hani geçen gün size acısına sarılan kızdan bahsetmiştim ya. bugün tüm günümü onunla geçirdim. parça parça olmuş bir kalbi, bulanık görmesine sebebiyet veren birikmiş gözyaşları ve titreyen çenesi de eşlik etti bize. ona dünden beri ediyormuş. "özüne dönersen" dedi, "onlar 2 aydır benimle". çok da üstelemedim. "anlat ne oldu sana, parıldayan gözlerin neden buğulanmış" dedim. hayatta en kötü şeyin, umut verenin umudunu çalması olduğuna dair konuştuk durduk. haketmediğine inandığı şeyler yaşıyordu, anlam veremiyordu, doğru düzgün düşünemiyordu bile. sağlığı yerinde değildi, sadece sigarayı bbıraktığı için seviniyordu. yine güneş gibiydi de, daha bi kış güneşiydi sanki. arada gülümsediğinde açıyordu güneş, sonra bulutlara bırakıyordu benim yüzümü de. oturdum öylece. bir sürü komik şey söyledim, gülümsediği de oldu, beni keklediği de. sağ elinin içi ile burnunu çekerek silip bana laf sokuyordu arada. ama şey gibiydi o an ki gülümsemesi; nasıl desem. dudakta çıkmış bir uçuk gibi. zaten uçuk acıyordu, ama gülümsedikçe daha da acıyordu. gülümsemesi yasaklanmışçasına. onu böyle görmeye daha ne kadar dayanabilirdim acaba. sustum ben. anlatsın istedim. 2 kelimeyi bir araya getiremedi bir türlü, neler olduğunu hiç anlamadım. hem kendine acıyordu, hem kendinden nefret ediyordu, hem sinirliydi, hem aşkından nefes alamıyordu. böyle insanlardan korkarım ben. ne zaman ne yapacakları belli olmaz. ama onun bir şey yapacak hali yoktu. eski mesajlara bakıp, "ya bilu, bunu yazan bi insan ertesi gün nasıl bırakır beni" dedi. sert olmamaya çalıştımsa da yapamadım. tutamadım kendimi. "daha önce de bunu yapmadı mı" dedim. kelimeler ağzımdan çıkarken durdurmak istedim. bir tokat da ben attım o an o Güneş'e. utanmadım değil. elimi uzattım omzuna doğru. "haklısın dedi. haklısın, hepiniz haklısınız. tek haksız benim ama" dedi. gittikçe sinirleniyordu. yine eline telefonunu aldı. "ona yapılanların acısını benden çıkartıyor" dedi. sakin olmasını, kimseyi suçlamamasını söyledim. karşımda o kadar haklıydı ki hayata sorduğu sorularıyla, teselli bile edemiyordum. "gitsene bilu" dedi. "ben kimseyi kurtaramadım asla, sen de beni kurtaramazsın" dedi. evet, kahraman değildi ki o. acı çekmeyi haz haline getirmiş birini gülümsetmenin bir anlamı yoktu. Güneş'i uzun süre öyle göreceğime emindim. Yine acısını sırtlanmış, bağrına basmış uzaklaşıyordu. "yok mu bana söyleyeceğin bir şey" dedim. altay öktem cümleleriyle cevap verdi bana, "aşk tek düzelikten kurtulma çabasıdır, iki kişiyle olmaz. iki kişi aşıksa yanyana durmaz. aşk yanyana olmamaktır. aşk ya arkaarkaya ya da karşı karşıyadır" dedi. susmaktan başka çarem yoktu". Güneş, aşık olduğu kişinin hep karşısında durmuştu, aşık olduğu ise onu hep yanında istemişti. Ah Güneş, ne kadar da haklıydın.
sonra mırıldandığı şarkı beni hiç şaşırtmadı: zeynep casalini - delilik.mp3

asla inanmamalı ben hep varım diyene...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

oruç aruoba da der ki, aşk, yan yanalıktır. yanyana aynı yöne bakmaktır.

sen seç...
sen oruç aruoba'yı seçersin bence. felsefeci olduğundan mütevellit ;)