Ne zaman nerde terkedilen, reddedilen, aldatılan, yalvaran, acı çeken, ağlayan bir kadın görsem aklıma bi kız gelir. Onun acıyı sevişine hayran olurum; acıyla sevişmesine. Aşk hayatında türlü dönemeçlerden geçerken o, ben uzaktan izlerim onu, "üzülme" demem, "kolay mı üzülmemek, üzülmeyeyim lan dediğimde geçecek mi üzülmem" der diye korkarım. Çünkü bilirim ki bunu diyecek. Bugünlerde hoyratlığı üstünde o kızın. Sakin sakin izliyorum. Son acısının üstünden epey zaman geçti, ama o hüznünü acısını yine kucağında uyutarak bakıyor manzaralara. Yanına oturasım geliyor deniz kenarında, sadece yanında olduğumu bilsin diye, oturayım susayım onunla beraber, acılarımız arkadaş olsun oynasın diye, yok diyorum sonra. Ben olsam onun yerinde, yalnızlığı tercih ederdim. Yanlışımdır belki, ben genelde yanlışımdır çünkü. En doğru zamanımda da zaman yanlıştır. O yüzden ne tavsiye ne nasihat veremem ona. Güler aslında çoğunlukla. Güler de gece yattığında sarılır yine acısına. Kimi zaman bir damla gözyaşıyla uyur kimi zaman içi içine sığmaz, heyecanıyla dalar uykuya. "Orospu olduğumu kimseye söyleme" dedi birgün bana. "aramızda kalsın" dedi. Yandan minik gülümseyerek kafamı salladım. Tanıştıracağım onunla sizi yakında.
Bu denli acısına sarılan bir kız daha göremezsiniz. Zaten o hüzün olmasa omuzlarında sevmezdim onu bunca. Mutlu insanlara hayran olmam ben. Bir de çok içini dışını bildiğim insanlara hayran olmam. O kızı bilemedim daha, çözemedim. Ama saçını atışına, minik gülümsemesine, ağzına en az benim kadar yakışan küfürlerine hayran oldum ben.
Onun adı yok şimdilik...
Güneş gibi bi'şey olsa gerek yahut Yıldız. Parlak bir şey olduğu kesin. Acısını bileyim yeter, zaten genelde mutlu bir orospudan fazlası değil.

Hiç yorum yok: