“Bir rivayete göre her şey bir sabah değişmiş. Siyah ve beyaz kalmış sadece, griler yok olmuş, kadına pembe demişler erkeğe mavi. Mavi ve pembe, yeşil sarı mor turuncu gibi değilmiş artık. Maviye sen güçsün demişler, pembeyi sadece sen sevebilirsin, bundan sonra pembe sana emanet, onu koru, ona sahip çık. Sakın ağlama diye de eklemişler. Pembeyeyse bir açıklama yapılmamış bile, sana mavi anlatır denmiş. Mavi de anlatmış pembeye, sen benimsin demiş. O sabah pembelerin canı çok yanmış ve ertesi sabah ve ertesi sabah... Günler günleri kovalamış, bazı pembeler o sabahın öncesini unutmuşlar, bazılarıysa her sabaha eski zamanları hatırlayarak uyanmışlar, kimilerinin hiç görmediği o zamanları hatırlayarak... Her şey öyle başladı; o günleri hatırlayan pembelerin hatırlamayanlara hatırlatma çabasıyla… Hatırlayan pembeler, mavilere emanet edilmediklerini söylediler her yerde; pembelerin de pembeleri sevebileceklerini, mavinin de pembenin de sadece birer renk olduğunu anlattılar. İnanmadı kimi pembeler buna; ‘pembeyi sevmek için mavi gibi olmak’ ve “pembeye sahip çıkmak” gerek dediler, kendilerine ‘pembesin sen’ dendiği o sabahı unutarak.

Peki ya sevdiğimiz kadınlar, kaçı o sabahı unuttu?”*


*alıntıdır.

Hiç yorum yok: