Bazı şeyleri anlatamayız. Hissedebiliriz, anlayabiliriz ama anlatamayız işte. Kelimeler yetmez o anda. Sadece o anda değil, o anda ve sonrasında. Öncesinde de elbet. İnsanlığın başından beri süregelen bir sorun(!) olsa gerek bu. Ama bir gün öyle bir şey olur ki, biri siz daha söylemeden anlayıverir. Genelde aşık olursunuz o birine falan, beyninizin kayıp olan lobu ondaymış sanırsınız. Ama bu klişe bir sonuçtur. En olmadı zaafınız olur. Neyse, konu bu değil.

He "konu ne ki" diyecek olursanız, konu ruha dokunan ruhu anlayan şarkılardır; siz o şarkıyı anlamasanız da... Hani sözü, müziği, dili, rengi başkalarına aittir de, geri kalan her şey sizindir.

Aslında tek bir şarkıyı öveceğim ama benim henüz keşfetmediğim bu kategoriye ait çeşitli şarkılar olabilir. Onlar önemli değil şu an. Bir sürü güzel kızın varlığından haberdar olsak bile sevgilimizin en güzeli olması gibi bir şey bu.

Uzattım, açıklıyorum, pek tabii ki bahsettiğim şarkı
Gocce di Memoria. Evet, ta kendisi. Nasıl bir hüzün-huzur karışımıdır bu şarkı, ben çözemedim. Karşı Pencere filmini düşünürseniz bedeninize kesikler atar, o ayrı. Ama filmi izlemediyseniz bu şarkı daha bir başka, daha bi nasıl desem...
İşte böyle, anlatamam. Ama siz biraz "farklı" iseniz, anlarsınız beni bu şarkıyı dinlediğiniz anda. Benim de size zaafım oluverir. Belki aşık oluruz, evleniriz falan. Yok yok şaka.
Şarkının Türkçe sözleri de apayrı keser, dilimler ruhunuzu. Ama yazmayacağım Türkçe sözlerini. Şarkıyı soyup afişe etmeyeceğim. Sadece bulun, çalın, indirin ve gözlerinizi bir an için kapatıp dinleyin. Beni anlayacaksınız.
Soğuk ve kasvetli bir İstanbul Sonbaharı'ndan sıcak sevgilerle...
ps: Bu şarkıya bu fotoğrafı uygun gördüm. Daha uygunu da vardı ama afişe olmak istemedim.
fonda: Pek tabii Gocce di Memoria...

Hiç yorum yok: