hışırdıyor ve o bakınca bana, çenesinin altındaki minik gamzesini göstere göstere bana bakınca içimdeki kasabaya bir meltem ulaşıyor, ürpertirken dinlendiriyor...

koskocaman bir sokak köpeğinin "oğluuum" sözüyle sırt üstü yuvarlanmasını bilirsiniz, o köpek benim. alenen bir sokak köpeğiyim. itik, yitik. o bana sesleniyor, "gel" diyor. bahçesine alıyor beni. kimselerin girmediği evine giriyorum, yatağına karışıyorum onun. dolaplarına eşyalarımı, mutfağına çeşnilerimi dolduruyorum.

bir öğle vakti, sigara ile bira uzatıyorum ona ve yanına oturuyorum. diyorum ki "bize". cam cama sürtüyoruz şişelerimizi. cam cama değil cancana halbuki yıllardır, görmezden geliyoruz.

sonra jason mraz çıkıyor, ben dans ediyorum. o gidip ekmek alıyor.
sonra bana soruyorlar "neden yazmıyorsun" diye. nazar değer, korkuyorum...