sonra bir gün yolda yürürken, internette gezerken, tweet okurken, sohbet ederken, ketçap isterken; bir de bakmışsın ki boşluktasın. ama düşmüyorsun bu sefer uçuyorsun. İşte o zaman duygularını ancak bir post-it anlatabilir. Belki bir kitabın arasında, belki bir masanın altında, belki de dosya çekmecesinde belki nicelerinde.
Sanki 2 paket djarum içmişsin de o post-it'i okuyanın gözlerine baktığında ciğerlerindeki tüm katran kalkmış gibi.
ya da buz gibi bir günde sıcak duşa girmişsin gibi...
ya da "gocce di memoria" ile uyanmış gibi...
ya da minik bir kız çocuğunun koşuşunu görmek gibi...
ya da bir yavru kedinin kucağınızda uyuyakalması gibi...
ya da duş alıp temiz çarşaflara sarınmak gibi...
ya da korkulu bir rüyanın ardından annene sarılmak gibi...
ya da ayağını vuran ayakkabıyı çıkartmak gibi...
ya da senin gibi, benim gibi, bizim gibi...

bir post-it sadece bir post-it değildir. bir post-it söyleyemediklerimdir ya da hep söylediklerimdir. Yani bir şekilde hissettiklerimdir.

Hiç yorum yok: