belki O'nu da çok acıtmışlardır da,belki o da acıtmak istemiyordur.
belki O'nu da çok acıtmışlardır da,o acıtmak istemeyerek acıtıyordur.
belki O çok acıyordur, acırken acıtıyordur.
belki O çok acıyordur, acırken acıtmak istiyordur.
belki O çok acıyordur, acırken acıtmak istemiyordur.
belki O lanetin tekidir, şu an ben umrunda değilimdir. Ne acısı vardır ne acıtası, Allah ne verdiyse yaşayıp gidiyordur.
Ki kuvvetle muhtemel böyle.
Böyle yani napalım. Değiştirilecek bir şey yok.
ps:ağzımda 2 yara çıktı. Demedim mi? Demedim miiii?
Ağzı Bozuk Aşk Mektubu
Kesin ağzımın içinde yaralar çıkıacak stresten. Çünkü, bi kitapta okumuştum; ağız içi yaraları içimizde tuttuğumuz kötü sözcükler dolayı olurmuş. Ağzımıza kadar gelip ağızımızdan çıkamadığı için orda oturur bizi sinir edermiş. Sinirler de yara olarak dışavurum gösterirmiş.
Çok süper günlerim de geçmiyor değil. Nankörlük etmek istemem. Ama "Temmuz ayını sikeyim ulan. Ağustoslar kovalasın seni" demek istiyorum mesela. Ama temmuzda ben doğdum, o yönden seviyorum da biraz biraz. Ağustos gelince ona da küfür edecekmişim gibi geliyor. O da sinirimi bozacak bir takım günlere sahip çünkü. Sonra Facebook'a da küfürlerim var. "Orospunun evladı" demek istiyorum mesela. "Senin aracı olduğun arkadaşlıkların amına koyim lan" demek istiyorum. Sen kimsin ki aracılığın ne olsun şerefsiz pezevenk" diye yüzüne tüküresim geliyor.
Buraya yazıyorum gibi görünüyor ama hala kimseye bişey söyleyemiyorum.
"Ulan hayat senin ta amına koyayım lan" demek istiyorum. "benim dokunmaya kıyamadığım, elimi süremediğim, gözüne bakamadığım insanları amına koydumunun hobbitleri, elin puştları sikiyor, sen de onların ağzını kır be hayat. Kır da bi boka yara" demek istiyorum. Bak bunu diyorum da her sabah.Evet. Şimdi rahatladım biraz sanırım.
Ama hayat beni götüne takmıyor biliyorum. "Yaşa, sürün, gör" diyor. "peki " diyorum.
Sevgili hayat sana ayrıca teşekkür de ediyorum. İyi ki varsın amına koyim. Yine de güzel şeyler de var, güzel yaşanmışlıklar da var. Hatta yaşanacak güzel şeyler...
İbnesin mibnesin ama hakkını veriyorsun. Ulan hakkaten hayvansın aslında, puştsun. Seni de skeyim, kahrolasıca kahpe.
aaaaaaaaaaaaaaaaaaayh. Beynimi siktim kendi kendime sabah sabah. Boşaldı biraz içim.
hıh!
"HETER YA!!" diyorum. Olabilecek tüm çift kombinasyonları önüme geliyor. Olmasını istediğim hariç.
Hepsine yol verdim. Terkettim, terkedildim,reddettim, reddedildim ve hepsi bitti gitti. Bazıları benim bile değilken terkedildim mesela, o kısmı trajikomik. Son 2 haftanın geneline baktığımda yaptığım en aptalca şey geçen cumartesi akşamı yanıma diş fırçamı almak oldu sanırım. Sanmıyorum hatta öyle. Çimen'e de anlattım. Halime güldü, "ben de yaşadım hep bunları" dedi. "Geçecek" dedi. İnanmadım. "Geçmeyecek" dedim. Geçmeyeceğinden emindim. Sonra sabah birden geçti. Sinirlendim bi an. Konuşulan her şeyden cımbızla bir kelime seçip üzerinden aşk acısı çekiyordum. Minik'in de dediği gibi "acı çekmek için düşünüyordum". Daha yazacaklarım var, ama işim de var. Şimdilik bir nokta koyuyorum bu yazıya. (26 temmuz - 13:11)
p.s.: Yasemin Minik'in kuzeniymiş. Çimen'le başımızdan aşağı sular döküldü, hahaha
Çimen çocuğunu tükürecekmiş.
