visa vol.9
güzel günler bizi bekler, sadece inan yeter, inan!
içimde güzel bir his var; kelebekler, martılar filan...
hayat rengini buldu, beklediğime değdi, ne güzel oldu.
her şey böyle iyiyken korkarım nazar değer, aman!
ilk kez çarpılmış gibi umutluyum şu hain dünyadan.
hayat rengini buldu, beklediğime değdi, ne güzel oldu.
sen, en güzel halinle gel, gerçekleşmemiş hayalinle gel.
gel!
güneşli bir günle gel, elinde çocukluk resminle gel.
hayat rengini buldu, beklediğime değdi, ne güzel oldu.
<3
içimde güzel bir his var; kelebekler, martılar filan...
hayat rengini buldu, beklediğime değdi, ne güzel oldu.
her şey böyle iyiyken korkarım nazar değer, aman!
ilk kez çarpılmış gibi umutluyum şu hain dünyadan.
hayat rengini buldu, beklediğime değdi, ne güzel oldu.
sen, en güzel halinle gel, gerçekleşmemiş hayalinle gel.
gel!
güneşli bir günle gel, elinde çocukluk resminle gel.
hayat rengini buldu, beklediğime değdi, ne güzel oldu.
<3
bugün tüm günlerin karmaşık bir şekilde birleştiği bir gün. stresliyim ama neşeliyim de. bunları yazarken bile acelem var mesela. sevgilim iş görüşmesinde. abimin asker yemeği var. evi toparlamalıyım. arkadaşım haber bekliyor. bir arkadaşım sevgilisinin yanına, paris'e gitti. yihu yihu yihu kafasındayım.
ama günün en güzel olayı canım arkadaşlarımın (istediğimi bile unuttuğum) hediyesiydi. inanılmaz mutlu oldum. holey holey dedim onlarca kez.
şimdi hazırlanmam lazım.
güzel bir gece ve mutlu bir sabah için bana şans dile blog.
mutluyum ben :*
fonda: kenny G - havana
Küçüklüğümden beri abim olmasa daha zengin bir çocuk olacağımı düşünürdüm. o olmasa özel okula giderdim, istediğim zaman istediğim kıyafeti, istediğim ayakkabıyı alırdım. Bir şey istediğim zaman "abinin bilmem ne taksidi bitsin sana da onu alırız" denmezdi. maddi manevi her türlü şımarıklığı yapabilirdim. Belki şu an bi arabam olurdu. İyi de olurdu.
Ama "atla abi, ben seni tutayım" diyecek bir abim olmamış olurdu. Mahallede çocuklara küfür edip onun ardına saklanamazdım. Halı saha kiraladığımızda bana kimse pas vermezdi, hatta halı sahada hiç maç yapmamış olurdum. 9 aylık ve alman kaleyi bilmezdim. "Orta kafa gol oynayalım" dediklerinde "hö?" derdim. Erkek arkadaşımla play station oynamayabilirdim ya da dev ekranda maç izlemek için tophanede yer ayırtmazdım. adidas'ta geçirdiğim vakti parfümerilerde geçirebilirdim. Bunları kötü gördüğümden değil söylemelerim. Şimdiki halimden daha memnun olmamdan. Abim olmasa telefonumu çalan çocuğu dövemezdim. Sarhoş kafaylayken bodyguard abimi dövüyormuş gibi gelmezdi ve çılgın bi cesaretle onu korumaya çalışmazdım.
Kavgalarımız da olmazdı, beni ordan oraya savurmaları da... Kafamı kalorifere vurmalarım da olmazdı, kollarımın omuzlarımdan çıkasıya acıması ve serçe parmağımı evdeki sütuna vurmalarım da olmazdı. Bak bu iyi olurdu.
Yazlıkta, en mutsuz olduğum anda vücudumda kandan çok alkol varken, ona ayık görünmeye çalışma çabam olmazdı. Kumsalda içerken "abin geliyor" alarmıyla biramı denize atma telaşım olmazdı. Yoldan geçen kıza "sana abimi ayarlayayım mı" demezdim. Annemden bir şey için izin almak istediğimde "hacı be sen de konuşsana ya" demezdim. Ama arabam olurdu belki şimdi.
Abimle o kadar zıt olduk ki hep, hani kardeş olmasak aynı ortamda bile bulunmazdık, arkadaş bile olmazdık. Ama aynı karından doyduğumuz, aynı anadan doğduğumuz gerçeği bağlar bizibirbirimize. Birbirimizden bir çok şeyi saklıyor olsak da kimsenin anlamayacağı şeyleri, anlamasa da dinleyecek olan birinin varlığıdır kardeşlik. Seni sevgilinden kıskanan, şehir dışında okurken durmadan "bir şeye ihtiyacın var mı" diyendir abi. Ne kadar kızsa da düştüğünde tişörtünden çekip kaldıracak olandır. durup dururken saçma sapan figürlerle dans ettiğin kişidir. param yok deyip kazıklar attığın kişidir ve kazıklar yediğin... "osurmazsam ölcem lan" diyebildiğin kişidir ki bu çok önemlidir.
Burnuna gelen kül kokusunda onu anmaktır kardeşlik, pastırmalı döner kokusunda, Carousel'in önündeki mc donalds kokusunda...
ve birgün -en azından benim çok da inanmadığım- birileri, benimkilerden daha narin olan ellerine silah vereceğini söyler, o ellerinin silah tutacağını söyler. Biz hiç silahlarla oynamadık ki, o ne anlar diye geçirirsin içinden. "Biz top oynadık,sohbet ettik,kavga ettik, dost olduk, boks yaptık, buz pateni yaptık" dersin, "o ne anlar silahtan?". Dersin de kim dinler, kime geçer sözün.
Artık eskisi gibi değil hiçbir şey. Hani askere giden gider, gerisi ardında kalır da aylarca haber gelmez durumları yok çok şükür. Ama ben tertemiz bir dünya hayali kurup göbeğimi kaşırken, belki sabaha karşı eğlenceden dönerken, birileri uyumaya bayılan abime "koğuş kalk" diyerek onu sıcacık yatağından kaldıracak, "silah omza" diyecek, koşturacak da koşturacak.
Bu çok tuhaf. Kızdığımdan değil, sadece tuhaf...
Benim abim havacı olacak. İstikbal Göklerdedir diyerek avutacağız kendimizi. Belki gittikten sonra kına yakıcam, "oh be ayakkabılarını benim ayakkabılarımın üstüne koyamayacak" diyeceğim ya da "parfüm sıktığı gömleklerini benim gömleklerimin yanına koyamayacak" diyeceğim. Hatta bunu anneme de söyledim, tüm kıyafatlerini bohçalara koyup kaldıracağım.
Ama lokum alıp gelince, "ayy anne abim ne severdi di mi yeaaa" dicem, annem de ağlayacak. Ben de hazır o ağlarken annemden para falan isterim, duygusal anını yakalarım. Sonra yatağıma gider dua ederim, sonuna da eklerim;
"Harbe Giden Sarı Saçlı Çocuk,
Yine Böyle Güzel Dön, Yine Böyle Güzel Dön..."
Ama "atla abi, ben seni tutayım" diyecek bir abim olmamış olurdu. Mahallede çocuklara küfür edip onun ardına saklanamazdım. Halı saha kiraladığımızda bana kimse pas vermezdi, hatta halı sahada hiç maç yapmamış olurdum. 9 aylık ve alman kaleyi bilmezdim. "Orta kafa gol oynayalım" dediklerinde "hö?" derdim. Erkek arkadaşımla play station oynamayabilirdim ya da dev ekranda maç izlemek için tophanede yer ayırtmazdım. adidas'ta geçirdiğim vakti parfümerilerde geçirebilirdim. Bunları kötü gördüğümden değil söylemelerim. Şimdiki halimden daha memnun olmamdan. Abim olmasa telefonumu çalan çocuğu dövemezdim. Sarhoş kafaylayken bodyguard abimi dövüyormuş gibi gelmezdi ve çılgın bi cesaretle onu korumaya çalışmazdım.
