bu aralar dünyada algıda seçicilik'ten daha acı veren bir şey yok benim için.
hatırlamanın en ağır ölüm olduğu gerçeğini ilk dile getirdiğim andan beri inanıyordum. bir şey olsa da inancım sarsılsa diye beklemiyor değilim.
merhaba canım,
senden ayrıldıktan sonra, senle ayrıldıktan sonra, sen beni bıraktıktan sonra hayat yaşanmazz bir hale gelmedi. her şey biraz daha zordu ama ölmüyordum işte. aklımda, şarkılarımda, okuduğım kitaplarda genel olarak sen vardın aklımda. arkadaşlarıma seni anlatıyor, arkadaşlarına seni soruyor anlam vermeye çalışıyordum ayrılığımıza, olanlara. her şey böyle netken, ne olurdu da bulanabilirdi acaba her şey? hiç tatmin edici cevaplar alamıyordum en yıkıcısı buydu. ve anlıyordum ki ben hiçbir şeyi tek başıma yaşayamıyordum. senin yokluğunda bile senin gibi kalamadım, susup duramadım, kaçamadım her şeyden. belirsizlik cevapsızlık beni her şeyden çok yoruyordu. evde oturuyordum ve arayıp "naber, napıyorsun" diyenlere, "duruyorum" diyordum. canımı acıtan şarkıları açıp, sigara üstüne sigara yakıp, sigaramın küllüğün dışında kalan kısmını pakete yaslayıp öylece duruyordum. gülemiyordum, çünkü gülmek için vaktim yoktu; seni düşünmeliydim. tanımadığım insanlara üstü kapalı anlatıyordum; "üzülme" deyip geçiştiriyorlardı. daha da çok yoruluyordum. üzülüyordum işte, alenen üzüyordu sensizlik ve sensizlik korkusu beni. burdaki ince çizgide takılıp kalıyordum, sana da anlatamıyordum. Ne bir mesaj ne bir telefon dost olamıyordu, beni sana veremiyordu.
seninle geçirdiğim her anı arkadaşlarıma çenem titreyerek anlatırken Mabel'e gülüyordum işte. "neden yaşıyoruz lan biz bunları" diyorduk, biramızı içip gülüyorduk içimize oturan taşlara. gece bittiğinde bir arkadaşımın yanına kıvrılmış uyukluyordum, soruyordum utanmadan, "döner değil mi"...
ertesi sabah yine aynı keyifsizlik ve gülümseme ile uyandım, boğazım katrana batmış, midem gıvıl gıvıl. sanki kendime kötü davranırsam seni unutabilirmişim gibi geliyordu. suçlu arıyordum ve seni suçlayamazdım. kendime bakıp "allah belanı versin" desem biraz tatmin olabilirdim sanki. ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. kalkıp "seninle" gitmeyi planladığım yerlerden birine kahvaltıya gittik. sözde ben konuşulacaktım, beni konuşmak vardı hesapta. ama onun yerine neşeyle güldürdü arkadaşlarım beni, "hadi" dediler "oturmakla olmaz, çimlere yayılıp jehan dinleyeceğiz" ama bir daha ki jehan planımda da sen vardın benim. "Şimdi o gelirmiş..." diye başlayan cümleler kurdum bol bol. ilk başta gülen arkadaşlarım sonra kızmaya ve son noktada acımaya başlamışlardı bana. tamirane'ye gittiğimizde saat 4'ü geçiyordu ve jehan çoktan sahne almıştı. çimlere yayıldık fotoğraflar çektirdik, ben ara ara "o'nu da getireceğim buraya" dedim gülümseyerek, arkadaşlarım sessiz kaldı. gülümsedim yine. sonra yemek yemek adına masaya geçtiğimizde benim sırtım sahneye dönüktü, masum bir çocuk gibi geçen bebeklerin popolarına ve göbeklerine bakıyor, "ay insanın doğurası geliyor" diyordum. sonra bir de bira söyledim. gelen soğuk biranın sıcakla etkileşiminden oluşan buhara başharflerimizi yazdım, karaladım sonra. kimse demeden "kendine gel" dedim kendime. jehanın sesi ninni gibihuzur katıyordu ve masadaki tek boş sandalye senindi sanki. "o da olsaydı" diyerek başladım yemeğimi yemeye.
