Ne güzel bir şeydir, bir şeye inanmak.
İnanarak varetmek.
Gülümseyerek anmak
ve ne güzeldir bir şeyi hep iyi bilmek.
Kötü bir şeyi asla yapmayacağına inanmak.
Ne güzel şeydir inanmak,inanarak varetmek.
bu kez o dedi.
"şüphe girdi mi insanın içine bir kere..." dedi. Dile gelmedi ama gözleri her şeyi anlattı bana.
Benim gözlerimse çırpınıyordu "hayır" diye.
Karşısında bir çocuk gibi çaresizdim, çaresizliğin sözlük anlamı gibiydim.
Arkamı dönüp geçmişe baktım, ne çok pişmanlıkla dolu. Ama bunun kadar değil.
Neler olacağını biliyorum da, nasıl olacağını hiç kestiremiyorum.
Korkmak ta değil de şaşkınım, ürkek belki.
Ama tüketene kadar burdayım. Nefrete yenik düşene kadar, "defol" dediğini duyana kadar, hatta defolana kadar. Eğer gideceksem kapıyı çekip sakince gitmeyeceğim, defolup gideceğim.
"Sevmen yetmiyor" dedin, haklıydın... O yüzden eskisi gibi olmasını dilemiyorum da zaten.
Ne mi yapıyorum?
Çaresizce, çaresizliğimde boğulmak üzereyim; çırpınıyorum.
Keşke içinden geceni bilsem, içinden "git" demek geçiyorsa da "kal" demek geçiyorsa da bunu duyabilsem ve inanabilsem...
.
.
.

fon:funda arar - kördüğüm
Uzlaşmaya en uzak iki insan...

Birbirine en zıt iki insan...

Başbaşayken dağları deviren ama sokağa çıktığında yanyanayken kopan iki insan.

Bu biziz.

"İstemediğin tek şey ne?" deseler bunu söylerim herhalde.


"sildin mi beni parmak ucunla?..."
eğer olmuyorsa bırak.
güvenmiyorsan bırak.
sevmiyorsan bırak.
inanmıyorsan bırak.
böyle sürecekse bırak.
sessizce öleceksek bırak.
acıtacaksak severken, bırak.
içine girdi o şüphe, kanırtmadan bırak.

ama bana sorarsan bırakma.
sensiz naparım düşünemiyorum bile.
bana sorarsan bırakma.
sakın bırakma.
bırak
ma!
herkesi öldürüyorum ve her şeyi. Elimi neye atsam çamura buluyorum adeta.
Tıkandım, susuyorum.
Koşuyorum, varmıyorum.
Varırsam kaybederim;biliyorum.
Koşmak tatlı geliyor.
Tırnak batması gibi tatlı tatlı acıtıyor.
Kanımı yavaş yavaş akıtıyor.
Akmıyor, damlıyor.
Öldürmüyor,sızlatıyor.
Dünya bu dünya, acıyı tatlı kılıyor.
Yıkıyor,vuruyor.
Her şey olumsuz değil elbet.
Seviyor, yüreğine dokunuyor, gülümsüyor.
Hayat böyle geçip gidiyor.
tik tak tik tak tik tak...


sert bir şeydi iliklerimde aşk!
"Anlıyorum seni" dedi; "genişsin, rahatsın".
Dinliyordum gülümseyerek.
"ve ben seni böyle kabul ediyorum, böyle seviyorum" dedi, gülüştük.
Gülüşünü seviyorum...

yazı biterken ; iamx - president
Tenimize uyan bir tenle ya da ruhumuza uyan bir ruhla ( ya da her ikisiyle, aynı anda) karşılaştığımızda bir başkası asla olamazmış gelir bize. Bir başka tene dokunamayacağını, bir başka yerde huzur bulamayacağını düşünerek keyif içinde, haz içinde yüzmeye bırakırız kendimizi. Böyle zamanlarda zihnimiz donuverir. Geçmiş tecrübelerimiz karların altında kaybolup gidiverir. Ta ki ayrılığın ateşiyle o karlar eriyinceye dek.

O ateşte defalarca yanmış olmamıza rağmen o kişiyi bulduğumuzda (!) ya da daha doğrusu bulduğumuzu sandığımızda o ateşe dair her şey yok oluverir zihnimizden, geçmişimizden ve tüm benliğimizden...
Seni bulduğumu sanıp sevinirken , yıllardır benden kaçan kendimi bulmuşum halbuki...
Bu yüzden rahatlığım, huzurum...


Bir gün gelir mi acaba?
Gün gelir de benim olur musun tamamen?
"canım sıkıldı, hadi dışarı çıkıp hava alalım" der misin? Tutup elimden yürür müsün benimle sokakları, keşfeder misin en baştan Taksim'i?

Çok zor değil mi? Evet çok zor, çok uzak.
Kızamam ki sana. Kızmıyorum da. Seviyorum sadece sorgusuz sualsiz.
Sokakları yürüyorum, eziyorum taşları adeta. Mutlu da olsam mutsuz da olsam içimde bir yerler hep sensiz sanki. Yanımda olmadığın her bir an titriyor içim sana.
Her uyuduğunda son gördüğün, her uyandığında ilk gördüğün olmak istemek suç mu bu dünyada? Şarkının da dediği gibi diyeceğim ama bazı fesat blog okurlarına malzeme veresim yok.
Ne yıpranacak halim , gücüm var ne de senin yıpranmana sebep olmaya niyetim.
Ama onlar kötüler.
Onlar eksikler,acizler.
Onlar kıskanırlar, yıpratırlar, harcarlar.
Çünkü onlar yalnızlar bu kalabalık dünyada. Otuz kişilik fotoğraflarının içinde herbiri yapayalnızdır. Hepsi bir dost bir düşmandır. Ama sen, ama ben, ama biz...
Biz öylemiyiz??
Biz her şeyiz aslında. Sen benim kahkaham, neşem,hüznüm,huzurum, rahatlığım, kalbimken onlar birbirlerinin sadece bir şeyi.
İşte bu yüzden onlar kıskanırlar. Bozmak isterler "biz" i. Onlar bile farketmez bunu. İçine işlemiştir bu kötülük, hasislik onların.
Onları boşverelim, gülelim onlara.
Sonra şükredelim halimize, birbirimize...
Rastlantıysa da, kaderse de "oley " diyelim birbirimiz için.
...ve ben bunları yazdım.Seni sevdiğimi bir kez daha söylemek için :)
Bir dizi reklamında izledim bugün, tam da hatırlamıyorum ama Meltem Cumbul şöyle diyordu: "Şüphe bir kere girdi mi insanın içine..." Evet, şüphe bir kere girdi mi insanın içine, kemiklerini eritir, kalbini sıkıştırır, derini kavurur,tenini acıtır. Karmakarışık kılar insanı. Bomboş... Boşlukla doldurur ya da...

