babama gelince, çok severim kendisini, canımdır ciğerimdir. kolay kolay bir şey saklamam. asla nasihat vermez bana. "yaşamanıza bakın" der abime de bana da. bir süre önce bir şey dedi bana. "kızım" dedi, "yanlış anlama sana nasihat verecek değilim. Ama sen sen ol, ne yaparsan yap, şu dünyada kimseye nankörlük etme" dedi. o an sırtım buz gibi oldu. hala düşündüğümde bir tuhaf sızı geçiyorkarnımın ta içinden. zaten elimden geldiğince vefalı olmaya çalışırım ben. sezarın hakkını sezar'a veren, buna rağmen genelde brütüs'le karşılaşırım; ağlarım geçer.
şimdi tam da bunları yazmadan önce şey demek için açtım blogumu: "isyanım var ulan" demek için. sonra babam gözümün önüne geliverdi bir anda. daha 5 gün önceye gittim, doğum günüme. o mükemmel üstü güne. tüm sevdiklerimin yanımda olduğu veya yanımda hissettirdiği güne. yo yo benim isyan etmeye hakkım yoktu. eğer bir gün isyan edeceksem bunun için olmamalıydı. hayatımda ilk defa erteledim içimden gelen bir hissi. bugün dursun yarın severim, bugün beklesin yarın söylerim diyenlerin ağzını kırmak isteyen ben, bugün duruverdim öyle.
baktım kendime dışardan, göbeğimi masaya dayamış, bir monitörümde msn açık, diğerinde blog açık, iş yerimde ve rahattaydım. neye isyan edebilirdim ki, ne hakla?
sonra gülümsedim.
ben hep gülümserim. herkes beni sever.
ne kadar güzel bu söz. nasıl sensin bu söz. aptalığını yaptın çok önce. şimdiyse tekrarlıyorsun. yarın elimi tutup göğsümde uyandığında, bana bir iyi geceler öpücüğü verdiğinde, sahilde uçurtma uçurduğumuzda veya en sevdiğim yemeği sana sevdirmeye çalışırken, o aptallık şaka olmuş olacak ve biz de buna güleceğiz. Yine güldüreceğim seni.
ama biliyorsun ben senin ağzına sıçtım. ölümlerden ölüm beğendirdim sana. sen de bana çok kızdın. kızdığın her zerreme tükürdün, kan kustun beni sevdiğin benim de başka tenlerle kavuştuğum gecelerde... ben burada güle oynaya birbirinden farklı maskelere aşık olurken, sen benim için acı çekip üzüldün bebeğim. ah ne komik ağzına sıçtım bebeğim, kalbini parçalamıştım hani, aşık mı oldun şimdi sen.
bebeğim inanmamı beklemiyorsun değil mi?
ya da belki de aşıksındır, inanırım çünkü ben senden sonra aşık olmuştum. olamam sanıyordum. göğsünle göbeğin arasına yattığım o gün, aşk hayatımın son noktasında ve zirvesindeyim sandığımı hatırlıyorum. ah bebeğim ne yalan. beni anlayan birine kandım sonra ve elimi tutan bir sürtüğe kandım sonra biliyorsun, kestim ruhumu haftalarca. sonrasında da, sonrasında da, hatırlayamadım bile... oğuuuww hatırladım aramızda bişey yok, bana yazanlardan biri demiştim onun için. ona aşık olamadım ama onunla mutlu oldum ben. iyi hatırlıyorum enteresan bi şekilde. sonra nooldu?
ben naaptım sana beybi, ağzına sıçtım suratını parça parça ettim. sırtına yavaş yavaş soktum her seferinde bıçağı, ah ne acı... sen de kan kaybettin durdun. bir daha sevmeyeceğim dedin, tıpkı benden önce çektiğin acıda ve ondan öncekinde ve öncekinde olduğu gibi. sonra sana anlattığım kişilerin her biriyle seviştim bebeğim, hayatımda sevişmediğim hiç kimse kalmadı. koynunda uyumadığım adam göğsüne yaslanmadığım kadın bırakmadım bebeğim.
ah ara verdim yazmaya yine, telefonuma o nefret ettiğin kadınlardan biri mesaj attı da. durup dururken "seni seviyorum lan ben göt" yazmış.
ne anlatacağımı unuttum. sadece yazmaya başladığımda aklımda şey vardı, yediğim bokları senin gözüne sokmamdan yakınıyordun ya, ne karaktersiz ne ahlaksızdım ya ben, ne toy ne serseri ne sersem puşt bişeydim ya ben.
bir şey diyeyim mi, herkes beni iyi sanıyor bebeğim.
dikkat et kendine.
dikkat et içinde patlamasın.