ta ki jehan "bulut geçti göz yaşları kaldı çimende" diyene kadar. hani sana senin odanda, senin bilgisayarında dinlettiğim; "mehmet güreli ve zuhal olcay var ama sen jehandan dinleyeceksin, geldiğinde kesin dinleteceğim" dediğim şarkı. donuverdim. bi hışımla jehan'a döndüm. Sanki "nolur bunu söyleme" diyecektim bi anlığına. kitlendim... "bu şarkı" dedim, "bu şarkıyı ona ben dinletmiştim" dedim. kimseden ses çıkmadı, biraz gülümsediler belki. başımı öne eğip yine aynı saçmalığı mırıldandım; "burda olmalıydı". sonra kafamı kaldırıp, "onu buraya getireceğim, burası süpermiş" dedim. "bilu harikalar diyarında" dediler. o kadar umutsuz muydum?
beni en yakınlarım tarafından bu kadar umutsuz görünmeme sebep olan kişi sen miydin? olamazdın ya.
ama onlar seni de bilmiyorlardı, bizi de. sonra biraz daha çimlerde yuvarlandıktan sonra taksime döndük. durmadan konuşuyor gülüyordum, karadeniz şivesiyle espriler yapıp neşe saçıyordum. ara ara durup bir ah çekiyordum, "belki gelir, belki döner, belki mesaj atar" diyordum monologlar halinde. artık ciddiye bile alınmıyordum. yola çıkarken sana aldığım kitaplardan birini aldım elime. öyle sayfalar vardı ki içinde, öyle kelimleri bir araya getirmişti ki yazar. kâh bendim, kâh sendin... okuyor okuyor okuyordum, okursam canım acıyaktı okumazsam da acıyacaktı. okuyup, derdime ortak ettim bütün suçsuz kelimeleri. köprüden geçerken bana attığın mesaj geldi aklıma, gülümsedim. gülümserken minik minik doldu gözlerim. acı ve hüzün değil de, tuhaf bir şeydi, gözyaşımda sen vardın sanki ve boğaz ışıl ışıldı. indikten sonra teyzeme gittim, "naber" dedim ve bana "billur, kızım neyin var" dedi. hani senin teyzene benzettiğim teyzem vardı ya. "yok bişey teyze, sadece bu aralar hayat çok zor" dedim. peki diyerekk oturdu yanıma. sustu. biraz bihteri izleyip nete girdim. mabel ve süleymanla konuştum. çaresizliğimden bahsettim. ikişer kelime ile yarama tuz bastılar. "o da üzülüyor" dediler. üzüldüğünü biliyordum da, duymak daha bir yordu beni. 4 gündür düşündüğüm her şey silindi ve kuvvetli bi cesaret geldi. yine cüret ediyordum sana mesaj atmaya. Ama senin üzüntünün sebebi ben olmamalıydım, olamazdım. hiç zor olmadı doğru kelimeleri bulmak, çünkü hissettiklerimdi bunlar. anlıyordum seni. hatta lanet olsun ki anlıyordum ve anladığım için hiçbir şeyi diretemiyordum. sonra attım işte mesajımı,mesajlarımı...
bir gece daha indi omzuma ve ben uyudum. şimdi kalktım baktım ve sabah!
sarsıldık biliyorum ama bırakalım 3 ay öncesine dönsün her şey, gel buraya vapura binerken konuşuruz belki tüm bunları...
ya da jehan dinlerken...
ya da hiç konuşulmasa da olur sanırım.
belki de sanmam.
bilmiyorum, program yapamıyorum.
dikkat et kendine, çok sigara içme :)
bensiz leman'a da gitmeyin.
mektubuma son verirken,
seni her zaman çok seven; ben!