Bir ağacın yapraklarını dökmesi gibi tane tane parçalanıyordu biri, diğeri ise doğasında esmek olduğundan çaresizdi dökülen yapraklar karşısında. Biri diğerinin amaçsız sarılışı karşısında çaresizdi;aslında her zaman olduğu gibi. Diğeri titrek sesiyle "seni seviyorum" derken -mış gibi yapıyordu aslında.
Hava soğuktu.
Her şey soğuktu, donuyordu aslında.
Biri, diğerinin sarılışına aynı amaçsızlıkla cevap verirken dudaklarında aynı şey dökülmedi, sevmediğinden değil elbet. Ama içi en acı olan şeyi fısıldadı sanki; "ayrılacağız galiba". Gözgöze gelmediler. Biri ardına bakmadan uzaklaşırken, diğeri sessiz kaldı. Biri sokağa çıktığında hala çaresizdi ve kafası karışıktı; rüya bitiyor muydu?
Diğeri sessiz kaldı.
Hava gerçekten soğuktu.
Birinin kalbi de.

Çünkü eğer şüphe girdiyse işin içine??!!...
Biri şüpheliydi. Diğerinin geçmişi, kendi çaresizliği. Evet bu kadarı fazla.
Biri farkındaydı ki diğeri çok yaralıydı ve biri anladı ki diğerinin yaraları hala sıcaktı.
Belki de onu en çok bu yaraladı.
Yaralanmak ne kolaydı.
Yaralar sıcaktı da, hava çok soğuktu.Kalpler de soğur muydu??
Biri yapraklara baktı. Kendin benliği nasıl dökülüyorsa öyle dökülmüştü sarı yapraklar.

Biri bin pişman.Diğeri muamma.
Ve en kötüsü biri herhalukarda çaresiz.
Herkes yaralı.
Ne akıl kar ediyor ne fikir o sırada
Biliyorsun geçiyor zamanla ama ne fayda?
Yaralı, tepeden tırnağa herkes yaralı.
Alışılmıyor acıya yok kaidesi kuralı.
Kanayıp ne kadar tutabilirsin gül uğruna dikeni?
Ne gelen anladı ne de giden olanı biteni.
.
.
.
biterken :sezen aksu - yaralı (yara açarken)
Çılgınlar gibi hayal edebilirsin ama asla elde edemezsin. Teğet geçsin gitsin istersin ama hep sıyırıp geçer hayat.Kanatmasa da acıtır.
Kadınlar erkekler...
Aslında hepsi aynı kefedeler.
Bir şeylerden kaçarken tutunduğun şeyler daha sonra kaçacağın şeyler olacaktır, kabul etmezsin. Ben etmem, "olmaz ulan böyle şey" derim; oluverir.
Her şeyi konuştuğunu sanırsın ama zihninden diline gelip de karşı tarafa iletilene kadar onlarca süzgeçten ve sansürden geçer fikirler.

Bense bencilim. Güvenilmez biri olduğumu biliyorum ama kendime güveniyorum.
Fak!!!

Dışarda

Hayat bazen seni planın en dışına iter. Biriyle mutlu olmayı planlarken sen, O başkasıyla mutlu olmaya başlar ve işte sen tam da o anda planın dışındasındır. Ama o plan senin planındı. Birden sen dışa atıldın ve bir başkası dahil oldu. Yapacak bir şey yok. Bazen sen dışarda kalırsın bazen sen dışarı atarsın. Ama hayatta planların dışına itilmek hep vardır.
Kah boyun büküp gidilir, ağlanır, sürünülür; kah "doğru olan buydu" diye düşünülür. Ama dışardayızdır artık ve iyi yanı güneşi görebiliyor olmaktır.
Çünkü hayat, bir alıp bir vermektedir. Sadece verdiklerinin farkında olmak yeterlidir mutlu olmak için. Şimdi içimde acısı kalmış, içime oturmuş her şeyi hayatımın bir zamanında elde etmiş olmanın, tadına bakmış olmanın rahatlığıyla, bazılarını elde tutamamanın pişmanlığıyla güneşe bakıyorum. Çünkü en çok birini sevsen de, diğerlerini de sevmişsindir hayat unsurlarının.
Nereye kadar gider bu iyi niyet bilemem. Ama hayatın dolu tarafını görmek yeganedir.
Bazen içerde, bazense dışardayken...
çünkü bilirsin; en güzel şeyler hep en zordurlar...
ve yine bilirsin, biliriz;
dünyanın sonundan başka hiçbir şey dünyanın sonu değildir.
ayışığım,canım,dönüm noktam, herbir şeyim...
iyi ki varsın...
iyi ki hayatımdasın...
çıkışı olmayan bir labirentin içinde, çıkışın olmadığını bile bile çıkışı arıyorum.
çıkışın olmadığını biliyorum da, inanırsam o çıkışı yaratabilirmişim gibi geliyor.
olur mu dersin?
kah gülerek, kah kanayarak...
deniyorum...

Everybody is die.

Hayata dair ne varsa, hepsi benim için bunu biliyorum. Bilmekle kalmıyor hazmediyorum ve kızdığım kırıldığım şeyleri kısa süre sonra gülümseyerek hatırlıyorum. İçime siniyor hepsi."keşke yapmasaydım" dediğim şeyler yok mu? Elbette var. Onlarda beni büyütüyor işte, öyle kabul ediyorum.
Öyle bir şey yaşıyorum ki şimdilerde, tüm ilişkilerimi, arkadaşlıklarımı, sevgililerimi temize çekiyorum. Bu yaşanılan şey her ne ise yatıştırıyor beni adeta.Her yönüyle özel ve güzel olmasının yanı sıra, adeta mağara metaforundan kurtulmuşum ve güneşi görüyorum gözlerim kamaşa kamaşa. Derin bir uykudan uyanmışçasına rahat ve huzurluyum. Hiç sinirlenmiyor muyum, kızmıyor muyum? Elbette kızıyorum. Ama içimde pislik yok. Özür dilemesini de biliyorum, anlamaya çalışmasını da. Çünkü her şey insanlar için. Gerçekler yok, doğrular ve yanlışlar var ve bunlar göreceli.
Adice karşımda çırpınan sevgililerim gibi çırpınıyorum kimi zaman. Çıkar hesapları yapıyorum, bir dostumu anlıyorum. Hepsine hak veriyorum. Beni üzenlere de, beni mutlu etmeye çalışanlara da, beni mutlu etmeye çalışırken üzenlere de.
"bal gibi aşk acısı çekiyorsun" dedi biri bana. Gülümsedim geçtim. Çünkü bu aşk değildi, acısı hiç değildi. Ben hayata yeniden başlamış gibiydim. Bir başkası da "insanın dönüm noktası 23'tür, 23ten sonra kararların tutarlıdır ve kararlarında emin olursun" demişti. O zaman ciddiye almamışştım, "hı hı" deyip geçmiştim.Hatta daha bir kaç ay öncesinde. Ama şimdi "evet" diyorum içimden, "evet haklısın".
Her şeyi temize çekiyorum seninle, kendimi de. Git gide kılıfıma uyuyorum adeta,uymuyor doluyorum. Hoyrat bir su birikintisinden sağlam bir buz olmaya. Buz da erir diyecek olursanız evet derim.Bizler de öleceğiz nasılsa. Çünkü bilirsiniz, herkes ölür.
Çoğu zaman bu dünyaya gelinmemesini, böyle bir dünya olmamasını savunsam da gelmişken görelim diyorum. Yasaksız aşklarla, sağlam dostluklarla, iç acıtan keşkelerle...
Sonra dolduralım kadehlerimizi, "hayata!!!" diye bağıralım bizim dışımızdaki dünyayı görmezden gelerek.
Çünkü dünyadaki her şey benim için!!!

Hayat zorlaşınca,çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca
Azalınca manada seyyar sevdalarda parçalanınca
Dil yetmeyince göz görmeyince gönül hissetmeyince
Kırılınca camdan kalp, dönüp yalnızlığa kilitlenince...
Dert bitmeyince, bildiğin çektiğine yetmeyince
Düşmanın da kendini yakalayınca bir daha kin gütmeyince
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz, o zaman şarkı söylemeli çığlık çığlığa
O zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz, o zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz...
Bu sefer mutluydu, mutluyduk; hissettim çünkü.

Arkadaşlar İyidir...

Aşklar, arkadaşlıklar, dostluklar kısacası sevginin içinde olduğu her şey fedakarlık istiyor. Ama nedir fedakarlık, ben bunu bilemiyorum. Konuşmamak mı, bakmamak mı, dokunmamak mı? Evet diyorsan eğer "sen de haklısın" derim. İçim demez de, öyle derim sana... Çünkü sen yapabilirsin, yapabildin. Bana bakmamayı, terslemeyi, kafanı çevirebilmeyi becerdin. Bense yapamadım. Ama eğer sen istiyorsan, gerçekten istiyorsan;
.

yüzünü görmem,yerini sormam
elini tutmam, seni hiç unutmam.
tenine değmem, sesini duymam
adını koymam, sana hiç doymam.

Evet bu şarkıyı dinlerim, bu şarkıyı yaşarım öyleyse...
Bak yine haklısın, arkadaşlar doğru yolu gösterdi işte...
bu sefer "benim göremeyeceğim zamanda".

Aslında sen değildin yaralayan.Aslında gerçeklerdi delip geçen,bütün anları mahveden. Benim görmezden gelmek istediğim gerçeklerdi. Seninse burnuma soktuğun, "sus" dediğin, beni ittiğin... Her şeyi hunharca yaşadığım ya da yaşamak istediğim gibi bunu da yaşamak istiyorum doya doya. Dört duvar arasında değil.

Anlatacak ne çok şeyim var 3-5 saat için bilemezsin,kimse bilmez. Çünkü bilmemeli...
Değil mi??


fonda: Sezen Aksu - lal
Sevgili hayat...
Sana bu mektubu yazarken sana olan nefret duygularımı ifade edebilmeyi, seni tekmeleyebilmeyi çok isterdim. Ama malum, olmuyor, olamıyor.
Neyse, canımı çok yakıyorsun.Seni sevdiğimi ve kendi isteğimle asla kopmayacağımı bildiğin için, seni bırakamayacağımı bildiğin için hain oyunlarını oynuyorsun bana. Ben seni anlamaya çalışıyorum da sen bana "hı hı" deyip susuyorsun.
Ama beni tanıyorsun, pes etmeyeceğimi biliyorsun. Bu yüzden sabrımı deniyorsun. Kaybetmek istemediğim her şeyi kaybettirdin bana. Bu sefer kaybetmeyeceğim. Kendimi kaybedene dek onu kaybetmeyeceğim. Hain hain gülüyorsundur şimdi bana.Gülersen gül...
Mektubuma son verirken seni çok sevdiğimi de eklemek istiyorum. Sana rağmen seviyorum seni ve seveceğim de. Sana inat buralardayım.Sana inat mutluyum sevgili hayat...
Kendine iyi bak, daha acımasız ol...
sevgiler,
Billur
Kaçıp gidebilecek cesaretim olsa nereye giderdim acaba? Gerçekten Amsterdam uçağına binebilir miydim ya da binebilir miydik? Bilmem.
...ve bazen her nefes alış bir vurgundur;
vurur!!!

konuşmak isteriz de kurallara aykırıdır ya hani. Belki de içimiz çığlıkla doludur ya da bir damla gözyaşı akıtabilsek dünya kurtulmuş olur. İşte öyle bir anda "sus" dedi bana. Susuyorum tabi yine. Sustuklarımı da büyütmüyorum içimde. Sakin bir deniz gibiyim. İsyan yok, kızgınlık yok, ıssızım.

hep bekledim hayatım boyunca. hatta hayatı beklemeye bile indirgeyebilirim genel anlamda. hep bir şeyleri bekleyerek geçer hayat. beklediklerim umuttur aslında. o yüzden senden de bir ses bekliyorum. ama bunları okumadan önce...
sadece seninim, bunu bil yeter.
Acımasızlığını, nefretini, kızgınlığını üzerime hoyratça saçan kadın!!!...

Sırtıma sapladığın her bir okta ve kurumuş dudağıma damlattığın her bir damlada biraz daha sana akıyorum. Her lokmada sana doyuyor, her yudumda sana sarhoş oluyorum. Tutabilir miyim kendimi?
Hayır, çok geç.
Çok ne kadar az kalır hem de. Nasıl yapıyorsun bunu? Bir yandan adeta derimi jiletlerken bir yandan kanamamı nasıl durduruyorsun? Bunun bir adı var mı dersin, aşk mı dersin, tutku mu dersin?
Bana sorma.Ben ad aramayı bıraktım, acıma aşık oluyorum her bir an,akan her bir dakika...
biri bencil;çok bencil...
ama kim bilemiyorum.
bana benmişim gibi geliyor, sana sen.
elimde değil, düşünüyorum ve yüzüne bakamıyorum. Ne düşündüğümü anlayacaksın çünkü.
"belki de çok mutlu olacaktı" düşüncesi her bir yerimde. tepeden tırnağa o lanet cümleye bulandım.
aynaya bakamıyorum. çünkü kendimden nefret edeceğimi biliyorum.
ve yine diyeceğim ki kendime "evet billur. süper bir insansın, yine tutarlısın ve yine yapacağını yaptın.sen he rşeyi mahvettin!!!"

