Bazı insanlar var hayatımda ki olmasını hiç istemiyorum. "Senle konuşmak istemiyorum, çık git hayatımdan" da denmiyor. Trip yapılıyor, aranmıyor, sorulmuyor,sorularına kısa ve olumsuz cevaplar veriliyor.. Ama yok, arsız insanlar anlamıyor...
Böyle olmadığımı düşünüyorum ve şükrediyorum. Benim 3kez aradığım insan beni hiç aramıyorsa artık ben de aramam ki zaten...
Neyse...
Yalansız, dertsiz, ikiyüzlülükten uzak bir hayat yaşamayı isterdim. Bir de az insan olsun.Ama bunu henüz yaşamış değilim. Yaşayabilen de iki tip insan var...
1)hiç doğmamış olan;
2)erken ölmüş olan.
Bir söz vardı ya zaten; "Erken ölmektense hiç doğmamak yeğdir"
Pesimist bir kişilik değilimdir asla, ama benim iyimserliğimin ve rahatlığımın da sınırını zorluyor bazen insanlar. Böyle zamanlarda da "Ya Allah, ya sabır" diyorum , daha ne diyeyim ki?...
Bir tanesi daha var, bir dine, bir Allaha ya da tanrıya değil de simgelere tapınan. O da aptal. Çok aptal.
Hayat İstasyonu
İstasyonda oturdum. Ne beklediğimi bilmiyorum ama bir şey bekliyorum. Rüya gibi. Rüyadayken mi gerçekteyizdir, gerçekteyken mi rüyada? Kimse bilemez.
Uzun uzun anlatacaklarım yok, elimde içecek bişeyler, önümden onlarca, yüzlerce hatta binlerce insan geçiyor. Biri yanıma oturuyor çok ağlatıyor beni, diğeriyse çok mutlu ediyor. Bazen 3-5 kişi birlikte oturuyor, kimi zaman istasyona yeni gelenler için kutlamalar yapıyoruz, kimi zamansa gidenlere veda ediyoruz, siyah giyiyoruz, dualar okuyoruz.
İstasyon çok kalabalık her zaman, gidenden çok gelen var adeta.
Bazıları istasyondan yaya olarak ayrılıyor bir beyazlığa, bazen başka trenlere biniyorlar. Eski sevgililerim hep başka trenlere biner. Biri dışında. Arkadaşlarım da genelde trenlere biner, bir kaçı dışında. Aile de bazen beyazlığa bazen trenlere gider. Bazen gidenler geri de gelirler, "seni çok özledim" deyip otururlar yanıma. Kah güleriz kah ağlarız.
İstasyon hep kalabalık, adeta kaosun eşiğindeyiz. Ama bir denge de var sanki...
Tıpkı Bruce Willis'in Sin City'de söylediği gibi: "yaşlı bir adam ölür, küçük bir kız yaşar..."
Gayet adil. Çok da kolay değildir kabullenmek; söylemek kadar kolay değil...
İstasyon kimi zaman kanlı, kimi zaman çiçekli. Ama artık eskisi gibi değil, genellikle kanlı. Bilinmezlikler dünyası bir istasyondayız.
Biz hayat diyoruz. Birileri kuruyor, biz oynuyoruz adeta. İsyan eden beyaz ışığa yol alıyor. Çözüm bu mu? Elbette ki hayır. Erken dönmek iyidir istasyondan belki ,ama hiç gelmemek daha iyidir. Evet böyledir. Ama gitmeye niyetin yoksa henüz, ağır ağır nefesini, havasını içine çekeceksin istasyonun ve insanlarının.Gideceğin zaman da yanına kar kalsın diye.
Çünkü "istasyon insanları burdalar tesadüfen. Aynı rüyayı görüp, ayrı yerlere giden."
Başlık
Gittikçe uzaklaşıyorsun benden belli. Nefes alışların kesik kesik ve uzaktan geliyor sanki. Belki de benim nefesin sandığım ses, senin benden uzaklaşan ayak seslerin de, ben öyle algılamak istemiyorum. Her uyanışımda biraz daha uzaksın bana biliyorum, hissediyorum.
Bunları yazarken bir sigara yakıyorum ve ikimiz için içiyorum. Sevdiğin ya da seveceğin şarkılar var aklımda,onları dinliyorum, söylüyorum.
Günler geçip gidiyor ama sesin kulaklarımda çınlıyor arasıra, ürperiyorum. Adamlar, kadınlar, çocuklar geçip gidiyor.Sense tüm ciddiyetinle yoksun..Sana uzanan ellerim kesiliyor sanki, kanıyor. Bu kan öyle bildiğin kırmızı kan değil, acı kırmızısı.Hani derler ya "orospu kırmızı".
Hediye ettiğin eşyaları kaybettim biliyor musun ? Üzgünüm...
Bana yaz desem yazar mısın? Yazmazsın biliyorum. "Yazdım da ne oldu sanki?" dersin, yine haklı çıkarsın...
Sadece özledim demek istiyorum sana. Hiç bir şey beklemeden. Ama yanında ki karanlık insanlardan çekiniyorum. Korkuyorum onlardan. Onlar seni de kendine benzetmişler, belli. Gözlerinden belli adeta. Ama kırık bakışların gizli bazı bazı... Görüyorum fotoğraflarında.
Sigaram bitiyor şu anda. Sana veda edecekmiş gibi hissediyorum kendimi. Yapamayacağım, bir sigara daha yakacağım...
Şu an çalan şarkı bana hep seni hatırlatır... Placebo - Romeo&Juliet . Bu yazıyı okumayacaksın belki asla ama sana da beni hatırlatsın olur mu? Ama çok zavallıyım şu anda, zavallılık damarlarımdan akıyor sanki, kan yerine...
Saat sabahın 11 i. Hatta 11 bile olmamış. Bense gece hüznüyle bunları yazıyorum ve ikinci sigaram da bitiyor. Sana küçük bir veda ediyorum. Tekrar görüşeceğiz, senin şehrinde veya benim şehrimde, hiç farketmez. Ama bu dünyada olacak. Sen çekeceksin ben düzelteceğim, buna emin olabilirsin.
(yüzümde muzur bir gülümseme, fonda ise björk - isobel var)
Hoşçakal, şimdilik...
Arkadaş
Canım arkadaşım, güzel kardeşim ...
İyi ki geldin beni bu yaban ellerde 2 günlüğüne de olsa mutlu ettin. Seni ne kadar çok sevdiğimi yazmayacağım, onu zaten biliyorsun. Çok çok teşekkür edeceğim onun yerine, hem sözünde durup geldin, hem nargileni paylaştın hem içkini tokuşturdun.
Uzun uzun yazamıyorum, belki küçük bir şey ama çok teşekkür ederim yine de...
sevgili mert'e ...
İyi ki geldin beni bu yaban ellerde 2 günlüğüne de olsa mutlu ettin. Seni ne kadar çok sevdiğimi yazmayacağım, onu zaten biliyorsun. Çok çok teşekkür edeceğim onun yerine, hem sözünde durup geldin, hem nargileni paylaştın hem içkini tokuşturdun.
Uzun uzun yazamıyorum, belki küçük bir şey ama çok teşekkür ederim yine de...
sevgili mert'e ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)