senden ayrıldıktan sonra, senle ayrıldıktan sonra, sen beni bıraktıktan sonra hayat yaşanmazz bir hale gelmedi. her şey biraz daha zordu ama ölmüyordum işte. aklımda, şarkılarımda, okuduğım kitaplarda genel olarak sen vardın aklımda. arkadaşlarıma seni anlatıyor, arkadaşlarına seni soruyor anlam vermeye çalışıyordum ayrılığımıza, olanlara. her şey böyle netken, ne olurdu da bulanabilirdi acaba her şey? hiç tatmin edici cevaplar alamıyordum en yıkıcısı buydu. ve anlıyordum ki ben hiçbir şeyi tek başıma yaşayamıyordum. senin yokluğunda bile senin gibi kalamadım, susup duramadım, kaçamadım her şeyden. belirsizlik cevapsızlık beni her şeyden çok yoruyordu. evde oturuyordum ve arayıp "naber, napıyorsun" diyenlere, "duruyorum" diyordum. canımı acıtan şarkıları açıp, sigara üstüne sigara yakıp, sigaramın küllüğün dışında kalan kısmını pakete yaslayıp öylece duruyordum. gülemiyordum, çünkü gülmek için vaktim yoktu; seni düşünmeliydim. tanımadığım insanlara üstü kapalı anlatıyordum; "üzülme" deyip geçiştiriyorlardı. daha da çok yoruluyordum. üzülüyordum işte, alenen üzüyordu sensizlik ve sensizlik korkusu beni. burdaki ince çizgide takılıp kalıyordum, sana da anlatamıyordum. Ne bir mesaj ne bir telefon dost olamıyordu, beni sana veremiyordu.
seninle geçirdiğim her anı arkadaşlarıma çenem titreyerek anlatırken Mabel'e gülüyordum işte. "neden yaşıyoruz lan biz bunları" diyorduk, biramızı içip gülüyorduk içimize oturan taşlara. gece bittiğinde bir arkadaşımın yanına kıvrılmış uyukluyordum, soruyordum utanmadan, "döner değil mi"...
ertesi sabah yine aynı keyifsizlik ve gülümseme ile uyandım, boğazım katrana batmış, midem gıvıl gıvıl. sanki kendime kötü davranırsam seni unutabilirmişim gibi geliyordu. suçlu arıyordum ve seni suçlayamazdım. kendime bakıp "allah belanı versin" desem biraz tatmin olabilirdim sanki. ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. kalkıp "seninle" gitmeyi planladığım yerlerden birine kahvaltıya gittik. sözde ben konuşulacaktım, beni konuşmak vardı hesapta. ama onun yerine neşeyle güldürdü arkadaşlarım beni, "hadi" dediler "oturmakla olmaz, çimlere yayılıp jehan dinleyeceğiz" ama bir daha ki jehan planımda da sen vardın benim. "Şimdi o gelirmiş..." diye başlayan cümleler kurdum bol bol. ilk başta gülen arkadaşlarım sonra kızmaya ve son noktada acımaya başlamışlardı bana. tamirane'ye gittiğimizde saat 4'ü geçiyordu ve jehan çoktan sahne almıştı. çimlere yayıldık fotoğraflar çektirdik, ben ara ara "o'nu da getireceğim buraya" dedim gülümseyerek, arkadaşlarım sessiz kaldı. gülümsedim yine. sonra yemek yemek adına masaya geçtiğimizde benim sırtım sahneye dönüktü, masum bir çocuk gibi geçen bebeklerin popolarına ve göbeklerine bakıyor, "ay insanın doğurası geliyor" diyordum. sonra bir de bira söyledim. gelen soğuk biranın sıcakla etkileşiminden oluşan buhara başharflerimizi yazdım, karaladım sonra. kimse demeden "kendine gel" dedim kendime. jehanın sesi ninni gibihuzur katıyordu ve masadaki tek boş sandalye senindi sanki. "o da olsaydı" diyerek başladım yemeğimi yemeye.