biri bencil; çok bencil...
benim gibi duruyor. sen de olabilirsin...
çok emin değilim...
aşk bugün tatlı bir esinti balkonda,
aşk bugün kırgın bir gülüş...
aşk bugün sessiz sokakta bir çocuk sesi.
ve aşk bugün sen gibi.

aşk bugün yarını beklemek.
aşk bugün saatleri saymak.
aşk bugün tuzlu su içmek...
yemek ama doymamak, gitmek ama varmamak...

su akar yolunu bulur, dereler ırmaklara, ırmaklar denizine kavuşur...
ruhum ruhuna, elin elime değer, tenim tutuşur...
"bakma" dersin,tutamam kendimi, kıramam da seni
isyan ederim, karşı çıkarım, gözlerim gözlerinle buluşur...

aşk bugün yarın.
aşk bugün dün.
aşk bugün ben.
aşk bugün sen.
aşk bugün biz.



fonda; nazan öncel - bir şarkı tut
"yüzüme bakma" dedi, "bana öyle bakma"...
nasıl bakmayabilirdim ki?
her şey öylesine harikayken, öylesine muhteşemken...
"arkanı döneceksin, konuşmayacaksın değil mi" dedim, "evet" dedi; yine çok korktum, korktuğumu anladı, sarıldı... En güzeli buydu.Bana arkasını dönmedi, dönemedi. Benim asla dönemediğim gibi...
Korkuyorum, korkuyoruz. Çünkü hiç böyle mükemmel olmamıştı hiçbir şey, hiçbir anda...

"uyu" dedi, "hadi uyu"...
nasıl uyuyabilirdim ki?
o yanımdayken, kokusunu içime çekerken...
uyumadım, uyuyamadım.

bir nefes sen, bir nefes ben...
"biz" e hayat verirken...
sen iyi ki varken, iyi ki benimken...


fonda; y.s. - döneceksin diye söz ver
Hiç bir şey istemiyorum ve hiç kimseyi. Bir anda hayatıma öylesine girdin ki, tüm boşluklar doldu. Tüm doluluklarsa hızla değişti.Ardıma hiç bakmıyorum.Bakar gibi yapıyorum, gülüyorum ve önüme dönüyorum,sana dönüyorum,sana bakıyorum.
Huzurluyum sadece. Başka da hiç bir şeye ihtiyacım yok. Başkasına anlatmaya da ihtiyacım yok. Çok şey olmuştum da hiç böyle olmamıştım; hiçbir şeye böyle yaklaşmamıştım, bilmemezlikten gelmiştim.Ama şimdi?
Şimdi her şey farklı...
Hiç olmadığı kadar güzel.
Bu normal olamaz, bu yalnızca mucize olabilir...
nefesim nefesine...
sayın blog!!
sorarım sana, en son ne zaman seviştin? sevişmenin, sevmekten geldiğini düşünerek cevap ver ama.
kalbinle ne zaman seviştin, ruhunla?
bana soruyor musun sen de?
bugün,tam da bugün.
ruhumda ruhunun kokusu kaldı.
daha bir şey söylemeyeceğim, söyleyemeyeceğim...
bu kadar.


fonda: yeni türkü - istersen hiç başlamasın
içimden gelenler boğazımda düğümleniyor. susuveriyorum ben, kızıyor o.
kızmıyor gibi görünüyor. beni çok masum görüyor.
öyle miyim, değil miyim; kimse bilmiyor.
"içinden gelenleri yaz" diyor.
o bilmiyor...
içimden sadece onun adı geçiyor...
esrarını kaybetmeden her şey
sadece koşmam gerekiyor.
rahatım aslında, o da biliyor.
ama bir şey var sanki, elimi ağzımı tutuyor.
söyleyecek çok şeyim varmış gibi, içim tıka basa dolu sanki.ama ağzımı açsam bir kuş çıkacak, tüm o doluluk inecek gibi. hemen her şeyiyle ilk olan bu enteresan macera, içine çekmekte beni de seni de. seni ve beni "biz" yapmakta.
mutluyum ben, sen de öyle gibisin...
daha ne olsun...

fonda:özlem tekin - biri var
Bir şey bilsem söyleyeceğim, seni sevdiğimden başka...
ben de insanım işte, aklımın iplerini salmış bulundum...
herkes üzüldü galiba,"yine mi mahvettim" diye düşünmüş bulundum.
kaybedecek bir şey kalmadı,tek bildiğim bu...
hiç bir şey bir sonuca varmasa da, içimdeki huzur kelimelerle tarifi imkansız bir hal aldı...
her şeyi söyledim, içimde bir şey kalmadı...
rahatım sadece...



fonda mazhar alanson - yandım

Tanrı'ya Benzeyen Adam vol.2

Bir zamanlar aşık olduğum adam Tanrı'ya benziyor.Bir kez daha farkettim bunu. Aslında onu hep yüceltir, mükemmel görürdüm de, Tanrı'ya benzetmek hiç aklıma gelmemişti.Bir yapbozun parçası gibi oturdu zihnimde bu sıfat ona. Evet, bir zamanlar sevdiğim adam Tanrı'ya benziyordu.
Kucağında büyümüş, belki hayatımın en önemli kararlarını vermiştim o benim dünyamdayken. Hala dünyamda da, hani dünyamın merkezindeyken. Okuduğu kitaplara, dinlediği müziklere hayran kalırdım. Her şey çok hızlı başlayıp çok hızlı bitti. Bitti mi?
Cevapsız sorular... Ama ben soruları kaldırdım hayatımdan; cevaba ihtiyacım yok bu yüzden.
Bütün duyguları yaşamıştım onunla;ilgi, alaka, "hoşlaşma", sevgi, aşk, acı, hüzün, kıskançlık, korku, sevinç, heyecan, nefret, kin... Evet çok yordum hem onu, hem kendimi; o da beni...
"Her zaman daha iyisi vardır." derdi sıkça, saçma örneklerle olmadığını söylerdim, gülerdik; gülmek bize yakışırdı.
Dedim ya, o Tanrı'ya benzerdi, bizim acımız da gülmeye benzerdi. En ciddi, en karmaşık, en hüzünlü konuşmalarımızda bile gülerdik, küserdik ama kırmazdık. Acıtırdık,ağlatırdık, aslında kırardık da. Ama yine gülerdik.
Hep inandım ona ben. Her dediğini sorgusuz sualsiz kabullendim. Eleştirmedim değil ama zihnme de kazıdım. Tanrı'ya inandığım, sorguladığım ve kazıdığım gibi...
Her şey bir kış gecesi ansızın yaşandı.Eğer kader varsa, Tanrı onu bana yazmıştı. Eğer kader değil de rastlantı varsa, biz şanslı çocuklardık.
O, Tanrı'ya benziyordu. Şimdi o kadar benzemiyor. Biraz havası var belki. Bu yazıyı kısa aralıklarla yazıyorum.Aralarda da şarkılar dinliyorum.Yaşadıklarımızı hatırlamaya çalışıyorum; gözümün önüne geliyor, gülüyorum. "Oturup konuşsak keşke bunları" diyorum, biliyorum, bir gün konuşacağız da...
Hataysa eğer, ikimiz de yaptık. Hatta ben hala yapıyorum.
Bir zamanlar aşk olduğum adam Tanrı'ya benziyordu. Anılar, akılda kalanlar Tanrı'yla yaşanmışçasına mükemmeller. Onun omuzları geniş, bilekleri inceydi. Şimdi yanımda olsa sarılıp uyurdum, tüm sarılmamışlıklarımı temize çekerdim.
Hiç Tanrı'yla kavga eder misiniz? Hayır.Sadece isteriz ya da isyan ederiz. Ben de öyle yaptım, bir de inandım sorgusuzca. Onu Tanrı'ya eşdeğer görecek değilim elbet;ama o bir şeye benziyorsa, bu Tanrı olmalı.
Tüm duyguları kalbim ağzımdan çıkacakmışçasına yaşatan adam, Tanrı'nın dünyadaki aksi, en büyük maceram, en güvenilir destekçim ve en güzel hikayem...

...teşekkürler, büyüdüm seninle!


Tanrı'ya Benzeyen Adam vol. 1

en aşık olunası adam, Tanrı'ya benzer.
ve sen Tanrı'ya benziyorsun. Benim gözümde pürüzsüz bir elmasa o kadar yakınsın ki, sana yaklaşıp bir pürüz göreceğim diye korkuyorum.
Çünkü sen Tanrı'ya benziyorsun.
Seni mükemmel olarak hayal ediyorum hala.Görüşmeyeli ne kadar oldu? Çok değil mi?...
Aklımdasın hala. Dalgalar kıyıya vurduğunda, Nazan Öncel çaldığında, rüzgar çıktığında, sıcak olduğunda.
Sen Tanrı'ya benziyorsun.Mükemmel bir şey olabilir mi?
Olur, o sensin.
Öyle kal...
Seni şimdi düşündüğümde, her şeyi daha fazla hazmetmiş hissediyorum kendimi. Şimdi yüzünü görsem ne olurdu, sarılsam sana nasıl olurdu merak ediyorum. Bilmek ya da yapmak için değil, merak etmek hoşuma gittiği için. İmkansızlığın paslı tadı için. İmkansız olmadığını bilip, öyle hissetmek için...
Sesini dinlemek için aradığım gün geldi şimdi aklıma,işte yarattığı bu gülümseme için...
Sarılmam gereken zamanda sana sarılmadığım için pişmanım biraz. Şimdi yanımda olsan tüm o günlerin acısını çıkartırdım.
Neyse...



Tanrı'ya benzeyen adama...
fazla bir şey bilmek istemiyorum, konuşmak da..
sadece sarılıp uyusam sana,sadece uyusam, sadece sarılsam...
sonra her şey bitebilir...
hiç üzülmem vallahi.
hani yıllar önce sana sarıldığımda demiştin ya, "şu an ölsem üzülmem"
işte bana sarıl bi kere, inan ben de üzülmem o andan sonra...


fonda, nil - bu mudur?
Hayat,insanın üzerine yakışanı giymesidir...

Yukarıdaki cümleyi okudum bir karikatür dergisinde ve hoşuma gitti bir kez daha.Aslında duymuştum bunu bir insandan.O'nun lafı sanıp, O'nu takdir ettiğimi anımsıyorum şu anda. Her neyse,diyorum ya bir kez daha hoşuma gitti.Okuduğum andan beri diliyorum ki biri sorsun; "Billur hayat nedir?" desin,ben de kendimden emin,Kadir İnanır ses tonuyla "İnsanın üzerine yakışanı giymesidir!" diyeyim. Soran kişi şaşırsın ve beğensin cümlemi.
Ama benim olmayan o cümleyi.
Ama benimmiş gibi...
Yahut aşk nedir,acı nedir,mutluluk nedir diye sorsun,ben yine aynı cevabı vereyim; "İnsanın üstüne yakışanı giymesidir." diyeyim. Aslında şimdi düşünüyorum da insanın üzerine yakışanı giymesi mi daha hoştur,bu lafı kullanabilmesi mi? Ben bu cümleyi teneke bir insana kullanırsam "vaay iyi ki bi felsefe okudun haa" der, ben de ondan nefret ederim.
"Hayat, insanın üzerine yakışanı giymesidir.", çok güzel bir tanımdır.Çünkü, bazen üzerimize yakışan kazak bizi terletir ya da üzerimize yakışan ayakkabı ayağımızı vurur.Bazen de o kendine en yakıştırdığın montu giydiğinde hiç üşümezsin -5derecede;iyi hissedersin,üşümek koymaz.Ağlasan da ısınabilirsin.
Hayat böyledir,bir taraftan alır bir taraftan verir.
Çok alır az verir,az alır çok verir.
Bu ona kalmış bir şeydir!
Bir de takılır aklıma "
yarama tuz basma
" lafı. Bunu pek kullanmak istemem,hatta kullanmam da,ama hoşuma gider bu deyimler.Yani sen başka bir şey dersin ama karşındaki ne demek istediğini anlar. bkz. etekleri zil çalmak... Örnek vermesem çıtırdardım,ama çatlamazdım.
Ne diyordum? "
yaraya tuz basmak
" Şimdi yaraya tuz basmak, üsteleyerek can yakmak,bir şeyin üstüne gitmek anlamındadır. Aldatılan bir kişiye "Murtaza'da ne salak adam he,nasılda aldatmış hatun bunu,puhaaaaa!!" dersen; 1. sen öküzsündür, 2. yaraya tuz basmışsındır. Yuhsundur,höhsündür,salak sensindir.Ama konu bu değildir.Konu nedir?Konu,Murtaza isminin yorumu da değildir.Konu, tuz basmak deyimidir.
Bir de sahil de balık tutarken elime olta iğnesi batar,elim kanar,dedem "tuzlu suya sok tuzlu suyaa" diye seslenir.Dedemin iyiliğimi düşünmesi değildir konu,dedemin iyi ve tonton biri olduğu hiç değildir.Konu burda, tuzun yaraya iyi gelmesidir.
İşte şimdi "asıl konu" ,bu iki paragrafın çelişkisidir.Ama ben yine de bir çözüm buldum kendime; belki de tuzlu suyun iyi gelmesi suyla ilgili bir şeydir.Yani tuzun suyla olan seviyeli ilişkisidir.Sütü sevmeyen insanların korn fleksle sütü içebilmesidir,Teoman'ı sevmeyen insanların Vur Sen Beni şarkısı için Teoman'a katlanabilmesidir ya da tereyağından nefret eden insanların pilavla tereyağ yiyebilmesidir.

Yani dert ettiğimiz şeyi sulandırırsak üstüne gitmek o kadarda acı vermez. Sulandırmak derken,yağmur altında bırakmayı kastetmedim elbette.Sulandırmak,cıvıtmak,gırgıra vurmak... Hoşuma gitti bu sonuca kendi kendime varmak."
insanın üstüne yakışanı giymesi hayattır
." lafını ben söylemedim ,evet.Ama bunu da ben buldum.Aferin mi? Bence evet işte. Seviyorum kendimi ve özlemişim de.
En büyük boşluklarda sensizlikle doluyum bugün. Her yere sinmiş sensizliğin kokusu ve buram buram kokuyor. Bugün sana şiirler,mektuplar yazmamaya karar verdim.Beni benimle başbaşa bırakmanın üzerinden sayfalar dolu şiir,oyüzlerce zarfsız mektup geçti.O günlerden bugüne sadece herkesin artık benim olmadığını bilir gibi bakması kaldı.
Bir eda bir çalım aldın başını gittin
Ne kadar masum bir şeyi terkettin
Avunurken olur olmaz aşklarla
Seni hem sevdim hem senden nefret ettim



Hareketli şarkıların derin anlamlar taşımasına hayranım. Sarışınım şarkısı da aynen öyle benim için.

Bazen kendimi çok zavallı hissediyorum. Çünkü çoğu zaman, safça insanlara aldanıyorum. Hani derler ya "3kuruşluk adam" işte onlara milyonlarca değer veriyorum. Sonuç ne mi oluyor? Hayatımdan kaybediyorum,zamanımdan kaybediyorum. Yani yine ben kaybediyorum. "İnsanlar bu kadar adi, bu kadar nankör olamaz" diyorum her seferinde. Ama yine oluveriyorlar. Aslında yaşamak çok zor. Ya da onlar gibi mi olmalı acaba? Onlar mutlu mu acaba? Gece yataklarına yattıklarında " oh birini daha üzdüm, vicdanım çok rahat" diyorlar mıdır acaba?
Keşke böyle olmasalar.
Çünkü hep ben kaybediyorum.
Üzülmek , yaralanmak değil derdim.
Yanılmak...
Bilmiyorum ki, belki yanlış olan benimdir.
Yok yok.Onlar yanlış... Onlar yanlış olmalı.
Bir avuntuymuşçasına inanıyorum.
Sonunda onlar kaybedecektir...
Kaybedecek midir?
Umarım...

yazı biterken fonda Teoman - bugün
bir doğum günüm daha bitti.
Çok güzeldi. hatırlayanlar,hatırlamayanlar, beraber olduklarım, telefonla bağlananlar.
çok çok yakın bir arkadaşım geç kutladı mesela ama çok alakasız bir kaç kişi de arayıp kutladılar.
çok özel kişiler vardı. hepsi 00.00da varlıklarını bir kez daha hissettirdiler.
saçma sapan mesajlarda olmadı değil.

doğum günü benim için çok özel ve önemli.
çok mutlu oluyorum doğum günü haftam hatta ayım bile bana aitmiş gibi geliyor...
çok seviniyorum.
yine mutluyum.
daha güzel bir şey yazmak isterdim ama bunlar şimdi aklımdan geçenler :)
Sevdiğim adamlar sevmediğim adamlara, sevdiğim kadınlar sevmediğim kadınlara dönüşüyor her bir an. Sevmediklerimi takip etmiyorum, belki de onları da severim artık... Ben de geçmişim simli, fosforlu bir kutunun içine saklıyorum. O geçmiş ki anı denen şeyin ta kendisi. O kutuyu da saklıyorum dolapların tepelerine. Canım sıkıldığında hayata sarılacak bir dal olsun diye. Bana "hayatta güzel şeyler de vardır" dedirtsin diye. Yazılar, fotoğraflar,hatıralar. Kısacası anılar.

Çünkü onlar olmadan hayat susuz et yemişçesine adi ve zor. Ama onlar açılıp bakıldığında bir elimde kürdan, bir elimde diş ipi sanki.
Evet diş ipi tadında onlar.

Sonra gerçek hunharca yüzüme çarpıyor olsa da...
Çünkü -miş'lidir o kutu...

"Olsun" derim. Zayıf olan ne o kutunun içindekiler ne de ben çünkü. Zayıf olan, olmadığı gibi güçlü ve umursamaz görünüp eve gidince defterler boyu ağlayanlardır. Güçlü görünmek, güçlü olmaktan daha kolaydır çünkü.
Ama ben aklıma yenildiğim zaman da duygularıma yenildiğim zaman da bunu alnım açık söyleyebilirm. Söyledim, hiç çekinmedim.

Söyledim de ne oldu? İşte o kutuya bir şeyler daha koydum.
Dibine kadar sarıldım, dibine kadar öptüm, dibine kadar kokladım,dibine kadar konuştum...
Şimdi sevmediğim adama dönüşsen ne olur ki...


yazı biterken: sezen aksu - İzmir'in kızları
(izmirli olasım geliyor bu şarkıda)
*Kader vardır,ama dili yoktur.
*Akılla kaderin uzlaşabileceği anlar da vardır.
*Çirkin insanlar daha büyük aşklar yaşar gibi gelir hep bana. Çirkin ama entellektüelitenin suyuyla yıkanmışsa bir insan, çok büyük aşklar yaşayabilir. Hatta olabiliritesi yoktur bunun, kesinlikle öyledir.
*Belki de Allah bir yandan alırken bir yandan vermektedir.
*Büyük aşkları okudukça ve duydukça temize çekerim karanlıkları, umutsuzlukları ve aşklarımı.
Hayata dair söylenecek onlarca genelleme, genel olarak yanlıştır. Doğru olanlarsa sadece birer üstüne alınmadır. Diğerleri kaderde vardır. Olayları özgür irademizle yaptığımızı düşünürken kader, zaman zaman cehennemin zaman zamansa cennetin zeminini hazırlamaktadır. Araf bölgeler de vardır ama onlar daha iradidir.
Sonra ömür biçme çabaları gelir ki, hayat asla bunun için izin vermez. En mutlu anımızda asla ölmeyecekmişiz gibi gelir ya hani... Öyle bir şey işte.
Anlatamam ki...
Anlamazlar...

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.