Minik Çimen'in kedilerine morfin verip mandallayacakmış.
Duk beni 3 kez kendi kendime konuşurken yakaladı.
Unknown kızlar ve erkeklerle gayet dans edilebilir.
Bana format atılıyormuş, bak yaa. Lafa bak.
Müge'ye yazmayacakmışım, emir büyük yerden, ümitlerim kırılırmış. Mal!
Zaten kulaç atmamıştım, serinlemek için bi dalıp çıkmıştım. Bir kez daha terlersem bir başka yerde yeniden dalıp çıkabilirim.
Duk, Çimen ve Minik iyi ki varmış.
Doğum günüm için buluştuk ama kutlamayı unuttuk sanırım.
Kutlamayı unutmamızın sebebi Çimen'le Minik'in adiğğğce cilveleşmesi olabilir :)
Bilinmez bir şekilde morluklar var kollarımda ve bacaklarımda. Bodozlama bi gece yaşadım sanırım.
İstanbul beni hapsetmiş.
Eğilip bükülmeyeceğim ve özür dilemeyeceğim artık.
Normale döndüm ama hala davulcuları sevmiyorum, sevmeyeceğim.
Orospusun Isabel.
Kendime "dur" diyecek değilim!
.
Bir adam bul kendine sana aynalar tutmasın
O kadar güzel yüzün içine bakmasın, seni korkutmasın.
Hep aptaldım, hep aptal kalacağım. Aşka inandığım için değil ya da sevgiye, güvene...
Aptalım çünkü kendime inanıyorum, başkalarını nasıl kandırıyorsam kendimi deöyle kandırıyorum halbuki.Kendime yalan söyleyecek değilim. Hep yanlış seçimler, yanlış tercihler. Pişmanlık değil hiçbiri. Pişman olmayalı çok oldu. Ama hırs, kızgınlık, kırgınlık sonsuz. Nefes almak kolay da veremiyorum.
Düşünüp dişlerimi sıkıyorum, boğazıma kadar tıkanıyorum. "Aman" diyorum, "geçecek. Hep geçmedi mi?" Yumuşuyorum.
Ama sormadan da edemiyorum, "ben dokunmaya kıyamazken, kızmaya kıyamazken nasıl da başkalarının oyuncağı olabiliyor?"
Aşk ya da sevgi değil bu biliyorum. Anlamıyorum, kimi kimden koruyorum? "Hayat havuzuna atlıçaam beeeğn" diye haykıran ben değilmişim gibi, atlamak isteyenlere "aman acıyacak" demek benim neyime? Elimde değil sanırım, kendime "söyleme" diyecek değilim.
Mutluluk güzel bi'şey değil aslında, zor olduğu için,az olduğu için öyle hissediyoruz o kadar. Karışmış bir ip yumağını çözmeye çalışıyorum yaşayarak. Çözdüğümü sandığım her bir an daha da içine karışıyorum. Kendime "karışma" diyecek değilim.
...ve bilmek, en kötüsü bilmek. Duymak, görmek. Biliyorum ne olursa olsa geri dönüş yok. Hayata dair hiçbir şeyde geri dönüş yok. Geri dönüşüm dedikleri şey de bile dönüş yok hiç...
Ama artık çok geç, acıdı bir kere. Yaralar kapanır hep. Ama izi kalır ve hatırlatır nerde düştüğünü her seferinde.
