omzunun kemiği diyorum, omzunun kemiği nasıl içimi kıpırdatıyor
ve saçın diyorum, saçın nasıl sen sen kokuyor...
ve sevgilim, gülüşün diyorum...
gülümsediğinde minik gözlerin kapanıyor ya, sanki tüm yarıklar, tüm yaralar kapanıyor...
sonra sabah oluyor sevgilim, şehirlerimizde sabah oluyor...
karışıyoruz insanların arasına, halk oluyoruz.
ellerimiz cebimizde, insan oluyoruz.
her ayrıldığımızda sanki rüyadan uyanıyoruz.
uyanık olduğumuzda her yer gri ya hani
uzaktan birbirimizi gördüğümüzde sanki gökkuşağı oluyoruz...
omzunun kemiği diyorum, omzunun kemiği nasıl içimi kıpırdatıyor.
sonra bir vapur geliyor, beni omzuna kavuşturuyor.
geziyoruz istanbul sokaklarında... cihangirden kabataşa inen bir yokuştayız, ben sana bakıyorum. "baba" diyen yerlerim acıyor, sen sarıyorsun...
öpüyorsun...
birinci köprüye bakıyor, ikinci köprüyüyü görüyoruz.
köprüyü gördüğümüzde sanki gökkuşağı oluyoruz...