Orhan Veli KANIK

sadece günün anısı yaşasın diye.
iyi ya da kötü diye değil.
arada bir şey.
güzel ya da çirkin diye değil.
start a party.
hem hüzün hem eğlence kokar beyoğlu.
siren.
sonra ya da önce diye değil.
ohlsuun:**
Yaşanan ve yaşanacak olan her şeyin anlamsız gelmesinin sebebi olan boşluk; kalbe ilk ayak bastığı gün, kapladığı yerden büyük olan alandır. Geçen zaman içerisinde ağaçlar, çiçekler gibi sulanır da büyür mü bilinmez, ama hep artarak ilerler. Artık hayat eskisi gibi değildir. Ne film izlemenin bir tadı kalmıştır, ne müziğin, ne de eğlencenin. Sadece birkaç kişiyle içer durursun. Onlar da başlarından geçen buna benzer olayları anlatırlar, ama sen onları dinliyormuş gibi yapıp yine sevdiğini düşünürsün. Sana "geçecek" derler, için için ''geçmeyecek ben onsuz ne yaparım'' diye ağlarsın. Sonra bir bakarsın aradan bir ay geçmiş, ama sen hala onu düşünüyorsun ve hep düşüneceksin.

O boşluğu doldurmak için uyunur, yemek yenir, ağlanır, içilir,yeni sevgililer edinmeye çalışılır, belki de edinilir, boş verilir, yeni kararlar alınır, yeni şehirlere gidilir, yeni insanlar tanınır, yeni kitaplar okunur... Hiçbir yeni, o eski boşluğu doldurmaz. O boşluk kendisiyle bile dolmaz gibidir . Öyle bir kırılma noktasıdır ki hayatın, o noktadan sonra bütün hayat o boşluğu doldurmak için harcanır. Bu boşluk olgusu , ayrılıp gidenin bıraktığı yerde belirir, size sormadan oraya yerleşir ve inanılmaz bir hızla büyür. Siz ne olduğunu anlayamadan içinizi kaplar, dışarı taşar, etrafınızı sarar, yaşanan ve yaşanacak her şeyin yarısını zimmetine geçirir. O saatten sonra bazen azalır, bazen çoğalır ama hayırsız değildir, asla sizi bırakıp gitmez. Bir türlü doldurulamayan boşluktur. Yani giden yoktur bu olayda, gidenler vardir. Geri dönersiniz bazense, boşluğunu ararsınız gitmişliğinizin gözlerinde. Sıfır her zaman -1 den daha büyüktür çünkü, ama sıfır da büyük değildir. Sıfır sayısı da yoktur. O da belki sizin gibidir. Çünkü bu, hayatta bir kere olabilecek en güzel hikayenizdir. Yaşanmışlıkların sizi hiçbir zaman birakmadiği olaydir. Çünkü başka o yoktur. Olsa da o değildir.

Bu boşluğu yazılarla kendini tatmin ederek anlamlandırmaya çalişiriz ve o an tatmin oluruz ve kısa bir süre sonra yine gelir onun eksikliği , dolmayacağı.. .bir şair demiştir “ o boşluğu dolduran sizin eksilmenizdir” . "Ömür boyu boşlukla yaşamanın tadını çıkarmak" diye bir tabir de yoktur. Bu kelimenin içindeki tüm tatlandırıcılar alınmıştır çünkü.
Kalp dolmaz..
Zaman geri gelmez..
Boş kalır işte herşey..
Bomboş..
Havada asılı anılardır, elde kalanlar.
Kevin January
ben iyiydim geldiğimde.
o yoktu.
bende gittim.sonra yine geldim.
O da gelmişti.
çok şeker yedim.
bi de çok bira içtim...
başkaları da geldi ve gitti.
çoktuk,kalktık gittik...
çok değil,biraz yürüdük.
o yoktu....bi baktım varmış...
müzik yükseldi,ben iyiydim...
daha içmedim.
yeterince iyiydim.
sesler yükseldi, ben vardım o vardı..
herkes vardı,biz yalnızdık.
bi sevgilim vardı; ama yanımda yoktu.
yanımda o vardı...
sonra müzik bitti.
"al" dedi, "bir içki daha"..ben duvar dibindeydim.
o orda bi yerlerdeydi işte...
herkeste ordaydı..
poliste vardı.
ben sarhoştum...
"daha da sarhoş olmaya gidelim" dediler.
gittik...
o anlar resimlerde kalıverdi....
günler geçti, o bir vardı bir yoktu...
artık sevgilim de yoktu..
benim sevgilim o'ydu..
sonra bi ara gerçekten kayboldu..
işte burda bi yerdeydi sanırım,daha solda.
sonra ben iyiydim..
geçen günlerde de çok sarhoş oldum,iyi de oldu.
o yoktu.
ben içtim,o yoktu..
sonra aradı beni.
bişeyler dedi...
iyi dedi.
sonra bi baktım geldi.
hoş mu geldi?
boş mu geldi?
ben yoktum o vardı;o yoktu ben vardım.
sonra ben gittim.yine içtim...
sonra o da içti.
içmek güzeldi.
ama o yoktuben vardım.
bi vardım bi yoktum...
içki falan yetmedi!
bittik.bu kadar.....
ilk içtiğimiz de bugün gibi bir gündü işte...
öööyle bi gündü iştekime neyse...
bana neyse?
hoşgelmişti ne iyi etmişti....
hasta ziyareti kısa sürer dediler,o da gitti...
gerçekten bu kadar...
çok eski de olsa, en güzel hikayeme...
hayat her zaman bize mutlu olma şansı vermez elbet. çok da arsız olmaya gerek yoktur bence bu yüzden.
ama hayat jilet gibidir bazen;keser ama kestiğini bile anlamayız. insan mutsuzluğunu bir bira şişesinin kağıtlarını sıyırarak gösterir bazen. Aslında kesikleridir gösterdiği, ama çoğu zaman anlamaz kimse. Bardakta yarım bırakılmış içkiler, soyulmuş bira şişeleri ve tabakta söndürülmüş sigaralar hüzün doldurur içimi. hem de tıka basa...
çünkü çaresizdir insan küllüksüzlük karşısında ve sıkıntılıdır insan içerken o birayı. karşınızda biri olsa dahi eğer o bira şişesi üzerindeki etiketi söküyorsanız mutsuzsunuzdur. orda olmak sıkar sizi. düşünecek başka şeyleriniz vardır yahut.
ve tabii sigarayı çay tabağınızda söndürürsünüz bazen, bıkkınlıktı bence bunun anlamı da.
yarım bırakılmış bir içki, bir kahve de yine olumsuz duyguların eseridir,acımasızdır...
içemez,tüketemezsin bazen,kafan o kadar doludur ki kahveni içmiş misin içmemiş misin ya da biran yarım mı kalmış, bitmiş mi umrunda değildir. zaten düşüncelerin seni çoktan uyutmuş ya da sarhoş etmiştir.


ve ben...
ben bugün biramı bitirmedim, kağıdını söktüm ve sigaramı camdan dışarı attım.
çünkü karmaşığım bugün. odam dağınık, masam dağınık,cebim dağınık,kitaplar, defterler...
ve rahatsız olmuyorum hiç.
çünkü bugün ben buyum.
kimse değilim ve ben benim,buyum.
bugün dağınığım, rahatım...
sen de yap, güzel oluyor!!!
insan kendi cehennemini kendi yaratırmış, bugün anladım.
hatta inandım.
ve tabi cennetini de.
ama cehennem daha vurgulayıcı geldi.
bugün cehennemimi yarattım.
günahkarlarımı, zebanilerimi, ateşi, acıyı içine koydum.

cennet mi?
cennete henüz var.
biraz zamanı var.
cennet az sonra.
cehennemden hemen sonra...
ne eksik ne fazla.
tamam karardayım.
iyi böyle...
belki bir kadeh içki de olabilirdi.
onun dışında daha iyisini hayal ettiğim yok.
mecburiyetler ve istekler.
tümü kararında.
fazlası zarar.
her şeyin fazlası...
Önceden düşünüp heycanlandığım, adını aklımdan geçirdiğimde içimden bir şeyleri oynatan çocuk sanki şu anda beni zincire vuracak kişi oldu. Gerilme ve kasvet basması bir anda olur mu? Oldu işte.
Ben seni çağırmadım ki sen geldin, çık git işte şimdi.
Hatta henüz gelmemişken, gelme.
Anlatamam ki duygularımı.
Anlatamam, ne yazabilirim ne de söyleyebilirim. Anlamazsın, anlamazlar çünkü. Ben olmadıktan sonra anlatamam. Var mısın peki benle ben olmaya?
Yoksun elbet. Olamazsın çünkü.
Adetlerin var senin de, tıpkı benim gibi.
Kimsenin bir şey dmeye ya da beni suçlu kılmaya, beni yargılamaya hakkı yok. Olamaz da...
Kaybedecek bir şey yok çünkü.
Kimse "sen ne yapıyorsun" diyemez.
Sıkıysa desin.


yazı biterken : alanis - uninvited
huzura inanıyorum ve şu an onu hazmediyorum. haytın hiç bir yerinde şu an kaybedecek bir şeyim yok. dokunuyorum ve dokunduğumu hissediyorum.
kocaman gülümsüyorum.
en büyüğüyle,
32 dişimle, 32 dişim olmasa bile.
hayat!!!!
sen yaşamaya değersin !
kuyuya taş attım, çıkarabilirim inşallah. Yok o bir şey değil, çıkartsam da kuyuya değil yere göğe bir yere atacağım. derdim o. ha çıkarmışım ha çıkaramamışım. kısmet...
bugün aklımı kurcalayan bir başka olay daha vardı, daha önce üzerine bir ödev hazırladığım özgürlük ve kader konusu. "ben özgürüm'ün -de hali" adlı yazımı düşündüm. Çok beğenilmişti beğenilmesine ama biliyorum,onlar hocanın beğeneceği sözlerdi. yani ben onu yazarken özgür değildim ki...
Çelişki hayatın her yanında var. Özgür olmaksa dilediğini düşüncesizce yapmanın çok ötesinde bir şey,her düşündüğünü söylemek değil. Düşündüğünü gerekçelendirmek özgürlük. Özgür kelimesini severim, çocuğum olsa koymam adını ama yine de severim. 5tane doğurursam belki o zaman koyarım, bilemiyorum;mevzu bu değil.
Bir kaç gündür farkındalığım arttı sanki. "verilen hiç bir şey için çok sevinme,alınan hiç bir şey için çok üzülme" gibisinden bir ayet vardı. Düşündüm ve hazmettim.
Hayatımda şu ana kadar yapmış olduğum hiçbir şeyden pişman değilim. Hatalar mı?
İyi ki yapmışım.
Peki rastlantı var mıydı? Rastlantı Allah'ı sınırlandırır mıydı? Benzerlikler birbirine yakın mı durmalıydı?
Her ikilemin bir doğru yanıtı var mıydı?...
Yazsam yazardım. Ama kelimeler değersiz sembollerdir sadece ve 6 ya tersten bakarsan 9 görürsün.Enteresan değil mi? Bence çok enteresan. Çünkü ben "yok" dediğimde aklımızda bir şeyler oluşuyor ama aslında "yok" yok. Anlatabildim mi? Belki. "5 elma ver" dediğimde karşımdaki bana 5 adet elma veriyor. Çünkü işin içinde elma var. Ama bu hayatta "5" yok :)
anladın mı?
Anlamazsın.
Çünkü kelimeler yetersiz sembollerdir ;)
yazı biterken yer gök "Türkiye" diye inliyordu.
çok güldüm bugün
yok öyle kahkahalarla değil.
gülümsedim.
acılı şarkılar dinledim gülümsedim.
komik şeyler izledim gülümsedim.
özgürlüğü keşfetmişim gibi.
acayipti bugün.
sinirlenmedim hiç.
beni kızdıranlara da gülümsedim.
sırıttım belki.
yine gülümsüyorum.
yapacak bişey yok.
hayat kader mi yoksa rastlantı var mı anlayamadım.
asla da anlayamayacağım.
"olshuuun" dedim.
kendime yettim.
olumluydu tüm cümlelerim.
ya fırtına öncesi sessizlik ya da iç huzur.
bilirsin blog, hayat hep %50 :)
bugün sinirlenemem,sinirlerim alındı.
gülümserim.
kendimi gerçekleştirdim sanki.
hiç der dim yok muş gi bi...
yazı biterken pamela - aşk yoruyor
Mektup at,
Kapımı çal,
Numaramı çevir,
Hatta msn'e ekle,
Olmadı selam gönder,
Yorumla beni...

Korkma! Kimse çok sevdi diye ölmüyor.
Bana aşık olmana gerek yok.
Sevmene de gerek yok.
Gülümsemen yeterli.

Çünkü sıkılmaktan korkuyorum.
Telefonumu arayan bilmediğim numaraları sen diye açıp alakasız kişilerin sesini duymaktan sıkılırım gibi geliyor.

1 Mesaj alındı.

yazısına "Allah'ım O olsun" demek istemiyorum.
Ne düşündüğünü bilmek istiyorum sadece.
"Git" dersen giderim, "kal" dersen kalırım.
"git" dersen eğer, söz veriyorum anmayacağım adını bile...

Daha önce sana söz verip de tutmadıysam bana güvenmemeye devam edebilirsin. Ama kendi verdiğin sözleri tutmadığını da unutma...
Bu kadar...