ta ki jehan "bulut geçti göz yaşları kaldı çimende" diyene kadar. hani sana senin odanda, senin bilgisayarında dinlettiğim; "mehmet güreli ve zuhal olcay var ama sen jehandan dinleyeceksin, geldiğinde kesin dinleteceğim" dediğim şarkı. donuverdim. bi hışımla jehan'a döndüm. Sanki "nolur bunu söyleme" diyecektim bi anlığına. kitlendim... "bu şarkı" dedim, "bu şarkıyı ona ben dinletmiştim" dedim. kimseden ses çıkmadı, biraz gülümsediler belki. başımı öne eğip yine aynı saçmalığı mırıldandım; "burda olmalıydı". sonra kafamı kaldırıp, "onu buraya getireceğim, burası süpermiş" dedim. "bilu harikalar diyarında" dediler. o kadar umutsuz muydum?
beni en yakınlarım tarafından bu kadar umutsuz görünmeme sebep olan kişi sen miydin? olamazdın ya.
ama onlar seni de bilmiyorlardı, bizi de. sonra biraz daha çimlerde yuvarlandıktan sonra taksime döndük. durmadan konuşuyor gülüyordum, karadeniz şivesiyle espriler yapıp neşe saçıyordum. ara ara durup bir ah çekiyordum, "belki gelir, belki döner, belki mesaj atar" diyordum monologlar halinde. artık ciddiye bile alınmıyordum. yola çıkarken sana aldığım kitaplardan birini aldım elime. öyle sayfalar vardı ki içinde, öyle kelimleri bir araya getirmişti ki yazar. kâh bendim, kâh sendin... okuyor okuyor okuyordum, okursam canım acıyaktı okumazsam da acıyacaktı. okuyup, derdime ortak ettim bütün suçsuz kelimeleri. köprüden geçerken bana attığın mesaj geldi aklıma, gülümsedim. gülümserken minik minik doldu gözlerim. acı ve hüzün değil de, tuhaf bir şeydi, gözyaşımda sen vardın sanki ve boğaz ışıl ışıldı. indikten sonra teyzeme gittim, "naber" dedim ve bana "billur, kızım neyin var" dedi. hani senin teyzene benzettiğim teyzem vardı ya. "yok bişey teyze, sadece bu aralar hayat çok zor" dedim. peki diyerekk oturdu yanıma. sustu. biraz bihteri izleyip nete girdim. mabel ve süleymanla konuştum. çaresizliğimden bahsettim. ikişer kelime ile yarama tuz bastılar. "o da üzülüyor" dediler. üzüldüğünü biliyordum da, duymak daha bir yordu beni. 4 gündür düşündüğüm her şey silindi ve kuvvetli bi cesaret geldi. yine cüret ediyordum sana mesaj atmaya. Ama senin üzüntünün sebebi ben olmamalıydım, olamazdım. hiç zor olmadı doğru kelimeleri bulmak, çünkü hissettiklerimdi bunlar. anlıyordum seni. hatta lanet olsun ki anlıyordum ve anladığım için hiçbir şeyi diretemiyordum. sonra attım işte mesajımı,mesajlarımı...
bir gece daha indi omzuma ve ben uyudum. şimdi kalktım baktım ve sabah!
sarsıldık biliyorum ama bırakalım 3 ay öncesine dönsün her şey, gel buraya vapura binerken konuşuruz belki tüm bunları...
ya da jehan dinlerken...
ya da hiç konuşulmasa da olur sanırım.
belki de sanmam.
bilmiyorum, program yapamıyorum.
dikkat et kendine, çok sigara içme :)
bensiz leman'a da gitmeyin.
mektubuma son verirken,
seni her zaman çok seven; ben!
annemin arkadaşı geliyor ankara'dan. ben de oturuyorum evde. ellerimin içini ovuyorum. düşünüyorum. tırnaklarımı avuç içlerime batırıyorum, acıtmadan. sabah annem "hadi kalk kahvaltıya" dedi, "ya bi yat yanıma sarılalım, özledim ha" dedim. mis gibi bir gülümsemeyle "ay yavruum" dedi ve uzandı yanıma. kafamı göğsüne doğru sokuşturdum minik kuş gibi ve boğazımda düğüm düğüm bir şey oluştu gözlerim dolarken, "ay gözlerim doldu" deyiverdim. güldük. "sen ne biçim çocuk oldun" dedi... bir bilseydi, anlatamadığım ne çok şey vardı içimde.