Peki vol, abi ben nerelere gideyim?
Peki ben nerelere gideyim, ben nerelerden döneyim, ben nerelerden atlayayım?
Evet doğum günümden bahsediyorum. 22'sinin gecesinde kuzenlerimin odama dalarak ellerinde pastayla kutladığı hani... Hani 23'ünün gündüzünde teyzemlerle kutladığım. Hani gece 12yi geçtiğinde en sevdiklerimin uzun uzun, birbirinden özel mesajlar attığı doğum günüm. Hani okuduğum iki mesajdan birinin beni ağlattığı mesajlar. Hani hiç önemsemesem de facebooktan da olsa üşenmeden kutlanmış. Hani herkese 8den sonra Balkon'da olun olun demiştim ya, abim, serdar ve murat gelmiş. Murat yine yavşaktı desem yalan olmaz ama özlemişim yea :) sonra kuzenlerim ve sevgilileri, nazlıyıysa adeta yolda bulmuştum. önce biralarımızı söyledik, emre geldi, arkadaşlarıyla. Durmadılar gittiler. Ceylan Ertem'i izleyeceklermiş. Sonra burçak'ım geldi. Sonra dolores, dacar, ercü ve cem gelme çabasına girdiler ama asla giremediler derkeeeeeeeeen, ercü göründü. 1 saat bıyunca 4 olgun insan bana hediye aramış bulamamışlardı, enteresan. neyse geldiler daha bir canlandık, ardından selin, levent ve arzu da geldi, oy anam oy dedim. Can bey uyuya kalmışlar, sonradan öğrendik, bi süre ulaşamadık kendisine. Mabel'im geldi arkadaşıyla ardından. Taş gibi çocuktu yanındaki, ben sarkamadan gittiler. müge ve erdem geldi, okan ve hamza geldi... geldi de geldi. Sonra 11:15 civarı meydandan alma planı yaptığım sülüman beyi aradım, ulan açmıyor, uzun da çaldı ve açılan telefonda "ya trafik vardı daha yeni giriyoruz otogara" gibisinden bir şey söyledi. benim de kafam güzel olmuştu vallaha. o kadar mutluydum ki, anlatamam yani. Hani anlatamam cidden anlatamam. "vuhuuooğ" diyip duruyordum durmaksızın. Sonra bükem ve seyra geldi. onlar da az durdular. pasta kesildi şu oldu bu oldu derken süleyman "ben adidas'ın önündeyim" diyerek aradı, mesaj da atmış olabilir. Emin değilim şu an. koşarak indim merdivenleri. hatırladığım sadece ayak uçlarımın merdivenlerdeki görüntüsü. kalabalığı yararak gittim gittim bakkaldan da 2 bira aldım. baktım adam orda duruyor. gerçekten gelmiş. koştum koştum sarıldım. ayça'nın gelmiş olma ihtimaline karşılık uzaktan da izledim yalnız mı diye, evet yalnızdı. sarıldık öpüştük biraları açıp çaktıktan sonra hızla balkon'a geri dönüşe geçtik. hızla oraya giderken durmadan konuşuyordum, bir sürü şey anlattığımı hatırlıyorum. belki de tek bir şey anlattım ama dilim dönemedi ve uzadı da uzadı, bilemiyorum, süleymana sormak gerek :) sonra balkon'un apartmanına girdiğimizde süleyman'a döndüm ve kalakaldım. karşımda Ayça duruyordu, sırtında pembe çantası içinde balonlar, elinde bir karton. "dur" dedim. "dur, oturmalıyım". merdivenlere çöktüm. bir süleymana bir ayça'ya baktım durdum. ulan diyorum, daha 5-6 bira içtin, tamam kafanın güzel olması çok normal. ama sen bayağı bir halüsinasyon görüyorsun. 10 kere, hatta 10ar kere dürttüm ikisini de. her şey gerçekti, gelmişlerdi. hala yazarken bile salak salak gülümsüyordum. yukarı diğer kişilerin yanına çıktığımızda Can'da gelmişti. her şey tüm güzelliğiyle devam etti. bayılasıya mutluydum. Herkes gidip de bizim öncceden planlar yaptığımız kemik ekip kaldığında Joker'e doğru yola çıktık. tabi benim beynim çıkmıştı çoktan, joker'e kadar nasıl gittiğimizi hatırlamıyoroum bile. bi ara asansörde bi çocukla tanıştım adı Kutlu'ymuş. "doğum günümü kutla o zaman" dedim. o da kutladı zavallım. yok lan o joker'e çıkarken miydi o? ayh bilemedim yea :)
neyse o arayı hatırlamıyorum joker'e gidiyorduk muydu neydik bilemedim bi ara bi merdivenlerde ercüyle epey bi dertleştik aşklaştık, ne konuştuğumuzu net hatırlamasam da ercünün o güzel gözleriyle hep güldüğünü hatırlıyorum :) sonra can'ın mesajlarına dayanamayarak attık kendimizi yukarı. orda da asansörde bi takım ergenlerle konuştuk sanırım :D hahayt, yazdıkça hatırlıyorum ulan :) neyse
içeri girdik ben masanın başına oturmamla 10 boş şat bardağını çantama atmam bir oldu a dostlar. ardından gelsin manitalar nuri alçolar, yaheyyalar!!!