Kavgalarımız da olmazdı, beni ordan oraya savurmaları da... Kafamı kalorifere vurmalarım da olmazdı, kollarımın omuzlarımdan çıkasıya acıması ve serçe parmağımı evdeki sütuna vurmalarım da olmazdı. Bak bu iyi olurdu.
Yazlıkta, en mutsuz olduğum anda vücudumda kandan çok alkol varken, ona ayık görünmeye çalışma çabam olmazdı. Kumsalda içerken "abin geliyor" alarmıyla biramı denize atma telaşım olmazdı. Yoldan geçen kıza "sana abimi ayarlayayım mı" demezdim. Annemden bir şey için izin almak istediğimde "hacı be sen de konuşsana ya" demezdim. Ama arabam olurdu belki şimdi.
Abimle o kadar zıt olduk ki hep, hani kardeş olmasak aynı ortamda bile bulunmazdık, arkadaş bile olmazdık. Ama aynı karından doyduğumuz, aynı anadan doğduğumuz gerçeği bağlar bizibirbirimize. Birbirimizden bir çok şeyi saklıyor olsak da kimsenin anlamayacağı şeyleri, anlamasa da dinleyecek olan birinin varlığıdır kardeşlik. Seni sevgilinden kıskanan, şehir dışında okurken durmadan "bir şeye ihtiyacın var mı" diyendir abi. Ne kadar kızsa da düştüğünde tişörtünden çekip kaldıracak olandır. durup dururken saçma sapan figürlerle dans ettiğin kişidir. param yok deyip kazıklar attığın kişidir ve kazıklar yediğin... "osurmazsam ölcem lan" diyebildiğin kişidir ki bu çok önemlidir.
Burnuna gelen kül kokusunda onu anmaktır kardeşlik, pastırmalı döner kokusunda, Carousel'in önündeki mc donalds kokusunda...
ve birgün -en azından benim çok da inanmadığım- birileri, benimkilerden daha narin olan ellerine silah vereceğini söyler, o ellerinin silah tutacağını söyler. Biz hiç silahlarla oynamadık ki, o ne anlar diye geçirirsin içinden. "Biz top oynadık,sohbet ettik,kavga ettik, dost olduk, boks yaptık, buz pateni yaptık" dersin, "o ne anlar silahtan?". Dersin de kim dinler, kime geçer sözün.
Artık eskisi gibi değil hiçbir şey. Hani askere giden gider, gerisi ardında kalır da aylarca haber gelmez durumları yok çok şükür. Ama ben tertemiz bir dünya hayali kurup göbeğimi kaşırken, belki sabaha karşı eğlenceden dönerken, birileri uyumaya bayılan abime "koğuş kalk" diyerek onu sıcacık yatağından kaldıracak, "silah omza" diyecek, koşturacak da koşturacak.
Bu çok tuhaf. Kızdığımdan değil, sadece tuhaf...
Benim abim havacı olacak. İstikbal Göklerdedir diyerek avutacağız kendimizi. Belki gittikten sonra kına yakıcam, "oh be ayakkabılarını benim ayakkabılarımın üstüne koyamayacak" diyeceğim ya da "parfüm sıktığı gömleklerini benim gömleklerimin yanına koyamayacak" diyeceğim. Hatta bunu anneme de söyledim, tüm kıyafatlerini bohçalara koyup kaldıracağım.
Ama lokum alıp gelince, "ayy anne abim ne severdi di mi yeaaa" dicem, annem de ağlayacak. Ben de hazır o ağlarken annemden para falan isterim, duygusal anını yakalarım. Sonra yatağıma gider dua ederim, sonuna da eklerim;
"Harbe Giden Sarı Saçlı Çocuk,
Yine Böyle Güzel Dön, Yine Böyle Güzel Dön..."
bence esra erol özür falan dilemesin eşcinsellerden. hayır o kim ki özürü ne olsun? konuşmasından, hal ve hareketlerinden de belli olduğu üzere kendisi zaten görgüsüz ve cahildir. yaptığı programın da kalitesi ortadayken bunu "homofobik" bir hareket olarak bile görmem ben. Çünkü esra erol diye bir kadından bahsediyoruz. Akademik kişiliği(!) beni hiç ilgilendirmez. İsterse ordinaryus olsun. Bunu diyebilen bir insan cahildir, kara cahildir. Hele tavrı gerçek bir rezalettir. He ben bunu yazdım da ne oldu? Bu dünyada böyle insanlar olmasa biz kendi dostlarımızın, sevgililerimizin ve sevgilerimizin kıymetini bir kez daha anlayamazdık...
Terbiyesiz, ne olacak?
Terbiyesiz, ne olacak?
bir gün daha bitti önümde
günler gelir geçer ve antibiyotikler
kimim ben? bugün ne günlerden?
40 derece yüksek ates ve kiskançlik
bu zayiflik animda, bir askin komasinda
kiskançlik aktiginda durmaksizin damarlarimda
sen ilacimsin, susuz yuttugum
bir türlü gitmeyen ne yapsam da bogazimdan
günlerdir hastayim ve bu beni delirtiyor
sürekli uykuyla uyaniklik arasinda
gidip gelip, gidip gelip, gidip gelip
40 derece yüksek ates ve kiskançlik
kiskançlik bu zayiflik animda,
bir askin komasinda
ve aktiginda damarlarimda kiskançlik.
"ben pantolonlarımızın aynı çamaşır ipine asıldığı bir aşk istiyorum"
ve yaklaştım sanki. çünkü "diş fırçanı burada bırak" diyor. Çoraplarını veriyor,çoraplarımı giydiriyor. iş dönüşü ona gittiğimde "kirli beyazın var mı?" diye soruyor. kazaklarımı giyiyor, ayakkabımı giyip komşuya iniyor, kotunu veriyor, çıkardığım tişörtü giyip, "yıkamadım çünkü sen kokuyor" diyor.
hayallerim değişti.
her şey değişti.
renkler değişti, müzikler de.
içime karıştı.
huzurlu oturduğumuzu sandığım anda bir rüzgar girdi aramıza. Çok korktum, soğumuştuk. Ona "neden" diyordum; kendime "her şey bu kadar güzel olamazdı zaten" diyordum. önce sustu sonra "yok bir şey" dedi.
sonra sarıldı bir şeyler söyledi... Tam olarak söylemek istediği şey, buydu...
"peki" dedim. İçim rahatladı...
sonra bir gün yolda yürürken, internette gezerken, tweet okurken, sohbet ederken, ketçap isterken; bir de bakmışsın ki boşluktasın. ama düşmüyorsun bu sefer uçuyorsun. İşte o zaman duygularını ancak bir post-it anlatabilir. Belki bir kitabın arasında, belki bir masanın altında, belki de dosya çekmecesinde belki nicelerinde.
Sanki 2 paket djarum içmişsin de o post-it'i okuyanın gözlerine baktığında ciğerlerindeki tüm katran kalkmış gibi.
ya da buz gibi bir günde sıcak duşa girmişsin gibi...
ya da "gocce di memoria" ile uyanmış gibi...
ya da minik bir kız çocuğunun koşuşunu görmek gibi...
ya da bir yavru kedinin kucağınızda uyuyakalması gibi...
ya da duş alıp temiz çarşaflara sarınmak gibi...
ya da korkulu bir rüyanın ardından annene sarılmak gibi...
ya da ayağını vuran ayakkabıyı çıkartmak gibi...
ya da senin gibi, benim gibi, bizim gibi...
bir post-it sadece bir post-it değildir. bir post-it söyleyemediklerimdir ya da hep söylediklerimdir. Yani bir şekilde hissettiklerimdir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)