hakikatten ben ne biçim bi çocuk oldum ya? yine iş yerinde aşkı memnu'nun 3 dakikasını izledim. Bihter ruhumu sikti bıraktı. silahı o güzel göğsüne yasladı ve "beni?" dedi "beni, beni". yüzümde gülümsemem asılı kaldı. "karışımda birbirlerini seviyorlar" kadar etkiledi beni, "beni, beni".
neyse ellerimi ovuşturmaya devam ediyorum şimdi. "hayat çok zor" diyerek uyandım. zordu çünkü bu aralar. ama bilirsin beni sevdiğim, ben "hayat çok güzel" der dururum. Size göre bilu "hayat çok zor" diye sıkılan bi insandı. Ama bilmiyorsun sen, o gidişin son gidiş olacağını bilmemdendi o oflar poflar, biletimi 11'e alışım, "burger'a gitmeyelim, bir yerlerde oturup sohbet edelim" deyişim ve otobüsten dakikalarca sana bakışım... Seni sıkmayacağım buralara yazarak. Ama bana biraz zaman ver. sonra geri alabilirsin. biraz renk verip, geri aldığın gibi hani. çünkü susarsam, tek tek kırılacak kemiklerim biliyorum. ağzımda yaralar çıkar, tırnaklarım soyulur ve ağzım uyuşur adını duyduğumda. boğazım düğümlenir şarkılarımızda.
"Şarkılarımız" mı dedim? Komik geldi, tebessüm ettim sevdiğim... ve kulağımda çınladı lafın "ne güzel gülüyor değil mi". Yazmamalıyım biliyorum. Ama anlatamıyorum kimselere, bana bakıyorlar seni haklı çıkartıyorlar, bana bakıyorlar beni haklı çıkartıyorlar. bilmiyorlar yine de, anlamıyorlar. içim duruyor ve saat tam 12:12. doğru olabilir mi?
dün iki jilet kitabımı aldım elime, battaniye'yi tekrar okudum gecenin bir yarısı ve üstümü örtmeden yattım.
sonra orospu kırmızı'yı alıp bir sayfa açtım bakmadan. şöyle diyordu;
"...Orospu olduğumu herkese söyledi mi, beni sevmediğini?
Nasıl çok isteyip aşık olamadığını?
Ben onun...
Annem annem, belki yarın sever.
Annem annem o beni 6 yerimden, hem de o gece, hem de tüm sorularıma yanıt bulduğumu zannederken, hem de kırmızı rujumu henüz sürmemişken... beni 12 yerimden öptü."
sonra yattım, geç olmuştu. benim için her şey için geç olmuştu. uyanışım da yukarıdaki gibi oldu zaten.
kızma bana, durmuyor içim. ben sana kızmadım duramadığın için.
sen de kızma, çok yalnızım artık çünkü.
4kısa günden bana bir sızı kaldı...
Battaniye Isıtmaz, Öldürür...
Battaniye, asla bir cinayet aleti değildir.
...
Ama seni terk etmek üzere olan bir kadın, sen bir kenarda sızmışsan eğer üşümeyesin diye üstüne mutlaka bir battaniye örter. Annelik iç güdüsünden midir nedir, yüzüstü bırakıp giderken bile örter o battaniyeyi. Değişik bir mantık; seni terk ediyorum, umurumda bile değilsin artık, istersen öl bir köşe başında; ama üşümeni de istemem. İçim el vermez buna!
Bir zamanlar benimde üstüme örtüldü o battaniye. İşte bu yüzden elinde battaniyeyle yaklaşan birini gördüm mü, tüylerim diken diken oluyor. Bir cinayete kurban gidecekmişim duygusuna kapılıyorum. Çünkü çok iyi biliyorum; ancak bir kadın terk ederken battaniye örter üstüne. Ancak bir kadın battaniyeyle cinayet işleyebilir.