allahım o nasıl bir gece, neler yaptık rabbım biz. herkes ne ayaktı, herkes ne kadar mutluydu. ben ne kadar da mutluydum, allahım, ne kadar da seviliyordum. göğüsten göğüse yatıyor deli gibi seviliyordum. her şey ne güzeldi. herkes yanımdaydı. olabilecek herkes (evrimle ziyanın düğünde olması hariç).
Can canım bitanem benim, nasıl da uykusundan uyanıp gelmişti de çılgın atıyordu ellerimi tutup da dans ederken.
Dolores nasıl da eğleniyordu kafasındaki şapkayla ve nasılda durmaksızın öpüyordu beni "seni seviyorum"larıyla.
Nazlı'm gelişi, benim şımarıklıklarıma rağmen gitmemesi ve tabikiiiiii hediyesiyle :D
Ercü nasıl gülüyordu gözlerinin içiyle içiyle ve nasıl seviyordu beni karnından karnından.
Süleyman nasıl göğsüne alıyordu beni, nasıl sarılıyordu tüm vücuduma tek bir koluyla,
Dacar nasıl kendini kaybedip kaybedip yarım bakışlarla bana küfürler ediyordu, ara ara gelip bana sarılıyor arara gidip başkasını öpüyordu :)
peki Ayça Hanım siz? siz nasıl da beni kekleyip geldiniz, süleyman gibi melekten bozma bir adamı planlarınıza dahil ettiniz? sırtınızda bolun kucağınızda kalbimin küçük prensiyle nasıl da beni mutlu ettin küçük kadın, kelepir kız...
ve gece içinde çıgınca küfürler edişim, çılgınca içişim, şişeden nuri alçolar, çaldığım bardaklar, yediğim dürüsüz dürüm, ercüyü merdivende kitlemem, melikenin kucağında ağlamam, gedizi asla anlamamam, gecenin mask kısmını asla hatırlamamam, sabah gömleğim nerde lan diye ayça ile doloresin başının etini yemem, süleymanın sessizliği, alnımda tori amos yazısıyla tori amos'tan çok uzakta olmam, doloresin alnında tayyip yazması, dacarın şemsiyeli şapkası, dolmuşta yerde gelmem, taksiden inerken dacarla yere düşmem, 3 gün yıkanmamamız, artık kokmaya başlamamamız, ayçanın göbeğimde uyurken aldığı zevk, duygunun salatalıkları doğramak için benle yarışması ve beni kovması, dolores-bilu-dolap üçlemesi, burger patatesine bulandığım anlar, erci mojito yapmaya çağırınca midemizin bulanması, dacarla cem "kankalığı", fotoğraflar, dolu dolu kahkahalar ve arada mini gözyaşları ve her şeyiyle, her şeyimle mükemmel doğum günüm / gecemde olan herkese binlerce kez teşekkürler. Hayatımın resmini çektim orada, Balkon'da ben. herkes vardı, çalısından sokak kedisine, her şey ordaydı...
tek kötü şey, asla bir daha doğum günü kutlamayacak olmam sanırım. Çünkü daha iyisi olamaz...
herkese minnettarım...
yerim onları ki ben :D
sonra, beni bilen tanıyan 5-6 sağlam arkadaşımdan da isteyeceğim bir hediye var. 4 üne söyledim ciddiye alınmadım. Şöyle ki;
neyse kısmet değilmiş. doğum günü güzel şey ya. ben acayip önemsiyorum doğum günümü. Önemli abi, ben doğmuşum lan. bi bilu kolay bulunmuyor bu alemde. ben bulamadım, bulursam evleneceğim zaten. yeni yaşımdan da dileklerim başta sağlık, para, mutluluk, huzur klişeleri elbette. ama akabinde şey istiyorum ya, heter ya diyorum ve kendim gibi bir insan istiyorum aşk hayatımda. Sonra para da çalışıp kazanayım istiyorum ama iyi çalışıp iyi kazanayım istiyorum. Sağlık huzur en cicisinden olsun, sevdiğim herkes yanımda olsun istiyorum. Sanırım doğum günümde gerçekleşecek bu durum. Tüm sevdiklerim olamasa da %90lık bir oranla eğleneceğiz sanırım.