Kendimi durduracak değilim, seksi klipler tadında gelen adamlar kadınlar, giden adamlar kadınlar... Belki de insan sandığımız şeylere besleyebileceğimiz duyguları da güzel kutulara atıp,kaldırıp; kıyamamak değil de "kendi işine bakmak" şeklinde yaşamak gerekir. Bunu yapanlar mutlu mudur acaba? Eksik değiller midir dokunuşlarında? Sevişlerinde, sevişmelerinde?
Bilmiyorum ki. Soruyorum kendime sevdiğin,aşık olduğun ya da olabileceğini düşündüğün insanın yanında uyanmasından daha iyi bir sabah olabilir mi? Yanında tanımadığın bir insanla uyanmak daha mı rahatlatıcı olurdu? Sanmıyorum. Sanmıyorum ve öğrenmek için bunu deneyecek değilim. Eksik olacak değilim.
Uzun bir pazar kahvaltısı. Tek hasretim bu şimdilik. Kalbimi kapadım, önüne dolaplar çektim. Kimsenin açmasını bekleyecek değilim. Daha önce açıldığı gibi yine açılır, yine açılır, yine açılır. Aşka küsecek değilim. Duyguya, dokunmaya sırt çevirecek değilim.
Ağlayacak olsam ağlardım, kendimi tutacak değilim. Sadece yazmak istedim yazdım.
Kendime "dur" diyecek değilim...
Acıyorum şu anda çok. Huzura çok uzağım. Ama iyi bir şeyler var. Bir şekilde dolu dolu geçiyor hayat. Hata yok, yara var. Kapanır, dert değil.
Uçurtma Bayramları
Bir de uçurtmalar.
Uçurtma uçurmak istiyorum o kadar. Yapamadıklarımı onun yapmasını, rüzgarda özgürce sürüklenmesini izlemek istiyorum. İmrenmek istiyorum. Sonra o özgür olduğunu düşünürken, adice ipleri gösterip aslında iplerin benim elimde olduğunu göstermek istiyorum.
Sen de özgür değilsin uçurtma, ben de değilim.
Üzgünüm uçurtma.
Çok üzgünüm.
birrüyabirümideyaslanıpyaralandımtutunduksevgileredüşekalkahepyolaldıkyenilmegelyenilmegeluçurtmabayramlarıvarhaydisevindegelölümsüzözgürçocukluğunakoşgelhaydikoşhaydigelbiravuçsevinçalannendenbanadabirazveröylesineöylesineyalnızızkişukoskocamanşehirvebizbakneolurbarisengelbelkidealdatıldıkbelkidünyahiçdönmüyorimkansızyanıldılarölümyokölünmüyorimkansızahimkansızgeluçurtmabayramlarıvarhaydisevindegelölümsüzözgürçocukluğunayenidenyolver...
Aslında hep düşeriz. En baştan düşerek başlarız hayata. Arada tutunacak dallar buluruz ve biraz orda kalırız. Mesela bazıların epeyce tutunup huzur bulurken bazılar ellerimizin arasından kayar gider. Tam da "tuttum bu sefer" derken.
Kederimden ölsem de bir şey gelmez elimden.
P.S.:Ayrıca ben gerçekten adam olmam bunu anladım bu hafta. Hayata dair söylenebilecek bir sürü afilli lafım var ama kendimesöyleyecek bir şey bulamıyorum. Daha 1 hafta olmadı "İtirafçı olmak" şarkısının sözlerini yazıp kendime kızıyorum, ama hala akıllanmıyorum.
İyi ya da kötü bir şey olduğunda içim içime sığmıyor, ne yapayım.
Büklüm büklüm büküldüm bük..
...ve acıttın.
çokça!
eğildim büküldüm,boğazımda düğümler.
Yine de gülümsedim.
Hayatımın bundan sonraki kısmına da fon müziği buldum;
dörtgünlükbirşeyiştegüzeldiyaşandıvebittidiyedüşündükoysabirduygusalyükvurdukyüreklerimizekırılıpdöküldük
% 100 aşkla bekliyorum.
bu bekleyiş sırasında zaman zaman kendime bakıp gülüyorum, zaman zaman acıyorum. Uçlarda yaşıyorum, uçurumlarda dolaşıyorum.