ALTAY ÖKTEM
günlerdir kelimeleri bir araya getiremiyorum. dilimde birikiyor, "yok" diyorum "istediğim gibi olmadı..." susmak zorunda kalıyorum resmen. dile getiremem diye, kelimelerin değerinin, öneminin ve marifetinin hissettiklerime yetmeyeceğini düşünüyorum. "keyfim yerinde" desem ne kadar yerinde olduğunu anlayamacak kimse çünkü. Şimdi bile bakıyorum bön bön sayfaya, ama sırf aylar sonra...
ayh yazmıcam, anladım ben. sen de anladın.
yeter bence.
süleyman okursa, o da anlar.
çünkü hayat çok güzel -di, seninle,sizinle...
ayh yazmıcam, anladım ben. sen de anladın.
yeter bence.
süleyman okursa, o da anlar.
çünkü hayat çok güzel -di, seninle,sizinle...
şimdi sen diyorsun ya, elimde kendime vurduğum kilitlerimle duruyorum, bir bir oynuyorum tümüyle. heh, ben ellerimde bir sürü anahtarla geleceğim sana ve deneyerek, sabırla ve tüm kilitleri açıp atana kadar da hiçbir yere gitmeyeceğim...
sonra da... sonrasını da aynı sabırla bekleyip, yaşayıp göreceğiz.
ben daha buradayım...
fonda:şebnem ferah - istiklal caddesi kadar.mp3
Peki vol.Dolores2
Peki cilve, uyku, uyanık, uyuma denemesi, uyuyamama, sıcak, boyun, ter, uyku, alarm, koridor, telefon, yastık, parfüm, koku?
Böyle gider bu...
Kıh kıh kıh :D
güldüğüme bakmayın A DOSTLAR...
dimi BE CANIM ?
ps: "ayh sinirlerim bozuldu"
Böyle gider bu...
Kıh kıh kıh :D
güldüğüme bakmayın A DOSTLAR...
dimi BE CANIM ?
ps: "ayh sinirlerim bozuldu"
kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça kendimden emin olmadıkça...
...sen benim olmazsın ki asla.
...sen benim olmazsın ki asla.
şimdi öyle bir şey ki hissettiğim... hem çok keyifli hem içine biraz hüzün katılmış gibi. yani nasıl anlatsam... yemek yaptığınızı düşünün. hani taze nane ile kuru nane arasında seçim yapmanız gerektiğinde taze nane koyarsınız ya, tadı daha "freş" olsun, daha nasıl desem daha daha olsun diye. heh işte öyle. yani böyle daha güzel ya da daha çirkin, daha mutsuz ya da daha mutlu değil, DAHA DAHA bir şey. Öyle yani...
ve buna bağlı olarak zamanı geri almak istiyorum ya da belki içten içe ileri. ya geri alıp daha çok sarılırım daha çok konuşur daha çok dinlerim ya da ileri alır...
ileri alır giderim, daha çok sarılır daha çok konuşur, daha çok anlatırım. ama duruyorum zamanın ortasında sevimli sevimli gülümseyerek.kafamı kaldırıp camdan dışarı bakıyorum, gülümsüyorum. "dünyada biri var" diyorum, "yanında olmamı isteyen biri var". bencilce mutlu oluyorum.
sonra bir şarkı açıyorum ve eşlik ediyorum. gelecekten haber veriyorum tam da şu an, "geleceğim" diyorum...
eşlik ettiğim şarkı: sakin-denek hayatım.mp3
ve buna bağlı olarak zamanı geri almak istiyorum ya da belki içten içe ileri. ya geri alıp daha çok sarılırım daha çok konuşur daha çok dinlerim ya da ileri alır...
ileri alır giderim, daha çok sarılır daha çok konuşur, daha çok anlatırım. ama duruyorum zamanın ortasında sevimli sevimli gülümseyerek.kafamı kaldırıp camdan dışarı bakıyorum, gülümsüyorum. "dünyada biri var" diyorum, "yanında olmamı isteyen biri var". bencilce mutlu oluyorum.
sonra bir şarkı açıyorum ve eşlik ediyorum. gelecekten haber veriyorum tam da şu an, "geleceğim" diyorum...
eşlik ettiğim şarkı: sakin-denek hayatım.mp3
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)