Isabel, öyle bildiğiniz kadınlardan değildir. Esmerdir, yeşil mi yeşil gözleri vardır. Biraz çekiktir gözleri ve pamuk gibidir teni. Kırmızı ojelerini sürer, siyah saçlarını savurup "ne dersin, güzel miyim" der. Gülümsetir beni. Sevdiğim şarkıları söylerim O'na can kulağıyla dinler. Evine gider indirir, sever. Ben sevdim diye sever. Canım sıkkın olduğunda "noldu?" der, sırtıma sarılır. Başını omzuma koyar Isabel. Omzunu omzuma yaklaştırır, boynumdan kokumu içine çeker. Huzurlanır, huzurlandığını hissettirir. Kıyafetlerini özenle seçer, alakasız şeyler giyer. Sütyeninin askısını gösterir çaktırmadan, "seksi miyim" der. Güldürür beni. Ben yatağında uzanmış onun savruluşunu izlerken odasında, o acayip figürlerle danseder. Yatmadan az önce kırmızı ojeleri yalnız kalmasın diye kırmızı rujunu sürer, gelip beni öper. Sonra "yeter, hadi yatalım" der umarsızca, gider rujunu siler. Kedi gibi sokuluverir yanıma, hemen de uyuyuverir. Ateş gibidir teni, ateştendir Isabel. Sabah ben uyanmadan uyanır, bana yumurta haşlar. Domates biber doğrar, saçını tepeden toplar. "hadi uyan bakalım" diyerek öper beni. Ben nazlanırken beni umursamadan taze taze çayları koyar. "ya hadi ama yaaaa, kahvaltılar hazırladım, taze ekmekler aldım sanaaaa" der uzatarak. Kalkar banyoya giderim keyifli, yüzümü yıkamak için musluğu açarım da kedisi geliverir yanıma. Onu da severim biraz, ıslatırım kafasını. Otururum sonra masaya, mahmur. Kırmızı ojeli ellerini öperim, "eline sağlık bebeeğm" derim şımarık şımarık, güler bana. "kızııııııım" der, "acayip kopasım var,akşam napalım" der. Kırılırım gülmekten. Günün programını yaparken bi hışımla, çayıma 1 şeker atar ve karıştırır heyecanla. Ağzındaki lokmayı sağ yanağına sıkıştırıp kibar kibar "önce gidip balık ekmek yiyelim, çok canım çekti" der, sonra Küçük Beyoğlu'na gider karamel vodka çakarız hahahayt" der, kalbime akar. "Ordan da öyle bi yere gidelim ki canlı müzik olmasın ama eşilk edip dans edelim" der. Ona "hayır" deme lüksüm yoktur benim. Çünkü Isabel'dir o. O'na karşı konamaz. Kahvaltı bitene kadar 40 tane kanal değiştirir de hiçbirini izlemez aslında. Sonra bir ara konuşmaktan yorulur yemeğe devam eder. "Beğendin mi, sevdin mi?" diye sorar 10 kere, benden övgü almak ister. "Yerim lan seni pokemon" derim, çok hoşuna gider. Isabel Başak burcudur. O öyle gıcık başaklardan değildir, rahattır, saçım önüme düşse düzeltiverir. Heyecanlıdır, tezcanlıdır. Isabel bendir, bendendir. Bir keresinde beraber tatile gitmiştik Isabel'le çok yananlara ve çok beyaz kalanlara laf yetiştirip duruyordu. Bayık bakışlar atıyordu umursamazca. Ben hamburger almaya gittim. Geldiğimde patateslerimi yemeye başladı. "yok yea" dedi, "kimse burger king gibi yapamıyor, yağından mı tuzundan mı anlamadım". Tebessüm edebildim sadece hayranlıkla. O da hiçbir şey olmamışçasına kumlara vurdu ve denize girdi çocuklar gibi şen. Çıktığında "kızııım su süper, girsene" dedi. "Tamam" dedim, "ama önce yemeğimi bitireyim." Saçlarından tuzlu suları akıttı omzuma, şakaymış, güldüm yine. Uyuyuverdi sonra havlusunu katlayıp başının altına koyarak. Benlerine baktım, ne kadar çoktu.