hay ağzıma sıçsınlar, çok heyecanlıyım lan, kalbim sıkışıyor.
kendime de koparılan çiçekleri armağan eder giderim lan ben.
ay yerim kendimi, iyi ki varım iyi ki sevmişim lan kendimi, uuiiyy!!!
senin yüzünden bu acı.
senden alamayacağım intikamı önce bedenimden sonra ruhumdan alabilirim sanıyorum.
ağzının ortasına bir tane patlatmak istiyorum.
işte duydun.
gülen yüzümün altında sana tükürüğünü bile layık görmeyen bir fahişe yatıyor hayatım.
sana olan kızgınlığım bana kızgın sevgililerimi anımsatıyor.
ağzımdan köpükler çıkana dek küfretmek istiyorum sana. belalar okumak, an be an ölmeni sürünmeni dilemek istiyorum. son birkaç olayda ahımın tuttuğuna kanaat getirdiğimden kelli, örüyorum zincirlerle dudaklarımı. senin dişinle kanattığın dudaklarımı.
ve sonra biri geliyor, "hadi" diyor, "içelim azıcık". unutuveriyorum seni başka parfümlerde, başka şarkılarda. sivilce gibisin işte ara ara hissediyorum.
şimdi düşünüyorum da ağzını kırarım senin lan. şimdi sana anlatsam bu kızgınlığımı, bir yolunu bulur yine ikna edersin beni.
bu sefer yemem ama...
-handikap kelimesi eski bir sevgilimi getirir hep aklıma. sinir olurum. inşallah bu dünyada o kelimeyi kullanabilecek bir insan daha vardır.
-toplantıya otobüsle gitmek iyi fikir değil.
-vapur beklerken yanında patronunla karı kız gider muhabbeti yapmak hiç iyi değil.
-iyi bir şey varsa o da beşiktaş vapurundan görünen kızkulesi'ne "ulan buraya kimle gideceğim acaba" demek.
-hakkınızda ekşisözlüğe entry giren bir eski sevgiliden daha kötüsü / şirini yazdığı entry hakkındaki yorumunuza sizden nefret eden tavrıyla cevap veren eski sevgilidir.
-sevişmek sevmekten gelir.
-sabah uyandığında yüzüne bakıp gülümseyemeyeceğin kimseyle uyumamak / sevişmemek / yatmamak gerekir.
-alkollü gecelerin sonunda çinko almak sağlığa faydalı; 3-4 fındık olabilir.
-okulu da sikeyim, örgün öğretimi de.
-parayı da sikeyim, paraya tav olanı da.
daha eklicem buraya bir şeyler. (13/7 - 16:44)
Şu Duvarların Dili Olsa Da Öpüşsek...
sarhoş eder beni, içtiğin yudum; gülümsesen uyanırım hüzünden.
elde değil gibi görünse de suç bende, içindeyim çünkü çektim seni içime.
söyle daha ne kadar sürer bu, daha ne kadar dursam uzağında?
söyle daha ne kadar sürer bu
kalmadı aklımda sensiz tek köşe.
kendimi kafese koydum, bilmezsin anahtar nefesinde.
elde değil gibi görünse de suç bende, içindeyim çünkü çektim seni içime.
söyle daha ne kadar sürer bu, daha ne kadar dursam uzağında?
söyle daha ne kadar sürer bu, daha ne kadar suya orak sallasam?
nasıl bir şarkıdır ki bu... şimdi dinledim de, bırbır etti içim, gıvıl gıvıl oldu yahu. bu öyle bir şarkıdır ki ağlatmaz insanı, güldürmez de. nasıl diyeyim, diyemem ki. ama herkes hisseder bunu. gondola binmek gibi. binerken çok istekli, bindiğinde ölecek gibi, indiğinde yine ister gibi. adrenalin gibi gibi işte. he benim için ayrı bir yeri var o ayrı. adı üstünde "ayrı bir yer" ama objektif yaklaşımda da bambaşka bir şey bu. nerden buldum bu şarkıyı? söylemem. sikim bokum duygulara alet edilmesin diye söylemeyeceğim hiç. yollamayacağım da kimseye.
ama mükemmel ya, animasyon bi klip çekicem buna, çok kararlıyım.
evet!