Tam anlamıyla söylemek gerekirse,tekrar ediyorum; KORKUYORUM!
Kaybedecek bir şeyim olduğu için.
Nasıl oldu da bu kadar sarıldım sana bilemiyorum, kendime kızamıyorum.
Çok mu saçma? Evet çok saçma ama özledim.
Çokça!
Ben tüm bunları yazarken bir mesaj: "Olmayacak!"
Peki.
Tanrılar Öldü...
"onu seviyorum, sen napıyorsun?" diyorum.
"iyi noolsun, çalışıyorum" diyorlar.
Ne kadar boş yaşıyorlar.
Aşık olmanın verdiği haklı gururla, aşık olmamış (Bülent Ortaçgil'in dediği gibi "hiç sevişmemiş insancıklar gibi") insancıklara üzülüyorum. Üzülmüyorum, şakaydı. Acıyorum. Yok acımıyorum da, tüm olup biten kendimi özel hissetmem. He beklemenin kahrını çekmiyor muyum? Evet çekiyorum, her bir an kahroluyorum da ama gülümsüyorum. Yanımda uyandığın o sabahı düşünerek daha da gülümseyeceğimi biliyorum. Sadece "zaman" diyorum bir de bilmek istiyorum. Ama sormuyorum. İlgisiz görünerek seni rahat bırakmak istiyorum. Yoksa kalbim adınla atıyor,bilemezsin. Gözümü kapadığım her an nefesin geliyor kulağıma,akıyorum adeta,uçuyorum belki de.
Yağmurun sesiyle uyandığım sabah!
İşte o sabah hem yağmuru çılgınca dinlerken hem de güneşi bir o kadar çılgınca bekledim. Çıkan güneşe içimden "bak yanımda kim var" dedim. "Bak omzuma kim sarılmış". Artık güneş o tepedeki sarı şey değil bendim,haberi yok.
Gökkuşağını bekledik bi an, dışarı bakmadan. Dışarı bakmana gerek yok dedim ben, güldü o. Çok güzel güldü. Sevindim ben.
Her şey o kadar güzeldi ki, tanrılar utançtan öldü!
Bu kadar.
Ama yine de korkuyorum. Kaybetmekten korkuyorum. "Hiç kaybetmeyeceğiz ki birbirimizi" dedi. Ama korkuyorum, elimde değil.
gelmiştim, görmüştüm, yenilmiştim, sevmemiştim tam gidiyordum dünyadan sen yokken
öyle güzel aldın ki beni içine, öyle sardın ki benim oldun
ama korktum
kaybedecek bir şeyim oldu diye korktum
...
acıkmıştım, susamıştım, üşümüştüm
kavrulmuştum sıcaktan sana geldim
damağım kuru, gardım inik, boynum bükük, dedim `yine al beni`
...
Dün işten çıkıp eve gelmek üzere yola koyulduğumda otobüste ölüyorum sandım. Aynı saatte, aynı otobüse, aynı insanlarla binmiştim;aynı insanlardan biri olarak. Otobüs yine aynı kokuyordu, yine bi kadım "şoför bey niye yavaş gidiyorsunuz" diyordu,biz Taksim meydanında kırmızı ışıkta durmuşken yine önümüzden "santralistanbul" otobüsü geçiyordu, az ilerde 3 fahişe yine ara sokakta arabanın birine yaslanmış sigara içiyordu, yine sarı Kalos model araba sağa çekmişti... Yine, yine, yeniden!
Sanki biri boğazıma sarıldı o anda ve adeta beynimin içinde kötü adam sesiyle bağırdı:" işte senin hayatın bu,gideceksin geleceksin. Gezmeye tozmaya, bir kitap dahi okumaya ne vaktin ne de halin asla olmayacak". A ah o neydi!
Görüşürüz sevgili blog.
fon:sessiz,bir kaç kuş ve karga belki...