aslında Kızılay Kızılay dedikleri, bizim Bakırköy'den farksız...



yokuştan inerken sadece yeşillik ve daha önce hiç görmediğim bir çok insan yığılırcasına geliyordu üzerime. o yığınlıkta kimseyi daha önce bir yerlerde görmüş olamazdım. şehrin göbeği her nedense yemyeşildi. sonra mısırcı, mısırcıyı da tanımıyordum. gökyüzü karardıkça dudaklarımı kurutan hava daha da sarıyordu sıkı giyinmiş vücudumu. alt geçitler, binilen yanlış metrolar, tuvalletten çıktığında gülümseyen insanlar... bazen her şey çoktur.
gitmek için kalıyordum belki ve belki de kalmak için gidiyordum.
aynı gece gülümseyişim yüzümde asılı da kalabilirdi, kalmadı. istanbul'un neresinden dönsem kârdı. yüklerimi otobüs terminalinde bırakmıştım, 5 gün sonra almak üzere. yüklerim bendi, benimdi. ama derler ya hani, "kalsam da bir yer için, aslında hep gidiyordum". uzun uzun düşünmedim yaptıklarımı, yapacaklarımı. "senden bana yar olmaz" dedim huzur bulduğum bir odanın Janis Joplin penceresinden bakarken. senden bana yar olmaz be şehir. bu sefer herkesi ve her şeyi uzun uzun düşünmekle vakit harcamadım. bilirsiniz sinir olduğum anlar da oldu, kahkahalarımla yan masaları rahatsız ettiğim de.

nerden gelmiştim lan buraya, ne çok şeyi buluyordum bir anda... kısa kesilmiş dedikodular, en sevdiklerine kızmalar, en kızdığını sevmeler... hepsinin içinde buluyordum kendimi... durdum bir ara kalabalığın içinde herkesin yüzüne baktım. bir kahkaha patlatacak oldum, durdum. herkese bakarken aslında bambaşka bir okulun öğrencisiymiş gibi hissediyordum kendimi. ellerime baktım sonra. sabah da ellerime bakmıştım duş aldıktan sonra. tam anlatamıyorum şu an.

canınızı sıkmış olabilirim. siz çünkü, benim canımı arada bir de olsa sıktınız. ama olsundu. 
Teşekkürler Ankara ve ahalisi...

2 yorum:

erenas dedi ki...

nakil ögrenci ne güzel bir benzetme olmuş, yeni okudum güzelmiş bu yazın da (-:

sapozhkelekh dedi ki...

teşekkür ederim ya :) e hacettepeliydim o gün ben :D