ps: bir de bu şarkının erkek versiyonu var onu söyleyeyim. cem adrian - sessizce.mp3
balon.
rengarenk bir sürü balon olsun.
ama biraz şeffaf gibi olsunlar.
nasıl desem, soluk desem değil, mat desem değil.
bulaşık köpüğü gibi.
gökkuşağı gibi yansısın.
sonra tek tek atalım havaya.
hepsi havada kalsın.
uygun frekansı kendisi bulsun*.
biri düşerken diğeri yükselsin.
ama hiçbiri değmesin yere.
sen de ol.
gülerek yapalım, aynı balona koşalım.
bedenlerimiz çarpışmadan dursun.
kahkahalarımız çarpışsın.
ardından yorgunlukla yığılalım birer köşeye.
sonra da karışmasın kimseler bize...
bir bak bana ve çek git düşes.
dudaklarım dudaklarına doğru esecek olsa
biz ses çevirirdi, bizi söz çevirirdi.
şimdi seste söz, bir hilkat rüzgarı gibi esecek.
suçluyuz düşes.
mamafih suçluyuz.
Suçumuz, bir bardak suda okyanus görmek.
Küçük İskender
korkarım tanışacağız sizinle
birkaç film seyredeceğiz belki de
ellerim tanışacak ellerinizle
seveceksiniz beni uzun uzun
içimde telaş olacak aşkınız
bir başka bakacağım günlere
dünler dahi değişecek gözümde
seveceğim sizi hem de çok
korkarım alışacağız birbirimize
hangi yemeği sevdiğinizi bileceğim
siz televizyona bakarken
ben saçlarımı öreceğim
konuşmadan oturacağız aynı evde
midem kasılmayacak artık sizi beklerken
seveceksiniz beni, hem de çok
ama işte, daha az bir keyifle
korkarım gideceksiniz sonra siz
biraz ferah ruhunuz, biraz üzgün
uykunun o ipek saflığında gelecek nefesiniz
özleyeceğim sizi, hem de çok
benden bir ses bekleyecek, aramayacaksınız
hem özleyeceğiz hem uzakta dinleneceğiz
ve işte böyle biz artık biz olmayacağız
korkarım,
tanışacağız,
sevişeceğiz,
ayrılacağız sizinle...
süper bir insanım ben. herkes gibi siz de beni tanısanız, uygun zamanda, uygun yerde karşınıza çıksam bana aşık olursunuz. bi kere duyarlıyım, umutluyum, komiğim. severim sevdiğimi ve mutlu etmek isterim. her şeyi yaparım sevdiğim insanları mutlu etmek için. maddi manevi hiçbir şeyi sorun etmem. yardım severim, hayvan severim, süper yemek yaparım. gezmeyi, kitap okumayı severim. alim değilim ama bilgiliyimdir. olumlu ve keyifliyimdir. inançlı ve açık fikirliyimdir. sevdiğim insanın bir dedğini iki etmem, anlayışlıyımdır. vefalıyımdır, nankörlük yapmam. eğrim eğri, doğrum doğrudur. karşı tarafı kendimden çok düşünürüm. isterim ki gülelim eğlenelim, mutlu olalım.
ama ben de terk edildim 1 hafta 1 saat önce bugün.
tam da bugün.
ve sancılıdır artık hayat benim için. gidene üzülmekten de değil. hani inanası gelmez ya bazen insanın hiçbir şeye. aşka, sevgiye, dostluğa, arkadaşlığa, sözlere, yalanlara, şarkılara... sonra 1 adım geri durmaya başlar, dramatik kitaplara veririm kendimi. özümü bilirim ben, gerçeği de. bir daha ki ten yine aynı şeyleri yaşatacak bana. asla ders almadan hunharca tüketeceğim onca insanı ve bir gün yalnız kalmayacağım.
böyle de çelişkilerle dolu bir insanım MEFELA!
neyse ok by
o tülbent sırtımı ovan kadından kalmıştı bana, ağrılarımı alıp bana iyi bakan. "al bu kalsın sırtında, terle biraz" diyen kadının. "terle ama üşütme, iyi gelecek" diyen kadının. tülbentle cinayet işleyen kadının.
hala yazıyorum, hala yazmamam gerekiyor.
susuyorum...
olmuyor, o günleri düşünüp gülümsemek benim payıma düşen. dün de 20 yıl önce de olsa payıma düşen bu. payına düşene mecbur olmak...
en can sıkıcı olan bu olmalı. yazmadan önce aklımda başka şeyler vardı. susup kalıyorum şimdi. hep susuyorum. gerçekleştirmek istediğim "ben", benden çok uzakta.
bu kadar.