Birgün de Taksim'e gittik Isabel'le. Elele tutuşmadık hiç, ama sevgiliydik. Akdeniz'e oturduk. Garson sipariş alırken "çöp şiş" dedik aynı anda. Gözgöze geldik, gülümsedik. Bira dememizi bekledi devamında, "ayran" dedik biz. Bakkaldan ayran aldırttık, yokmuş çünkü. Sonra da çöp şişin yerine gittik, İzmir'e. Bu sefer ayran bulduk, çöp şiş yiyemedik. Olsundu, Isabel vardı, yeterdi. Isabel her şeyi dinler, hep bana eşlik eder, her şeye "tamam" der. İstemediği bir şey olursa da "o ne bee" diyerek aşağılar, beni kızdırır ama güldürür de. Her şeye hemen ikna oluverir, inanır bana. Mercimek çorbası sever, kızartma yapar bana. Burger Kıng'e gittiğimiz zamanlarda sarımsaklı mayonezini bana verir. O sadece ketçap yer. Turşusuz yaşayamaz ve biber kızartmasına bayılır. Ayıp ayıp konuşur bazen. Orospu derim, fahişe derim de hep sevdiğimden, bildiğimden değil. O cilvesi, o işvesi ve kahrolasıca hüznü, kahreden hüznü.
İşte Isabel böylesine emükemmel bir kadındır, ateşten bir parçadır. Yakar tenimi de, dilimi de, ruhumu da. Diyemem bir şey. Şarkılar söylerim, yazılar yazarım adına. Başkaları kıskanır, Isabel olmak isterler de olamazlar.
Isabeli cilt cilt yazarım da, gerek yok. Anlamazlar çünkü. Benden başkası anlamaz.
Yine gel Isabel, rüyalarıma yine gel. Dudağıma küçük bir öpücük kondur ve kendine yeni bir aşk seç yine.
Ya da artık öl Isabel, korkar oldum kendimden sen hayatımdayken...
Öl Isabel. Artık ağlayacağına, bende yaralar açacağına öl Isabel...
Sende herkes var, bana fazlasın Isabel.
Bu aralar her şey çok fazla Isabel.
...ve Isabel, bana güzel yemeklerinden yap, sonra da ara, "hadi gel" de, "sana bi sürprizim var!"
3 yorum:
herkesin bi isabeli var mı olmalı mı benim de olsa ii olur muydu yok ben isabelsiz de olurum o bensiz yapabilir mi
herkesin bi isabeli var bence. Isabelsiz olur mu?
Bilmem, deneyeceğiz.
O bensiz olur mu?
Kuvvetle muhtemel...
“Bir rivayete göre her şey bir sabah değişmiş. Siyah ve beyaz kalmış sadece, griler yok olmuş, kadına pembe demişler erkeğe mavi. Mavi ve pembe, yeşil sarı mor turuncu gibi değilmiş artık. Maviye sen güçsün demişler, pembeyi sadece sen sevebilirsin, bundan sonra pembe sana emanet, onu koru, ona sahip çık. Sakın ağlama diye de eklemişler. Pembeyeyse bir açıklama yapılmamış bile, sana mavi anlatır denmiş. Mavi de anlatmış pembeye, sen benimsin demiş. O sabah pembelerin canı çok yanmış ve ertesi sabah ve ertesi sabah... Günler günleri kovalamış, bazı pembeler o sabahın öncesini unutmuşlar, bazılarıysa her sabaha eski zamanları hatırlayarak uyanmışlar, kimilerinin hiç görmediği o zamanları hatırlayarak... Her şey öyle başladı; o günleri hatırlayan pembelerin hatırlamayanlara hatırlatma çabasıyla… Hatırlayan pembeler, mavilere emanet edilmediklerini söylediler her yerde; pembelerin de pembeleri sevebileceklerini, mavinin de pembenin de sadece birer renk olduğunu anlattılar. İnanmadı kimi pembeler buna; ‘pembeyi sevmek için mavi gibi olmak’ ve “pembeye sahip çıkmak” gerek dediler, kendilerine ‘pembesin sen’ dendiği o sabahı unutarak.
Peki ya sevdiğimiz kadınlar, kaçı o sabahı unuttu?”
Yorum Gönder