göğe bakıyorum...

insanların gerçek yüzünü böyle zamanlarda görmek canımı her şeyden fazla yakıyor. arkadaşlığın sevginin hatta saygının anlamı nasıl unutulabilir?
çok yazık. bana arkasını dönen insanların yüzünden de çok bir hayır görmediğim düşünülürse, yine bir noktada siktiret diyorum neyse ki...
annem hep şöyle der; "olsa da olur, olmasa da olur diyorsan olmasın". ben de "hıı" diyordum, "hıı". ne kadar haklıymış yine dört bir koldan sikilerek öğrendim. sağolun a dostlar(!)

seviyorum ama...

seviyorumdan sonrası teferruattır lan, seviyorum çünkü denmez sevilen insana, seviyorum ama denmez. biraz iyi his varsa içinde, dürüst olursun. çıkar het höt konuşursun. "seviyorum, aşığım" derken arkadan dost görünümlü sikko karakterli insanlarla iş çevirmezsin. hiçmiş gibi davranmazsın. arkanızdan konuşup yüzünüze gülemeyeceğim, üzgünüm.

işte tam da bu yüzden yabancılığı tercih ediyorum hoşuma gitmese de, mutlu olmasam da. hatalar elbet yapılıyor. ama hata başka kazık başka. aynı anda 3-5 kişinin brütüs olmasına ne gerek vardı?
dış kapıdan 2 insan geliyor, dış kapı dediğime bakmayın, meğer ne kıymetlilermiş. "tamam abi, konuşcaz halledcez, yanındayız" diyor. bakakalıyorum.
aynı kazığı her durumda sokan insanlara olan güvenimi sorguluyorum. merak etmeyin hiçbirinizi değil kendimi suçluyorum.

çoluk çocuğun masasına meze olduysam ben ve bunu canım dediğim insan sağlamışsa, önüme bakmaktan başka bir çarem de yok. tüm sevgimi ve saygımı da alıp. birhan keskin geliyor aklıma; "...senin kendinden kaçırdığın şeyleri, ben nasıl ortaya koyardım..." diyor.

bir insanı bir şeyleri yapmamasıyla değil, yaptıklarıyla yargılamak gerek. hatta hiç yargılamamak gerek belki de. çok emin değilim. sevmek başka bir şey, başka türlü bir şey. sevgi her an değil, gerektiği zaman önemli ve bir gereklilik gibi değil, bir uzuv gibi. "onun yanında olmalıyım" gibi değil; bir anda yanında olmak gibi.

bir kere mert yanıma oturmuştu yazlıkta. sahilde oturuyordum. "konuşmaya gelmedim, beraber oturalım" dedi. bir gün de teyzem "neyin var" dedi. "yok bişey" dedim. "peki" deyip yanıma oturdu.

yani turgut uyar gibi, "ikimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım" gibi. cemal süreya gibi, "ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği..."

insanın kendine inanması önemli. bir şeyi yapabilmek ya da yapmamak için. kibirinizi sikeyim, gururunuzu sikeyim... sokağın ortasında beni anıra anıra ağlatan, ağaçlara taşlara haykırmama sebep olan kişiler... bağrıma taş bastıranlar. hepinizin kalbi taş olmuş. benden beter mecbur olun istiyorum insanlara. bana değil başkalarına. daha lafım yok sizlere...

bana bu uykusuz şehri bırakanlar asla o lanetlerinden kurtulamayacaklar. bunu biliyorum ve susuyorum.

"gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız, göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır.
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir.
öyle acıyor ki gözlerimi kim bağışlayacak beni?"

sen kemiklerine aşık olduğum... sen beni yanlış sevmişsin, ben sana yanlış aşık olmuşum.
sevmek başka bir şeydi, yanlış anlamışsın. kendini yalnız hissettiğin kadar yalnız, güçsüz hissettiğin kadar güçsüzsün. sen beceremedin, sen yapamadın. yetemedin... belki o benden beklediklerini haketmemiştin...

ve dost bildiğin zanlılar... yanlış öpülmenizi dilerim...

şimdi ben tek başıma seviniyorum, göğe bakıyorum...

Hiç yorum yok: